29 Temmuz – 19 Ağustos 2013 tarihleri arasında bianet’te AKP’nin hem yerel, hem de genel milletvekili seçimleri için “hep bana arayışları” üzerine arka arkaya dört pazartesi yazısı yazmıştım. Bu yazılardan birinin başlığı da “Kazandıran Seçim Sistemi Arayışları”ydı.
Yazının konusu ise; iktidarın ‘yüzde 10 ya da biraz azaltılmış barajla nasıl bir düzenleme yapılırsa kazanılan milletvekili sayısı arttırılabilir? Daraltılmış seçim çevresi yaklaşımıyla birinci partinin oy oranı düşse bile tek başına iktidar olmayı sağlayacak sayıda milletvekili çıkarılabilir mi?” sorularına örneklerle yanıt aramaktı.
AKP genel milletvekili seçimleri konusunda “nasıl bir seçim sistemi” arayışı içinde olduğunu demokrasi paketiyle açıkladığı için, “temsilde adaletsizlik” ilkesine dayalı seçim sistemleri konusunda değerlendirmelerde bulunmak, şimdi çok daha kolay. Ama önce seçim sistemlerine göre bazı kavramlarda anlaşmak lazım.
Hepimizin de bildiği gibi milletvekilleri illerden seçiliyor. Seçildikleri il ve partiyi temsilen meclise geliyorlar. İster "dar bölge" olsun, ister "daraltılmış bölge" olsun bu değişmiyor. Hangi ilden kaç milletvekili seçileceği de ilin nüfusuna göre belirleniyor. 2011 genel milletvekili seçimlerinde Türkiye’deki 81 ilin 51’i 1 ile 5 arasında, 18 il ise 6-10 arasında değişen sayıda milletvekili çıkarmıştı. 11-18 milletvekili çıkaran illerin sayısı 9. Birden çok seçim çevresinden oluşan İzmir (26), Ankara (31) ve İstanbul (85) ise toplamda 142 milletvekili çıkardı son (2011) milletvekili genel seçimlerinde.
İllerden 1 ile 85 arasında değişen sayıda milletvekilinin seçildiği yüzde 10 barajlı mevcut seçim sisteminde seçimler, 81 il’in 85 seçim çevresinde yapılmaktadır. Daraltılmış bölge seçim sistemine geçildiğinde seçim çevresi sayısı 145’e, dar bölge seçim sisteminde ise 550’ye yükselmiş olacak.
Dar bölgede her bir seçim çevresinden bir milletvekili seçileceği için Bayburt dışında kalan tüm iller çıkaracakları milletvekili sayısına göre ikiye, üçe, dörde, ...seksenbeşe bölünerek seçim çevrelerine ayrılacak. Bu ayrıştırma işi başlı başına bir siyasal mühendislik işi olsa da, o nokta işin ilk değil ikinci boyutu.
Yüzde 5 seçim barajlı ve en çok beş milletvekilinin seçilebildiği daraltılmış bölgeli seçim sistemi 1 ile 5 arasında milletvekili seçilen 51 il için, seçim çevresi düzenlemesine gereksinim doğurmazken, 30 il’de 94 seçim çevresinin oluşturulması zorunluluğuna kaynaklık ediyor. Bu 30 il 550 milletvekilliğin 390’ını çıkaran Türkiye’nin en gelişmiş illeri olup, büyükşehir niteliği kazanmış yerleşim yerlerinden oluşuyor.
İstanbul 17, Ankara 7, İzmir 6 seçim çevresine ayrılırken, Bursa 4 ve diğer 8 il ise 3’er seçim çevresine bölünerek her bir seçim çevresinden en fazla 5 milletvekili çıkarır ölçeğe indirilmiş olacak. Bunun da anlamı, her bir seçim çevresinde bir milletvekilliği kazanmak için o seçim çevresinde kullanılan geçerli oyların yüzde yirmisine yakınını kazanma zorunluluğu çıkarıyor ortaya.
Kırk katır mı, kırk satır mı?
