Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) geçen ay kapatılmaktan döndü. Bu davanın nasıl ortaya çıktığı ve ne işlev gördüğü bir yana, bir uyarı niteliği taşıdığı ortada. Öte yandan, türlü çeşit pisliğin bir seferde temizleneceği yanılsaması yaratan Ergenekon davası sürüyor.
Bu kafa karışıklığında çocukların yararını düşünenlerin iyice azalacağını tahmin etmek hiç zor değil. Tam da bu nedenle hem AKP hükümetinin hem de kamuoyunun dikkatini çocuklara çekmekte yarar var.
Ağlatan Ağustos
Ağustos Türkiye’de çocukların haklarının ne durumda olduğunu ve hükümetin penceresinden çocukların görünüp görünmediğini gösterir bir büyütece dönüştü. Büyütecin gösterdiklerine Çocuk Hakları Sözleşmesi (ÇHS) çerçevesinden bakmak gerek.
Çocukların en önce yaşamaya hakları var. Hastanede doğan ama kısa sürede ölen bebekler manşetlerde. Ne “yeter” diyen, ne de yeterli bir açıklama getiren yetkili yok. Başbakan AKP’nin kapatılmaması üzerine yaptığı konuşmada, “müreffeh toplum olma yolunda kararlılıkla yürümekten” söz etmişti. İnsani kalkınma göstergelerinden biri bebek ölümleri olduğuna göre kalkınma ancak bebek ölümlerini azaltmakla olmaz mı?
İkinci olarak çocukların korunmaları gerek. Konya’nın Taşkent Balcılar beldesindeki patlama, çocukları önemsemeyenler için yalnızca bir kaza. Oysa bu patlama çocukların uzak tutulması gereken bir buzdağının varlığını gösteriyor mu?
Ya Tuzla? Çocukların ana babalarının da “kaza” vb. “talihsiz” olaylardan korunması gerekmiyor mu? Tuzla’da kum torbası yerine kullanılan tersane işçilerini ve nice başka işçiyi patronlarından korumak gerekiyor ki, çocuklar ne aç ne de açıkta kalsın.
Çocukların korunması gereken tehlikelerin daha basit ve kitlesel olanları da var. Bu yazdan bir örnek; çocukları, sağlığa zararlı olabilecek suyu utanıp sıkılmadan Ankara’ya veren Melih Gökçek ve benzerlerinden de korumak gerekmiyor mu?
Üç çocuk?
Çocukların yaşaması ve korunması tek başına yeterli değil. Onların gelişmeye hakları var. Ama başta eğitim olmak üzere, çocukların gelişmesi için gerekli hizmetlere kaynakların yetmediği söyleniyor. Ama “kaynak yetmiyor” denirken, başbakan “Üç çocuk yapın” nasıl diyebilir ki?
Hem de ülkede yoksulluğun arttığı bir dönemde. Bu azla yetinen ve erken yaştan köle gibi çalışan çocuklar, yani yeterince gelişemeyen çocuklar demek değil mi? ÇHS’nin iki direği, çocukları ilgilendiren her konuda çocukların yararının öncelikli olması ve çocuklar arasında ayrımcılık yapılmamasıdır. “Üç çocuk” iki ilkenin birden düpedüz ihlali demektir.
Ayrımcılık doğal mı?
Çocuklar arasında ayrımcılık yapılmaması gerekiyor ama yapan yapana. Taze bir örnek: bir çocuk adı Welat olduğu için Türkiye’ye sokulmadı. Daha doğrusu uçakla Türkiye’ye geldi ve yanındakiler pasaport kontrolden geçtiler. Welat geçemedi.Onun yanından adları William, Walter, Warren vb. olan ve T.C. pasaportu taşımayan çocuklar geçtiler, o geçemedi. Ayrımcılık, “müreffeh toplum” ile uyuşuyor mu?
“Sen söyle bakan”
Çocukların gelişebilmesi için çocuklara saygı duyulan okullar gerek. Büyüğün küçüğe tepeden bakmadığı, hiyerarşinin insan haklarını ezmediği okullara. Belki de eğitim sisteminin en kolay düzeltilebilecek sorunlarından biri ağızdan çıkan sözler.
Okullarda yetkili ağızlardan çıkan sözlere dikkat etmek gerekiyor. Ama Başbakan, Hikmet Kiler Fen Lisesi açılışında Eğitim Bakanı ile konuşurken tersini yapmış (Yeni Asır 9 Ağustos, s.16). Bakan Çelik “Sayın Başbakanım” diye söze girmiş. Bunun üzerine Başbakan, “Hüseyin, söyle bakalım” diye söze başlamış. Öğrenciler de izlemiş.
Ya barış?
Çocukların barış içinde yaşayabilecekleri bir ülkeye gereksinimleri var. Çocuklara da gençlere de barış gerek; hem içeride hem de komşularla. Hemen şimdi. Başbakan’ın Bitlis’in işgalden kurtuluşunun 92. yıldönümünde hâlâ “ihanet” ve “barbarlık” gibi kavramlar kullanması, çetelerin “kimsesizlere, yaşlılara, hastalara, yaşlılara, çocuklara hatta bebeklere neler yaptıklarını çok iyi biliyoruz.” demesi çocuklara barış getirebilir mi?
Birkaç gün sonra Başbakan, Gürcistan’da olanlar üzerine “herkes silah satabilir” demiş. Bu satılan silahlar çocuklara ve halka zarar vermiyor mu? Tarihteki çeteleri konuşmaktansa Gürcistan’daki çocuklara zarar veren silahları, Türkiye’deki çocuklara zarar veren silahları konuşmak daha doğru olmaz mı? Çocuklar silahlardan uzak olmayı hemen bugün hak etmiyor mu?
Çekinmemek gerek
Başbakan önde olmaktan çekinmeyen bir politikacı. Formula 1 pistine makam aracı ile çıkıp deneme sürüşü yapan, Bolu Tüneli açılışında İtalya Başbakanı ile araba kullanan, otobüs fabrikası ziyaretinde otobüsün sürücü koltuğuna oturan bir politikacı. Başbakan acaba çocuklar için de önde olmaktan çekinmese? Rögar kapağından bir çocuğun düşerek öldüğü yere gelse, örneğin. Pasaport kontrolden geçemeyen çocuğu çizgiden içeri alıverse? Ayrımcılık ile karşılan kız çocuklarının önlerini açsa?
Çocukları ciddiye alan bizler, her başbakandan beklenecekleri beklemekteyiz. Başbakan’ın çocukları düşünmekten hiç çekinmemesini beklemekteyiz.(SD/EÜ)
* Doç. Dr. Serdar M. Değirmencioğlu, [email protected]