Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ve Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) seçim mücadelesinde sosyal yardım politikalarını birbirlerine karşı en önemli propaganda araçlarından biri olarak kullanıyor.
AKP'nin iktidarda olduğu döneme baktığımızda, sosyal yardımlarda hızlı bir artış olduğunu görüyoruz: 2002 ile 2010 yılları arasında sosyal yardım ve primsiz ödemeler 839 milyon TL'den, 8,875 milyon TL'ye çıktı.
Ne var ki, bu oldukça önemli artışın yoksulluğu azaltıcı etkisi çok sınırlı. Devlet Planlama Teşkilatı'nın (DPT) yayınladığı "Türkiye'de Sosyal Transferlerin Yoksulluk Üzerine Etkisi" isimli çalışma** AKP döneminde dağıtılan sosyal yardımların hem kişi başına verilen miktarın düşüklüğü, hem de yardımların dağıtım biçiminden dolayı insanları yoksulluktan kurtarmak gibi bir etkisinin olmadığını belirtiyor.
Bunun yanı sıra, diğer bazı araştırmaların da ortaya koyduğu üzere, sosyal yardımlar oldukça keyfi bir biçimde, bir lütuf gibi dağıtılıyor. Özellikle seçim zamanlarında, hepimizin basından izlediği gibi, kişisel ve siyasi çıkarlar yardımların dağıtılmasında önemli rol oynuyor.
Örneğin, 2007 seçimleri öncesinde dağıtılan Yeşil Kartların bir kısmı seçimden hemen sonra iptal ediliyor. Bu da AKP'nin sosyal yardımlara yoksullukla mücadelenin ötesinde bir işlev yüklediğini gösteriyor.
Yardımlara hak kazanma koşullarının kuralsızlığı ve belirsizliği, AKP hükümetine siyasal çıkarları doğrultusunda yoksullara müdahale etme alanı açıyor. İnsanlar yoksul olduklarını ispatlamak için özel yaşamlarının ayrıntılarına kadar bir dizi soruşturmaya maruz kalıyorlar.
Bu süreç içinde, emniyet veya jandarmada da başvurular ile ilgili soruşturma yapılıyor. Yani insanlar, sadece yoksulluklarını değil aynı zamanda "iyi vatandaş" olduklarını ve devlete olan sadakatlarını da kanıtlamak durumunda bırakılıyor.
Adana'da eylemlere katılan çocukların ailelerinin Yeşil Kartlarının iptal edilmesi gibi olaylar da, devlete sadık olmayanların her zaman cezalandırılma olasılıklarının mevcut olduğunu gösteriyor.
CHP'ye gelince: AKP ile rekabet edebilmenin yolu olarak bu seçimlerde dümeni sola kırmayı tercih eden CHP, seçim kampanyasının en iddialı atağı olarak, AKP'nin sosyal yardımlarına karşı, Aile Sigortası programını bir "yurttaşlık hakkı" olarak seçmenin karşısına çıkardı.
Aynı zamanda, AKP'nin sosyal yardımlarını, veriliş biçimi insanların onurunu zedelediği, yardımların önemli bölümünün süreklilik göstermediği ve şarta bağlı olduğu gerekçesiyle ve görevlilerin bireysel inisiyatifleri ile yönlendirildiği için eleştiriyor.
CHP, bunun karşısında, "sosyal destekler bir lütuf gibi değil, bir yurttaşlık hakkı olarak sunulacaktır" diyor. Aile Sigortası kapsamında, yoksul her aileye yurttaşlık hakkı olarak ayda ortalama 600 TL vermeyi vaat ediyor.
Aile Sigortası'na seçim sürecinde şimdiye kadar gelen tek eleştiri, yapılabilirliği konusunda oldu. AKP, bu programa 16 milyar TL gerektiğini, bütçeden bu denli yüksek bir miktarın finansmanının imkansız olduğunu iddia ederken, CHP bu iddiaya 7.5 milyar TL'nin yeterli olacağını söyleyerek yanıt verdi.
Biz ise, bu programa baktığımızda, CHP'nin yoksulluk ve yurttaşlık tahayyülünde, programın finansmanından çok daha derin sorunlar bulunduğunu görüyoruz.
Her ne kadar CHP, AKP'nin yardımları şarta dayalı olarak vermesini eleştiriyor ve sosyal desteğin bir lütuf değil, koşulsuz bir yurtttaşlık hakkı olarak verilmesini savunuyorsa da, Aile Sigortası metninin Ek 4. sayfa 37'de yer alan "Sistemden yararlanmak için alınacak yardımın türüne göre belirlenecek olan ek koşullar" bölümünde, "çocuk desteği" alabilmek için altı koşul sıralanıyor.