Erdoğan demokrasi paketinde siyasi partiler ve seçim yasalarıyla ilgili üç iyileştirme (!) önerisine yer veriyor.
Bunlardan ilki; ya daraltılmış bölge ya dart bölge her ikisini de istemezseniz darbe yönetiminin seçim sistemine devam, şeklinde özetlenebilecek bir öneri. İkincisi siyasi partilere ödenen devlet yardımını alabilmenin koşulu olan ülke çapındaki yüzde 7’lik oy düzeyinin yüzde 3’e indirilme kararı. Üçüncüsü ise, siyasi parti örgütlenmelerinde belde düzeyinde örgütlenme zorunluluğunun kaldırılması.
Erdoğan diyor ki, “mevcut seçim sistemini ve barajı biz getirmedik, ama barajı yüzde 5’e ya da sıfıra indirebiliriz. Onun için konuyu tartışmaya açıyoruz. Bizim önerilerimizden birisi seçilmezse de, mevcut sistemle devam ederiz”. Demokrasi paketinin demokratik bir önermesi; “Kırk katır mı istersiniz, yoksa kırk satır mı?”
Her bir dar bölgeden milletvekili seçilebilmek için, o seçim çevresinde seçime katılanlar arasında en yüksek oyu almak gerek. Bu da, oyları seçim çevrelerinin büyük çoğunluğunda birinci parti konumunda olan partilerin, milletvekili kazanımlarını oy oranlarının üstüne çıkaran bir sisteme kaynaklık ediyor. İfade olarak barajsız bir sistem olan dar bölge seçim sistemi, ülke koşullarına bağlı olarak yüksek barajlı seçim sistemlerinin de ötesinde eşitsizliklere neden olabiliyor. Hele bir de oluşturulacak dar bölgeleri iktidarın kendi çıkar ve öncelikleri doğrultusunda oluşturma kapısı açıksa, kısa erimde ortaya çıkacak oy oranları ve milletvekillerinin partilere dağılımı arasındaki ilişki, akla-hayale gelmedik dağılımlar çıkarabilir ortaya.
Türkiye’de 1950-1960 dönemi seçimlerinde uygulanan çoğunluk sistemi, dar bölge seçim sistemi olmamasına rağmen, temsilde adalet ilkesi açısından büyük sorunlara kaynaklık etmiş ve siyasi uzlaşma kültürünün gelişememesi açısından da birçok sorunun kaynağını oluşturmuştu. Şimdi Dar Bölge seçim sistemini Türkiye’ye getirmeyi hedeflemek, seçim sistemi olarak çoğunlukçu yaklaşımı yeniden siyasi yaşamın bir parçası olarak hedeflemek anlamına geliyor.
Daraltılmış bölge seçim sistemi de, dar bölge seçim sistemi kadar olmasa da, çoğunlukçu bir anlayışın ürünü olarak önerilmiş biçimde gündeme geliyor. Seçim barajının genelde yüzde 10’dan yüzde 5’e inmesine karşılık, seçim çevreleri bağlamında milletvekili çıkarabilmek için alınması gereken oy oranının yüzde yirmi ve hatta otuzların üstüne taşınması, düşürülen barajın yaratacağı kayıpların çok ötesinde birinci partiye avantajlar sağlayacak bir seçim sistemi ortaya çıkarıyor.
Hem dar bölge hem de daraltılmış bölge seçim sistemi farklı siyasi partiler için bir birinden değişik etkiler doğuran seçim sistemleri. Dolayısıyla fotoğrafı tam görebilmek için Erdoğan’in siyasi “demokratikleşme (!)” önerilerine hem tek tek partiler ve gruplar açısından bakmak, hem de önerilen yapının bütünlüğü içinde bakmak gerekiyor. Onun için de bu yazıya yarın da devam edip, halının altındakileri açığa çıkarıp sergilemekte yarar varmış gibi görünüyor. Çünkü ortada önemli yanlış anlamalar ve / ya da yanlış anlatmalar varmış gibi geliyor bana.
Yani kısaca, devamı yarın. (ST/YY)