Marks ve Engels’in meşhur yadsımanın yadsınması teorisi bize umut dolu bir fikir bırakmıştı. Buna göre yaşam nehrinin karşısında kaskatı kesilenler (tüm katı-hegemonik yapılar) aşılacak, eriyeceklerdir. Gittikçe şiddetlenen değişim arzusunu “yadsıyan” hegemonik ve baskıcı yapılar yadsınacak ve yıkılacaklardır. Esas mesele toplumsal değişimin karşısında durmamaktır.
Türkiye’de toplum kendi kaderinin oylanacağı 7 Haziran seçimlerine doğru yeni bir durumla karşı karşıya. AKP bunalımı denilen bu durum, toplumun sırtında büyük bir ağırlıkla tepinerek gerçekleşiyor. Önce Bülent Arınç dayanamadı ve sonra da diğerleri yaşanan “memnuniyetsizliği” açık etmeye başladılar. Kendi aralarında esas kapışmayı seçim sonrasına ertelemiş olmalılar ki irticalen gelişen kavgayı bir kural dışılık ve sözleşmeye uymama olarak tarif ettiler karşılıklı.
Seçim öncesi Ağrı halkına saldırılmasında görüldüğü gibi içteki sıkışma ve bunalım, dışta topluma karşı çok daha kıyıcı olabiliyor. Yaşanan açık bir parçalanma hazırlığıdır. Bu parçalanma ve yıkılma, molozlarını tüm toplumun bedeni üzerine yığacaktır. Artık AKP’nin Türk ve Kürt halklarına vereceği yalnızca baskı, anlamsız yasaklar ve zorbalık olacak. Tayyip Erdoğan’ın kısa süre sonra topluma toplum olma onurunu bahşedenin de bizzat kendisi olduğunu haykırmasına ramak kaldı.
İktidar bir kez daha hükmünü icra ediyor aslında. Asırlar önce yaşayan bir imparator “iktidarınızı süngüyle inşa edebilirsiniz ama onun üzerine oturamazsınız” demişti. Şimdi adına ister “zulümle abâd olmak” ya da iktidarını süngünün parıltısıyla tahkim etmek diyelim AKP iktidarı, Tayyip Erdoğan'ın otoriter eğilimi nedeniyle bir siyasi parti mi, yoksa bendeler topluluğu mu olacağına karar verme aşamasında. “Siyasi parti” olmanın verdiği asgari demokratlık ve onur, daha önce hiç olmadığı kadar AKP’yi bir tercih yapmaya doğru itmekte. AKP, seçim öncesi bunun derin bunalımını yaşıyor. Tüm çıkışlar, tartışmalar, iç krizler ve hesaplar iktidarın bundan sonrası için. Gittikçe ağırlaşan sorunlarıyla toplumun ne olacağı ise, mevcut durumda Tayyip Erdoğan tiranizminin zerre-i miskal umurunda değil.
Ezilenler ilk defa faşizmin gelecekleri üzerine ördüğü kocaman temsiliyet barajını aşma ve kendi geleceklerini istedikleri gibi kurabilme ortamını yakalamış durumda. Buna yönelik olarak büyüyen özgüven, tarihte baskıcı ve hegemonik iktidarları hep sarsmış, kimyalarının bozulmasına yol açmış; onları huysuz ve saldırganlaştırmıştır.
AKP Ağrı’da gözünü kırpmadan askerlerini ölüme terk ederek gerçekleşecek ölümleri oya tahvil etmek istedi. Siyaset suçu işledi aslında. O çokça propagandasını yaptığı “silahla” siyaset yapmış oldu. Toplumun kendi sözünü söylemesine sabretmek bir yana, tahammül dahi göstermeden gündüz gözüyle cinayet işledi. ‘Yeni Türkiye’ sloganını toplumun gözünde iki paralık etti. Tıpkı bu topraklarda çok değerli olan sözün, söz vermenin ta kendisini kulak tırmalayıcı bir eziyete dönüştürmesi gibi. Ne var ki bu topraklarda gerçekten yeni bir yaşamı zorlayan bir siyaset çalışması yapılıyor. İnsanlar HDP ile giderek dayanılmaz hale gelen AKP çilesinden kurtulmak istiyor.
On üç yıldır iktidarda olan bir siyasi parti, toplumun sorunlarını çözmeyi devleti daha fazla ele geçirmek şartına bağlayabilir mi? Türk tipi başkanlık sisteminde ısrar, on üç yıldır ha bire iktidar olan soyguncu bir yapının toplumu aldatmasının itirafından başka bir şey değildir. Bugün çılgın ve tekinsiz bir adamın Goebbels’ e taş çıkartacak bir demagoji ustalığıyla, memlekete bir çivi çakılmasını bile devleti daha fazla ele geçirmek (başkanlık) şartına bağlamasını izliyoruz. Çirkin ve tahkir edici haykırışlarıyla ilelebet Tayyip Erdoğan tiranizmi, toplumu kendi diskuruna hapsederek boyun eğdirmeye hazırlanmakta. Gençler, kadınlar, aydınlar, köylüler, ekolojik direniş platformları, emekçiler ve tüm ezilenler bu durumu HDP ile durdurmalıdır. Aksi halde toplumun AKP’ye dayanması oldukça güç gözüküyor. (MS/HK)