Çocuk desteği alabilmenin bu altı koşulundan en dikkat çekeni ise çocuğun "Türk Ceza Kanunu (TCK) uyarınca cezalandırılacak bir suça karışmaması" koşulu. CHP'nin programına göre, bu sadece çocuk destekleri için değil, genel olarak aile sigortası ve her çocuk için verilecek aylık 50 TL tutarındaki çocuk eğitim desteği için de geçerli bir kriter olacak.
CHP, aile sigortasınının hedefini çizerken "yoksulluk eşiğinin altında geliri olan tüm yurttaşları kapsamaktadır" (s.23) demesine rağmen, çocuğun herhangi bir suça karışmış olması durumunda, bir yurttaşlık hakkı olan aile sigortasını iptal ederek hem çocuğu hem de aileyi bir anlamda yurttaşlıktan çıkarıyor.
Sözde yurttaşlık hakkını savunan CHP'nin kendisi, yurttaşlık haklarını ihlal ediyor. Bu, Anayasa'nın eşitlik ilkesine ve Türk Ceza Kanunu'na aykırıdır. Zira, bir suça karşılık gelen tek bir ceza vardır.
Bir vatandaşlık hakkını bir suçu ikinci kez cezalandırma aracı olarak kullanmak hukuk normları ile bağdaşamaz. Bu aynı zamanda eşitlik ilkesine de aykırıdır, çünkü ceza almış ve almamış vatandaşlar arasında ayrımcılığa yol açar.
Siyaseten ilginç olan ise şudur ki, program, suça karışmama şartını sadece çocuklar için koşul haline getiriyor. Çocuklar ve suç kavramlarının yan yana gelmesi, günümüz Türkiye'sinde bizlere ilk anda "taş atan Kürt çocuklarını" hatırlatıyor.
CHP bu çocuklar ile aileleri arasında aile sigortası üzerinden bir maddi çıkar çelişkisi oluşturarak, "çocuklarına sahip olamayan" aileleri yoksullukla cezalandırıyor.
Öte yandan, bu toplumsal terbiye projesi bize, "çocuklarınıza sahip çıkın" diye annelere seslenen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı hatırlatmaktadır.
CHP'nin toplumsal terbiye projesi burada da bitmiyor. Önerilen aile sigortası, ailedeki yetişkin çocuk, engelli ve yaşlı sayısına, ailenin gelirine ve yaşanılan bölgeye göre belirleniyor.
Bir çocuklu aileler için aylık 75 TL olan çocuk desteği, iki çocuklu aileler için 150 TL'ye çıkıyor, ancak CHP, iki çocuktan fazlasına çocuk desteği vermeyi uygun görmüyor. Üç ya da beş çocuğu olan bir aile de sadece 150 TL çocuk desteği alacaktır.
CHP bu koşulu neden getirdiğini programında açıklamıyor. Ancak, ülkemizde bu konuda geçerli olan baskın söylem, yoksullara "doyuramayacağın çocuğu doğurmayacaktın" demektedir. Bu söylem en çok da "Doğulu vatandaşları", yani Kürtleri hedef alıyor.
Hatta, Kürtlerin sırf devletten yardım alabilmek için çocuk doğurduğu bile sıklıkla dile getirilir. CHP'nin insanların neden çok çocuk doğurduğunu anlamak yerine, üstten bir söylemle iki çocuktan fazlasına destek vermeme koşulunu getirmesinin de bu söylemden beslendiğini düşünüyoruz.
Kılıçdaroğlu geçtiğimiz salı günü Diyarbakırlılara hitap ederken, "Diyarbakırlı bir anne çocuğuna kahvaltı veremedi diye öldü. Kadının hesabına en az 600 TL yatıracağız ve kadını namerde muhtaç etmeyeceğiz" dedi, ama ikiden çok çocuğu olan yüz binlerce Diyarbakırlı annenin çocuklarına kahvaltıyı neyle alacağını söylemedi.
Aile Sigortası programı göstermektedir ki, CHP'nin yeni yönetimi, eski CHP geleneklerini hâlâ devam ettiriyor. CHP'nin Kılıçdaroğlu ile ön plana çıkan yeni halkçılığı yoksullara ve Kürtlere baktığında, eşit yurttaşlar yerine, cezalandırarak ve ödüllendirerek yola getirilecek insanlar ve ağaç yaşken eğilir düsturundan hareketle terbiye edilecek çocuklar görmektedir.
Ve görülen o ki, ne CHP, ne de kıyasıya eleştirdiği AKP, yoksulları ve Kürtleri terbiye etme arzusundan vazgeçemiyor. (ŞÖ-EÖ/BA)
* Şemsa Özar:Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü, Erdem Yörük:John Hopkins Üniversitesi Sosyoloji Bölümü
** Demir, Ş. S. (2008), Türkiye'de Sosyal Transferlerin Yoksulluk Üzerindeki Etkileri, Ankara: DPT.