Başlıktaki ikilem geniş bir tartışma uzamı yaratıyor. Bu tartışmalara tanık olmayan var mı bilmiyorum. Çubuğu aynı anda iki tarafa da bükülemiyor göründüğü şu son günlerde bu iki hat arasındaki duruşlara biraz bakmak gerekir belki de. Ve bu sorularla meşgul kafaların dışında olağan üstü bir sayı var ki belki de hiç bunlarla uğraşmıyor.
Türkiye bu seçimlerde faşizan bir rejimle baş etmenin tek yolunu daha sağa kayarak mı bulacak? Alternatif var mı? Örgütlü siyasete yön veren ana aktörler olan partiler içinde, barış ve demokrasi yönünde irade gösterdiğini iddia eden hükümet partisi konumundaki AKP’nin geldiği nokta açık bir otoriterleşme (bu kavram keser mi sizleri bilemiyorum). Türkiye’nin liberal sağını temsil eden bu partinin siyasal açıdan liberalizmi buraya kadarmış. Peki, Türkiye siyasetinin merkezini barış sürecinde tutacak bir başka “liberal” veya “liberter” parti var mı? HDP-BDP dışında yok gibi duruyor. Öte yandan AKP’den kopan kesimin MHP’ye kayması ve CHP’nin kısmi de olsa yükselişi pek mümkün. Bütün bunlar ne demek?
Siyasi yelpaze içinde çöken liberal sağın tek temsilcisi AKP’nin giderek radikal bir otoriterleşme içinde olmasını nasıl ele almamız gerektiği ve etkisinin ne olacağı benim için hala muğlak. Buradan doğan tepki oylarının dağılacağını söylemek artık yetersiz. Belki merkez partiler içinde ulus-devlet modelinde direten CHP ve MHP’ye oy veren kitlelerin oyları gerçek duyarlılıklarını temsil etmeyecek. Yani CHP’ye giden tüm oylar CHP’nin tüm politikalarını destekleniyor anlamına gelmeyip, AKP karşıtlığı üzerinden okunması gerekecek. Aynı şekilde MHP’ye giden tüm oylar MHP’nin tabanının gerçekten genişlediğinin bir göstergesi olmayacak da AKP’nin tabanından kaymalarla suni bir yükseliş olarak yorumlanacak. Ya da HDP’ye akmayan oylar HDP’nin gerçek tirajını göstermeyecek. AKP’ye oy verenler içinde AKP’yi kararlılıkla destekledikleri için değil de, başka bir alternatifleri olmadığı için (AKP’den koparak kurulacak bir partiyi beklerken) ara çözüm olarak oy verenler olacak.
AKP’nin tabanının kaçan oylar daha milliyetçi kanattan bir kopuş olabilir mi? AKP’de diretenler neden diretiyor? Anlaşılmaz, irrasyonel bir bağlılıkla mı AKP’ye oy verecekler? Böyle olanların olduğu kesin. Ama bunun dışında aklıselim bir kesim de –bunlar gerçekten Türkiye’deki barış ve demokrasi açılımına daha yakın ama CHP’ye daha uzak duruyor olabilirler- CHP’den benzer duygularla korkuyor olabilirler mi acaba? Yani darbe denemelerinin ardındaki dinamiklerden, 1990’ların sonunda yaşadıkları sürgün ve hapis gibi deneyimlerden duydukları hezimet, başörtüsü üzerinden yürüyen yasaklar deneyimleri bugün seküler kesimlerin yaşadıklarına benziyor duygular yaratıyor olabilir mi onlarda?
Kısaca Türkiye şizofrenik bir seçime doğru gidiyor. Kimsenin gerçekten istediği partiyi bulamadığı, gönülsüzce oy verdiği, ama belki de tarihin en yüksek katılımına tanık olunacak bir yerel seçim süreci. Türkiye “konjonktürel” olarak sağa kayıyor, ama alternatif olmadığı ve barış-demokrasi yönünde merkezi güçleri toparlayacak bir parti olmadığı sürece, bu kayma bizim umduğumuzdan daha uzun da sürebilir. Yani kısaca ne yazık ki Türkiye’de tepkisel siyasetin yarattığı oy dalgaları sağın güçlenmesine hizmet edecek görünüyor.
Sağ liberalizmin bile çöktüğü bir siyaset sahnesine doğru gittiğimiz şu günlerde gerçekten AKP’nin yıkılmasından başka bir şey düşünemez durumdayız. Bu durumda olmanın aczini taşıyan pek çoğumuz, CHP ve MHP seçeneği söz konusu olduğunda “asla 1990’lar kadar kötü olmayacak” şeklinde teselli ederken bulduk kendimizi. Ergenekon gibi yapılarla, derin devletle ve darbelerle ilgili toplumsal duyarlılığın yükseldiği belirtiliyor.
Bazıları da “AKP kalsa da bu kadar ‘faşizan’ bir tarzda ilerlemeyecektir, muhakkak bir ders aldı” diyor. Buna dair göstergelerin şu andaki sınırlılığı bu ikinci tezi güçsüz kılsa da, ilk tezin güçlü olduğu da söylenemez. Bu iki iddia arasında ne düzeyde bir fark mevcut?
Diyelim her ikisi de doğru, peki barışla ilgili ve demokrasiyle ilgili bilinci ve beklentiyi ne yapacağız? Neden tam da çözüm sürecinde önemli bir aşamaya gelinmişken oldu bütün bunlar? Bütün bunların ötesindeki çok daha temel bir soru barış ve demokrasi yanlısı siyaseti örecek BDP-HDP dışında bir siyasi aktör var mı?
Türkiye konjonktürel olarak sağa kayıyor. AKP’ye ders verecek bir seçim sonucu olsun olmasın, AKP’nin veya herhangi bir diğer merkez partinin barış sürecinde gerekli adımları atmasının giderek daha güçleştiği bir MHP yükselişine ne dersiniz?
CHP ve MHP gibi sağ partilerin demokrasinin sınırlarını çizdiği bir konjonktürde ne kadar mümkün barış ve demokraside diretmek? AKP’nin radikalleşen otoriterleşmesine karşı alternatifi kuranın CHP ve MHP olduğu bir bağlamda Türkiye’nin sağa kaymaması mümkün mü?
Asla 1990’lara dönmeyiz deniliyor, ama Türkiye demokrasinin ve barışın kıyısına çekilmişken, düşük yoğunluklu bir kriz ve iç çatışmaya doğru giden bir süreçle (her ne kadar 1990’lardaki kadar karanlık olmasa da) baş edebilecek mi?
Türkiye’nin konjonktürel olarak sağa kayışının kalıcılaşmamasını isteyenler, yukarıda belirtilen sarkaç içinde salınanlar ve Türkiye barış ve demokrasiye muhtaçsa diye düşünenler için mücadele asıl şimdi başlıyor.
Bu noktada iki umut kaynağı taşıyorum: Biri Türkiye toplumunun siyasal reflekslerinin giderek güçlendiğine dair işaretler, diğeri ise bu yöndeki dinamikleri temsil eden BDP-HDP gibi yapılanmaların varlığı. Mücadele yeni başlıyor, yerel seçimler bahane…