Tarihe kabaca dipnot düşmek babından yakın geçmişi bir kez daha anımsamakta yarar var.
22 Temmuz seçimleri öncesiydi. Kürt cephesinden "yurtsever demokrat" güçler seçimlere bir nevi hazırlıksız yakalanmış gibiydiler. Bir kez daha "demokrat" geçinenler ya da diğerleri, zaman zaman eleştirmelerine rağmen seçim sistemindeki garabet nedeniyle siyasal partilere uygulanan yüzde onluk barajda ısrar etmişlerdi.
Bu durumu hiç değilse bu kez (22 Temmuz 2007 seçimlerinde), kısmen boşa çıkarmak için Bağımsız Adaylarla seçimlere katılma kararı verilmişti. Bağımsız adaylık kararı veren politik güçlerin önünde doğrusu çok sağlam bir programları da yoktu. Her bağımsız aday kendi seçim bölgesinde asgari siyasal programlara gönderme yaparak seçim politikası uyguluyordu.
Seçim öncesi kayde değer tek politika AKP'nindi
22 Temmuz seçimlerine parti olarak katılan ve ciddi beklentileri olan siyasi partilerse bütün yolları olabildiğince deneyerek "kirli siyaset" yapıyorlardı. Irkçı-milliyetçi söylem ve eylem, gem’i azıya almış atbaşı gidiyordu. Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) meydanlarda yağlı urgan sallıyordu.
Cumhuriyet Halk Partisi'yse (CHP) her türden milliyetçi söylemin duygu seline dönüştüğü "Cumhuriyet Mitingleri"nden en azından sandığa yansıyacak kadar siyasal umar bekliyordu.
Bu politikalardan belki de en kayda değenini, sol söylemce kitlelerin ruhuna ve vicdanına hükmeden "afyonu" zerkederek Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) yapıyordu. Cumhurbaşkanlığı seçiminin kilitletilmesi nedeniyle ciddi bir mağduriyet ve mazlumiyet postuna bürünmüş bir AKP'yle toplum karşı karşıyaydı. Ama bu karşı karşıyalık bir vuruşma görüntüsünden çok bir büyük buluşma öncesi "yakınlığı" çağrıştırıyordu.
AKP siyasal manada Kürdi yanı ağır basan bir doğu batı karşıtlığından çok; doğu batı sentezi yaratılmaya çabalar gibiydi. Ve kısmen de başarmıştı. Batıda hem "Türkçü" hem de "İslamcılar" adalet ve kalkınma ruhu için kitlelerden kapı kapı dolaşarak oy isterken, doğu yakadaki tezahür bambaşkaydı.
Doğu yakadaki adaylar "Kürt ve İslam" perspektifi öne çıkanların arasından seçilmişti. Seçilmek ne kelime sokağa da bilumum "Kürtçülüklerini" boca etmişlerdi. O denli "Kürtçü" kesilmişlerdi ki; alenen "Bakın biz Kürdüz ve Kürtçe konuşuyoruz. Bağımsız adaylar Kürtçe bile bilmiyorlar, nasıl haklarınızı savunacaklar!" kabilinden seçim propagandalarıyla nutuk atıyorlardı.
AKP seçim sonrası "düşman başına" dedirtti
Bu hengame içinde "Bağımsız adaylara" oy ver(e)meyecek kesimlere yönelik olarak da AKP adeta serbest bırakılmış durumdaydı. Bu "rahatlığı" hisseden "soldan bakan" kimileri "Göreceksiniz" diyorlardı. "AKP askerle anlaştı. Neler yapacaklarını seçimden zaferle çıkarlarsa, ondan sonra göreceksiniz" diye kararlı bir duruş sergiliyorlardı.
Kimileri de iyimser bir bakışla "Yok" diyorlardı. "AKP’liler tıpkı Kürtler gibi, ideolojik İslamcı perspektiflerinden dolayı darbeliler, çok sıkıntılılar. Yani amiyane tabiriyle ‘damdan düşmüşlerden’. Bu nedenle Kürt Meselesiyle ilgili bu tarihi fırsatı kaçırmazlar/kaçırmamaları gerekir. Kürt Meselesini demokratik teamüllerle çözmek onlara nasip olacak" diye ekliyorlardı. Eklemekle kalmıyor AKP’ye desteklerini de açıkça elaleme ifşa ediyorlardı.
Üzerinden çok zaman geçmeden parlamentonun neredeyse üçte iki çoğunluğuyla siyasal iktidarı eline geçiren AKP’nin, iyimserleri boşa çıkaran tarzı siyaseti ortaya çıkmış oldu.
