“Bunlar bizi meclise istemiyor, seçimleri boykot edin.” Öfkeyle söylenen bu sözlerin sahibi ellili yaşlarında bir kadındı. Kadının bu sözlerine 30’lı yaşlarda bir genç üç kez “Boykot yok” diyerek “Bu bir provokasyondur. Oyuna gelmeyin” sözleriyle karşılık veriyor.
Yer Diyarbakır İstasyon Meydanı. Tarih 5 Haziran 2015. HDP’nin mitinginde art arda patlayan iki bomba sonrası yaralılar taşınırken herkesten tepkili sözler duyuluyordu. Sessiz kalanların öfkesi bakışlarındaydı.
Neyse ki, sağduyu hakim çıktı, bombalı saldırılarla hedeflenen olmadı. Kürt siyasetçilerden üst üste gelen sağduyu çağrıları yerine ulaştı, olaylar büyümedi. Diyarbakırlılar öfkesini seçim gününe sakladı. Bu öfke sadece Diyarbakırla sınırlı kalmadı, tüm Kürtlere yayıldı ve 7 Haziran akşamı sandıklar açıldığında beklenen oldu. HDP, nüfusun yüzde 75 veya daha fazlası Kürtlerin yaşadığı 14 kentte birinci parti oldu, barajı aşarak, AKP’yi Kürt bölgesinde oldukça geriletti.
AKP bölge illerinde 2011 seçimlerinde yakaladığı başarı, bu seçimle bitti, parti neredeyse “tabela partisi” haline geldi.
Peki AKP neden Doğu ve Güneydoğu’da oy kaybetti, HDP neden yükselişe geçti?
Öncelikle bir tesbit.
2011 seçimlerinde Doğu’da Kürtlerin yoğun yaşadığı 13 kentte (Diyarbakır, Mardin, Batman, Şırnak, Hakkari, Van, Muş, Ağrı, Siirt, Bitlis, Bingöl, Tunceli, Urfa) AKP 1.492.662, HDP’nin selefi BDP ise 1.530 732 bin oy almıştı.
Kürt siyasetinin partisi BDP, AKP’ye göre bu illerde çok ciddi bir üstünlüğe sahip değildi. Her iki partinin “Kürtleri temsil” konusunda birbiriyle yarışı bu seçimlerde HDP’nin lehine döndü.
2011 seçimlerinde yüzde 45’in üzerinde bir orana sahip olan AKP, 2015 seçimlerinde yüzde 33’lere düştü. İktidar partisinin son dört yıldaki kaybı 13 puanlara vardı.
AKP’nin oy kaybı, Kürt siyasetinin belediyeleri kazandığı kentlerle sınırlı kalmadı, bizzat Urfa, Antep, Muş gibi belediyelere sahip olduğu şehirlerde de yaşandı.
Erdoğan’ın Kobani söylemi
Kürt seçmenin AKP’ye küskünlüğünün sosyolojik olarak bir çok nedeni var. En önemli nedenlerin başında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, IŞİD’in Suriye Rojavasının şehri Kobani’ye yönelik saldırılarının en şiddetlisinin yaşandığı şehre girdiği ekim başında söylediği “Kobani düştü düşecek” sözü.
Kürtlerin ciddi bir reaksiyon gösterdiği bu söylem bölgede ciddi bir propaganda olarak da kullanıldı. AKP iktidarının Rojava’da YPG PYD’ye karşı IŞİD’i desteklediği iddiaları, Kürtlerin algısında AKP aleyhine ciddi bir kırılmaya yol açtı. Kobani’nin düşmemesi, IŞİD’den temizlenmesi, YPG’nin kazandığı zafer, AKP Kürtleri’ni de oldukça etkiledi. YPG’nin elbette PKK’nin uluslararası kamuoyunda artan prestiji, “terörist listesinden çıkarılması” tartışmaları, ABD’nin IŞİD’e karşı YPG’yi desteklemesi, Kürtlerin Suriye’de üç kantonla Rojava bölgesini yönetmeye başlaması Türkiye Kürtleri için de yeni bir sürecin başlangıcı oldu.
“Kürt sorunu yoktur” söylemi
AKP Kürtlerindeki ikinci zihin kırılması yine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Kürt sorunu yoktur” söylemi oldu. 2004 yılında cezaevine girmiş, Türkiye devletinin mağduriyetinden geçmiş biri olarak Diyarbakır’da “Kürt sorunu benim sorunumdur” diyen Erdoğan’ın 11 yıl sonra “Kürt sorunu yoktur”a gelmesi kurucusu olduğu partinin tabanında da şaşkınlık yarattı.
Kürt sorununu sadece güvenlik sorunuyla eşdeğer gören zihniyet Türkiye değişmedi. Çözüm süreci, militanların silahsızlandırılması olarak algılarsanız sorunu göremeyeceğiniz gibi, çözemezsiniz de.
Evet, bölgede son iki yıldır yakalanan huzur, şiddetsiz ortam, dağlarda susan silahlar çok önemli. Ama cumhuriyet tarihiyle yaşıt olan Kürt sorununu çözmek silahların susmasında bırakırsanız, işte o zaman güvensizlik başlar. Erdoğan’ın Kürt sorunu konusunda attığı adımlar, atmak istedikleri, istemedikleri farklı bir tartışma ama PKK lideri Abdullah Öcalan’ın da bölgedeki huzurun baş aktörü olduğu unutulmamalı.
Kürtler şunu soruyor?
“Gerillalar evlerine döndüler mi? Ağır hasta ve siyasi mahkumlar bırakıldı mı? Anadilde eğitim verildi mi? Çocuklarımız dağlardan döndüğünde siyaset yapabilecekler mi? Kürtlere anayasal güvence verildi mi?....”
