Son yıllarda siyaset, başkanlığa kilitlendi. Genel seçimlerden hükümetin kurulmasına; kurulan hükümetin politik tutumlarından Başbakan Davutoğlu’nun başbakanlıktan azline; iktidar partisi olan AKP’nin Kürt politikasından dokunulmazlıkların kaldırılması hamlesine; MHP ve HDP’yi baraj altında bırakacak bir erken seçim oyunlarından anayasa değişikliği için referandum oyunlarına; MHP’deki kurultay çatışmalarından CHP’deki politik varyasyonlara kadar bilumum politik süreç, AKP’nin başkanlık diretme ve taktiklerine göre şekillenmekte.
Başkanlık da, başkanlık!
Dış politikada ve özellikle Suriye meselesinde tam bir iflas/fiyasko hali yaşanıyor. “Stratejik Derinlik” dedikleri her neyse, bütün o iddiaların, tasarımların ve hedeflerin hepsinin birer sığlıktan ibaret olduğu görüldü. Göçmen sorunu ve mali sıkışmışlık (ihracattaki tıkanmalar, cari açık, turizm kayıpları, yabancı sermayenin kaçışı, yurtdışı kredi tedarikinde sıkıntılar vb.) Türkiye’nin direncini zayıflatıyor.
Kürt sorununda barış dili, yerini savaş diline terk etti ve Türkiye’nin tarihsel bir arka plana sahip en önemli meselesinin üzerine milliyetçi oy devşirme ve özellikle devletin klasik muktedirleriyle uzlaşma uğruna benzin dökülüyor.
Bu denli büyük, bugünü ve geleceğimizi doğrudan olumsuz olarak etkileyen sorunlarımız varken, başkanlık sistemine kilitlenmenin nedeni ne olabilir?
Şöyle denilebilir: İşte bu kadar önemli sorunların çözümü, başkanlık sisteminin kurulmasıyla aşılır.
Öyle mi?
Başkanlık sistemi olmadığı için mi bu sorunlar ortaya çıktı ki, başkanlık kurularak aşılsın?
Tamam, bürokratik (asker-sivil) oligarşi diye bir gerçeklik var ki, bunlar birçok hükümeti baskılayıp yönlendirdiler.
Ancak AKP bunu epeyi ölçüde aştı, 14 yıldır iktidardalar ve önceki bürokratik oligarşiyi aratmayacak tarzda kendi bürokratik oligarşilerini kurdu.
Başkanlık diretmesinin bu sorundan kaynaklandığını sanmıyorum.
Çünkü bütün bu politik sürecin belirleyicisi AKP’dir, Erdoğan’dır! Bir başka deyişle şu son yıllara baktığımızda, zaten fiili ama yasadışı bir başkanlık sistemi yürütülüyor.
Peki, neden Erdoğan bu meseleyi bir hayat memat meselesi olarak ortaya koyuyor ve diretiyor?
Erdoğan’ın ve AKP’nin başkanlıktan muradı nedir?
Bu sorunun cevabı, başkanlık sisteminin Türkiye üzerinden mi, yoksa tek kişi üzerinden mi okunduğu sorusunda yatmakta. Bir diğer deyişle gerçekten amaçlana bir başkanlık sistemi mi, yoksa tek kişi yönetimi mi?
İşte bütün mesele bu!
Eğer başkanlık meselesi Türkiye üzerinden bir sistem sorunu olarak ele alınıyorsa, o zaman neden sistemin ana unsurları, örneğin güçler ayrılığı ilkesinin nasıl şekilleneceği; yürütmenin nasıl denetleneceği; kimlikler sorunun kimlikçiliğe batmadan nasıl çözümleneceği; devlet ve inançlar siteminin hangi bağlamda ele alınacağı ve bu bapta Diyanet kurumunun ne olacağı; idari yapının hangi alanlar (eyaletler, iller, bölgeler vb.) üzerinden tanzim edileceği; valilerin nasıl göreve geleceği; yerel yönetimlerin eğitimden sağlığa kadar yetki alanlarının olup olmayacağı ve yerel yönetimlerin gelirlerinin nasıl tanzim edileceği gibi esas konular tartışılmıyor?
Erdoğan ve AKP, başkanlık derken bu konularda ne söylüyor, bilen var mı?
Bilemiyoruz, çünkü söylemiyorlar!
Toplumu aptal yerine koyamayacaklar!
AKP’nin başkanlıktan muradı, demokratik bir Türkiye, demokratik bir anayasa değil, tamamen Erdoğan’a endeksli bir kişi sistemidir.
Başkanı kim denetleyecek?
Başkan görevden alınabilecek mi?
Başkanın yargı karşısındaki hukuki konumu nasıl olacak?
Başkan ile yasama organı arasındaki ilişki hangi hukuki zeminde yürüyecek?
Bazı maddeleri değiştirilmiş olsa da bugünkü anayasa, 12 Eylül faşizminin ürünü. Yeni bir anayasa yapılmaksızın, mevcut bu anayasaya başkanlık sisteminin monte edilmesi, yönetilenler lehine neyi değiştirecek?
Bu sıkıntılı sorulardan kaçmak için de, Türk tipi başkanlık diye uyduruk bir tanım icat ettiler! Şu sıralarda kabul görmeyen bu Türk tipi başkanlık absürtlüğü çıtasını aşağı çekerek, onun yerine partili cumhurbaşkanlığı tanımını getirdiler. Daha yumuşak görünen bu aşamanın, aslında başkanlığa sıçrama tahtası olarak kullanılacağı çok açık; hedefe dolaylı ulaşım!
Bunların başkanlıktan anladıkları ve dayattıkları sistemdeki amaç, Türkiye’nin politik, mali, hukuki ve idari hayatının tek kişinin emrine verilmesidir!
Erdoğan ve AKP’nin başkanlık sistemindeki amaçları, yönetilenlerin hayrına değil, tamamen yönetenler olarak total bir egemenlik inşa etmek, bunun için muhalefeti bitirmek ve sınırsız, sorumsuz uygulamalarına dokunulmazlık kazandırarak, geçmişlerini de teminat altına almaktır!
Durum bu olunca, başkanlık talebindeki bu denli ısrarın altında, kimi korku ve kaygılar da yatıyor olabilir mi?
Hukukun, anayasal sistemlerin evrensel özelliklerini hiçe sayan bu tür anlayışlar, toplumu bir arada tutan hukuki ve moral değerleri parçalayarak çatışmacı hale getirirler. Türkiye zaten sorunlar sarmalında bir ülke. Görünen köy kılavuz istemez hesabı, başkanlığın konuşulduğu bu ortamda toplumda bu denli bir rahatsızlık, gerilim varken, başkanlık sisteminin ikamesiyle bu rahatsızlığın ve gerilimin boyutlarının artacağı çok açık.
Başkanlık kararını geçiremeyecekler. Referanduma gidilse de, kazanamayacaklar.
Nedeni çok açık: Bu toplumun büyük bir kesimi Erdoğan’ın konuşmalarına, uygulamalarına, tehdit ve taleplerine, yargıya ve medyaya verdiği direktiflere baktığında, başlarına bir otokratın geleceğini ve kolay kolay da gitmeyeceğini görüyor! (HŞ/HK)