Ben Agos gazetesinin okuru, dostu ve destekçisiyim. Bunu bilen bildiği için, az sonra yazacaklarımın herhangi bir "yanlış anlaşılma"ya kurban gitmeyeceğine dair içim rahat. Bu yazıyı kaleme alma ihtiyacını bana hissettiren, Agos'un 3 Eylül ve 10 Eylül tarihli sayıları oldu.
Gazetenin epeydir Adalet ve Kalkınma Partisi'ne (AKP) yönelik ılımlı bir yaklaşımı zaten söz konusu. Ancak okuduğunuz yazı bu tutumu referandum bağlamına daraltarak, gazetenin referandum zeminindeki konumlanışı üzerinden meseleyi ele alma niyetinde. Agos'un son iki sayısında yazılanlar ve gelişmelerin gazete tarafından "görülme" biçimini mercek altına alarak, ve tabii ki bunları daha geniş bir bağlama oturtup eleştirel bir irdelemeye tabi tutarak.
Agos'un, miladının hangi tarih olduğunu tam olarak bilemediğim, AKP'ye yönelik ılıman bakış açısı referandum sürecinde de 'yetmez ama evet' tavrının benimsenmesini beraberinde getirdi.
Haberlerin hem veriliş hem de ilk sayfadan görülme biçimi 'evet'ten yana tutumu açıkça ortaya koyarken, 3 Eylül tarihli gazetede yazar Zakarya Mildanoğlu'nun evet oyu vereceğini açıkladığı yazısı ile Kürt yazar-siyasetçi Orhan Miroğlu'nun aynı minvaldeki röportajı baş sayfadan anons edildi.
Aynı şekilde 10 Eylül tarihli sayıda Etyen Mahçupyan'ın referandumda hayır oyu kullanmanın "ben demokrasi istemiyorum" anlamına geleceğini savunduğu yazısı ana sayfadan anons edildi. Bu yazı aslında başlı başına ayrı bir değerlendirmeye konu olmayı hak ediyor (yahut belki de hak etmiyor).
Mahçupyan'ın yazısında kısmen tarihsel hakikatler var. Kısmen de "kimlik" kavramının aşırı derecede -yani yazının kendi bağlamı içinde kavramın aslında işaret ettiği şeyi özünden saptıran bir şekilde- merkeze konduğu post-modern safsatalar var (safsata kelimesini çamur atmak maksadıyla kullanmadım).
Hakikatler ve safsatalar da çok başarılı bir şekilde harmanladığı için, Mahçupyan'ın yazdıklarını önce parçalayıp sonra eleştirel çözümlemeye tabi tutmak apayrı bir yazı ister, biraz da konu-dışı olur. Geçiyorum.
Gazetede yazılanlara bakmaya devam edelim. Gazetenin son sayısındaki, 'Agos' imzalı editoryal yazı. Bu yazıya ilişkin kendimce yapacağım değerlendirme, okuyacağınız son "teorik" çiziktirmem olacak. Daha sonra bir-iki "pratik" örneğe daha bakıp yazımı sonlandıracağım.
Sol liberal bakış açısı
Söz konusu yazıda, memlekette olan biteni özetleme iddiasındaki şu satırlar dikkat çekici: "... değişimin 'motoru', Cumhuriyet'le birlikte çeşitli imtiyazlara sahip olan ve resmi ideoloji doğrultusunda "modern ve ilerici" değerlerle donatılmış bir toplumsal kesime karşı, "arkaik, geri kalmış" olarak görülen taşralı nüfusun, sahip olduğu yeni güce dayanarak verdiği mücadele. O gücün temelinde ise, Anadolu'nun çeşitli kentlerinde sanayileşme hamleleriyle yaratılmış olan ekonomik ve toplumsal nüfuz var. Yani bugün, imtiyazlarını yitirme korkusu yaşayan orta ve üst sınıfla, rejimin dayattığı statükoyla yetinmek istemeyen kalabalıklar karşı karşıya".
Bu satırları okuyup da sevgili Foti Benlisoy'un sol liberalizm üzerine yazısını ( http://www.soldefter.com/2010/09/10/foti-benlisoy-sol-liberalizm-bir-komplo-mudur/ ) hatırlamamak ne mümkün. Marx'ın 'tarihin motoru sınıf mücadelesidir' anlayışını anımsatan "değişimin motoru" ifadesi basitleştirilmiş bir Marksist (ya da Marksizan) analiz biçimine dayanıyor: Yükselen bir burjuvazi var, onun statükoyla mücadelesi demokrasi getirecek. Benlisoy'un yazdığı üzere;
"... her şeyden önce 'yükselen' bir burjuvazi keşfetmek, olmazsa icat etmek gerekir. Ne de olsa bu... yoruma göre burjuvazi olmadan demokrasi de olmaz. Bu burjuvazi, kimine göre yükselen ve dolayısıyla eski rejime karşı demokratik özlemleri ifade eden 'taşra' ya da 'Anadolu' burjuvazisi, kimilerine göreyse devlet kapitalizmine karşı aynı özlemlerin taşıyıcısı olan 'özel' kapitalizmdir... Dolayısıyla bugün AKP'ye 'eleştirel' bir destek sunmak, 'yetmese' de 'evet' demek gerekmektedir".