Çözüm sürecinde Öcalan faktörü
Bu sorulardan yola çıkarak, bölgenin hala hassas olduğunu, her an huzurun bozulabileceğini, çatışmaların yeniden yaşanabileceği kaygısını dile getirerek “O zaman Kürt sorunu var ve devam ediyor” diyorlar.
AKP Kürtlerinin HDP’ye oy verişinde en önemli etmenlerinden biri bu. Bölgede yaşanan huzurun bitmemesi, çözüm sürecinin sürmesi, silahların artık bölgede ebediyen gömülmesi kısaca barışın gündelik hayatta olduğu gibi siyasi politik olarak da yaşanmasını isteyen bölge halkı bunun için bu partiyi tercih etti. Kürt sorunun çözümü için Öcalan’ın İmralı’da başaktör olarak devrede olması, süreç her tıkandığında başvurulan merci haline gelmesi, PKK’ye Türkiye’ye karşı silahlı mücadelenin artık sona erdiğinin ilanı için kongre çağrısı yapması bölge halkında ciddi bir karşılık buldu. Ahmet Davutoğlu Başbakanlığı’nda AKP iktidarının İmralı heyetiyle 28 Şubat’ta tarihi Dolmabahçe Mutabakatını kamuoyuna açıklaması, akabinde İzleme Heyeti’nin kurularak Öcalan’la İmralı’da yürütülen müzakerelere katılmasının kararı ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarla müdahale etmesi sonrası bu sürecin durmasının faturası da bölgede AKP’ye kesildi.
Bölge halkında çözüm sürecini durduranın Kürt tarafı, Öcalan, Kandil, HDP değil, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hükümet, AKP olduğu algısı ciddi bir şekilde iktidar partisinden kopuşları getirdi.
Sandık sonuçlarından çıkan bölgedeki polis ve askerlerin bile HDP’ye oy vermesi de çözüm sürecinin sürdürülmesi istencine bağlı. Her gün dağlarda çatışmanın içinde olmak, şehirlerde her an saldırıya uğramak kaygısı yerine huzur içinde yaşama askeri de polisi de HDP’ye yöneltti.
Erdoğan’a 12 yıl boyunca “barış kredisi” veren Kürtler, bunun yolunun HDP’den yani kendilerinden geçtiğinin farkına vardı. HDP’nin “çözüm sürecini biz yürüteceğiz, sürecin bitmesine izin vermeyiz, barışı da biz getireceğiz” argümanları AKP’li Kürt seçmenin üzerinde etkisini gösterdi. Devletin (AKP, Hükümet, Erdoğan) süreçle ilgili oyalamacı politikası, her seferinde seçimleri bahane ederek, kimi adımları atmaktan vazgeçmesi de, AKP Kürtlerin yaşadığı zihinsel kırılmada etkili oldu.
“Savaşın çocukları”nın etkisi
HDP’nin Doğu ve Güneydoğu’daki 14 kenti renklerine katmasında etkili olan bir diğer etmen genç seçmen. “Savaşın çocukları” olan bu genç seçmenlerin hepsi 1990’lı yıllarda doğanlardır. İlk kez oy kullananlar kadar, bu yıllarda doğanların HDP tercihi önemli. Çünkü bu genç seçmen sadece bir oy olarak değil, tüm ailesini ikna etmeye başladı. Kürt bölgesinde daha önce “Ağa, Şeyh, aşiret sahibi”nin sözünün geçersizliğinin yanısıra “baba”nın da “Ailece bu partiye oy vereceğiz” kararı da, “savaşın çocukları”yla birlikte hükmünü yitirdi.
Kürt bölgesinde artık babalar çocuklarını değil, çocuklar babalarının parti tercihinde etkili oldu. Bu da bu yıla kadar AKP’yi tercih eden “eski kuşak”ı, “yeni kuşak” sayesinde HDP’ye yöneltti. HDP Türkiye genelinde 5.846. 351 bin gibi bir oy alıyorsa bunda genç seçmenin etkisi tartışılamaz.
AKP’den HDP’ye kayma
Kuşkusuz, HDP’nin “Yeni yaşam, büyük insanlık” sloganı, Türkiyelileşme projesi, farklı kimliklere siyasal temsil hakkını vermesi, meclise taşıma hedefi, bünyesindeki çeşitlilik de seçim zaferinde etkili oldu.
Son olarak, seçim sonrası Kürt siyasetçileri tarafından ve farklı çevrelerce dile getirilen emanet oy meselesiyle ilgili de birkaç söz. Herkesin bildiği gibi “emanet oylar”dan kasıt yoğun olarak CHP tabanından ve kararsızlardan gelen oylar kastediliyor.
AG Araştırma şirketinin yaptığı araştırmaya göre HDP'ye gelen oyların yüzde 2’si CHP’den geldi. Araştırma sonucuna göre en önemli oy oranı AKP’den geldi. Daha önce AKP’ye oy verenlerin yüzde 4’ü bu yılki seçimlerde HDP’yi tercih etti.
Araştırma sonucu da gösteriyor ki, HDP’ye barajı aştıran “emanet oylar” değil, AKP Kürtlerinden gelen oylar oldu. Ama bu emanet oyları HDP’nin henüz kesin olmayan sonuçlara göre 80 milletvekili çıkarmasını sağladı.
Bölgenin ortak aklı HDP mitingindeki çifte bombalı saldırı sonrası 50’li yaşlardaki kadının “boykot” çağrısına değil, 30’lı yaşlardaki gencin çağrısına uydu. Sağduyu ve beraberinde gelen tepkiyle Kürtler sandıklara koştu. Provokasyonların, oyunların farkına vardı ve cevabını sandıkta verdi. (BE/HK)