Öyle bir tarzı siyasetle AKP ortaya çıktı ki, "düşman başına" dedirten kabilden…
Diyarbakır halkı "dinle efsunlu ianelere" kanmaz
Ekonomik anlamda; okyanus ötesi "Hocaefendi"den tavsiyeli ve Ankara’dan "talimatlı" kimi İslamcı derneklerle Ramazan ve Bayram ziyaretleri bölgeye yapıldı. Osmanlının imaret düzeninden devralınmış bir mantıkla açlığa ve yoksulluğa mahkum edilmişlerin ruhları, et ve ekmekle satın alınmaya çalışıldı.
Siyaseten de; neredeyse 80 yıllık cumhuriyet politikaları gereği hep uygulanagelen "Güvenlik Odaklı" anlayışta ısrarın gündelik hayata tezahürü sökün eyledi. Sınır Ötesi operasyonun "sinir bozuculuğu" gerek ulusal gerekse uluslararası manada siyasal ve diplomatik savunuculuğu ileri boyutlara vardırılarak AKP’ye düştü.
Tam da bu noktada ekonomik açıdan onur kırıcı diye de telakki edilecek "yardımseverlik" mantığıyla siyasal açıdan da "Kürdevuran" politik tarzıhalin sürdürücülüğünün alenen savunucusu bir muktedirle karşı karşıya kalındığının çıplak görüntüsü ülke sathı mailinde arzı endam eyledi.
Bütün bunlara Kürdün ve de Diyarbakırlının karnı tok. Kan kussa da kırıntı kabilli çapaçul düzenin üzeri dinle efsunlanmış ianelerine "kanmayacak" kadar onurludur bu halk.
Yerel seçimlere 15 kala hâlâ adım atmamak
Şimdi bu noktada kendi politik ya da değil İslami siyasal tabanına emir komuta düzeni içinde hazırkuvvet desteklerini de ardına almışken baştan beri yumuşak karnı olan türban meselesini AKP çözmek istiyor. Sokağa yansıyan önemli bir argüman olan ve siyasal karşıduruş manasında siyaseten de temsiliyeti olan "Türban mevzuunun" elbette AKP resmi söylemince çözme gayretleri içine girilmesi önemlidir.
Önemli olmaktan öte AKP açısından belki de olmazsa olmaz. Çözer. Hakkıdır da! Çünkü politik varlık nedeni bu. Buna denecek pek fazla bir şey de yok.
Ama bir başka açıdan sorun olan ve hâlâ orta yerde duran Kürt Sorununun çözümü konusunda en küçük bir adım atılmasını dahi kendine zül sayan bir anlayışın; satır aralarında ya da kimi mesaj ileten siyasal aktörlerince "AKP, sorunu çözmek için cesaretlendirilmeyi bekliyor" sözünü söyle(t)mek kanımca çok afaki kalıyor.
Hatta afaki kalmaktan öte inandırıcı da olamıyor. Çünkü yerel genel seçimlere daha 15 ay gibi bir zaman kalmasına rağmen "sorunu" çözmek için cesur ve kararlı adımlar atılacağına, 15 ay sonrasının bölge genelindeki hesaplaşmasını bugünden yerel iktidarları temsilen DTP’li belediyeleri "günlük politikalara malzeme yaparak" istediğini, beyan etmek ne derce ahlaki!
AKP Kürt Sorununu çözmek istemiyor
İnsani kimi beklentilerin yaşananlar çerçevesinde kamuoyunca devlet adamlığı duruş ve davranışına dönüşmesi beklenirken, kötü örnekleri sıkça görülen "ucuz kasaba politikacısı" davranışı örneği "İsterim, isterim Diyarbakır’ı da, yetmedi Şırnak’ı, Batman’ı, Tunceli’yi diğerlerini de isterim" demek sizce de ahlaken siyasal çöküşün erken tezahürü değil mi?
Bugünden söylenebilecek en doğru söz kanımca şu. AKP Kürdi duruşu net ve muhalif bir Diyarbakır ve bölge temsiliyetli Belediyeler iktidarında, Kürt Sorununu çözemiyor değil, net ifadeyle çözmek istemiyor. Çözmek istemiyor çünkü 80 senelik Kürde dair geleneksel Türk politikasının İslami rengini net olarak ifade ederek, kolu kanadı kırılmış, temsiliyet yeteneğini ve şansını yitirmiş, amiyane tabiriyle "burnu sürtülmüş" Kürtlere iane dağıtırcasına "Türk İslam sentezli" bir duruş ve vuruşla "Biz verdik bununla yetinin" kabilli kararlarını yerel genel seçimler sonrasına ihale ve havale etmişler gibi.
Buna karşı düşen Kürt politikaları ne mi olmalı?
Belki o da başka yazıların konusu olmaya aday… (ŞD/GG)