Dolaylı AKP savunuculuğu
Sanırım Agos'un yaptığı tam da bu. Aynı editoryal yazıdaki "Elimizdeki anayasa paketi elbette ki mükemmel değil; elbette ki orada olması gereken bir sürü düzenleme yok" cümlesi (bunu takip eden "ama"lı kısmı yazmama gerek yok herhalde), daha önceki cümlelerle beraber, Benlisoy'un tespitlerine cuk oturuyor. Agos, 'evet' savunuculuğu üzerinden AKP'yi destekliyor.
Son sayıdaki manşet-altı spotunda "muhalefetin, oylamayı hükümet yandaşlığı/karşıtlığı eksenine oturtmaya çalışması zaman zaman tansiyonu yükseltti" deniyor ama Başbakan'ın "bertaraf"lı sözü nedense unutuluyor. İçeriğinin bomboşluğunu örtmek için Erdoğan'ın yanında topçu götürmek zorunda kaldığı Diyarbakır mitingine dair "Kampanyanın son haftasına, Başbakan'ın Diyarbakır konuşması... damgasını vurdu" denebiliyor.
Kılıçdaroğlu tamam, ya diğerleri?
3 Eylül sayısındaki köşesinde Tatavla'daki (Kurtuluş) iki Ermeni teyzeyi sohbet ettiren sevgili Rober Koptaş, Kılıçdaroğlu'nun fi tarihinde Gayrimüslim vakıflarıyla ilgili olumlu bir kanun değişikliğini Anayasa Mahkemesi'ne götürmesini hatırlatıyor.
Ama Erdoğan'ın kaçak Ermenistanlıları sürme tehdidini ve soy-sop muhabbetini, Melih Gökçek'in Kılıçdaroğlu için "annesi Ermenidir" demesini, CHP'nin nasyonal sosyalist milletvekilinin Cumhurbaşkanı Gül'ün ailesini Ermenilikle "suçlamasına" Gül'ün "ne münasebet, biz Türküz" cevabını vermesini maalesef pas geçiyor (Allahtan Dışişleri Bakanlığı'nın Dink davasındaki rezil savunmasına değinmeyi unutmuyor hiç olmazsa).
Şunu diyen olabilir; bir tarafta Kafes Eylem Planı varsa, Agos'un konumundaki bir gazete bütün saçmalıklarına rağmen tabii ki AKP'yi destekleyecektir. Ancak bu da altı zayıf bir argümandır.
Bütün kirli çamaşırları 2007'den bugüne gümbür gümbür ortalığa dökülen ve muhtelif yargısal süreçlerde üst üste yumruklar yiyen, dolayısıyla iktidara -geri dönüşü olmayan bir biçimde- biat etmek zorunda kalan (olması gereken de budur zaten "normal" işleyişli burjuva demokrasilerinde) ordunun, -gene geri dönüşü olmayan bir biçimde- siyasi aktörlük vasfını kaybettiği bir ülkede, AKP'ye bu destek Agos'un konumundaki bir gazete için "anlamsız"dır (Mahçupyan için anlamlı olabilir).
Hâlâ palyaçoların komikliklerini seyrediyoruz
1950'den bugüne Türk sağının toplamı ve aynı zamanda onu aşan bir parti olan AKP'nin azınlıklara bakışını, iki paragraf yukarıda yalnızca birkaç örneğini verdiğim çok sayıda verinin yanı sıra Alevilere yaklaşımı da ortaya koyuyor. Bunlara Hrant'ın katlinin öncesi ve sonrasını da ekleyin. İşine geldi mi yandaş medyasında Kafes planını ifşa eden bu iktidarın dönemindedir Hrant'ın davasının hâlâ ve inadına birkaç tetikçinin sirk palyaçoluğu formatında geçmesi.
Garbis Altınoğlu'nun "Ermeni düşmanlığı egemen sınıfın farklı fraksiyonlarını birleştiren bir sınai yapıştırıcı gibidir. Bunun kaynağında Türk burjuvazisinin 20. yüzyılın başlarındaki oluşumunun ve ilkel sermaye birikimini sağlamasının, Ermeni jenosidiyle doğrudan ilişkili olması yatıyor" tespiti hiçbir zaman akıldan çıkarılmamalı.
İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi'nin CHP'li üyelerinin 'Ergenekon Caddesi'nin adı Hrant Dink Caddesi olsun' önergesine red oyu veren partinin hangisi olduğu da. (BC/EÖ)