Özgür Sanat Girişimi olarak iki günlük Cizre seyahatimizin sonuna geldiğimizde, Cudi Mahallesi'nde bir hendeğin başında gördüğüm yaşlı kadına, "Anacığım, sen ne yapıyorsun burada" diye sordum. Kürtçe olarak, "Ne yapayım Ferhat'ım, nöbetteyim" diye yanıtladı.
Kadın ve çocuklar her an yeni bir saldırı olacağı telaşı içinde koşuşturuyor, hendeklerle kuşatılmış mahallelerinin sokaklarında. Çocuğun birine yanaşarak adını soruyorum, 'Mazlum' olduğunu öğreniyorum.
-Korkuyor musun, Mazlum?
-Biz korku tanımıyoruz, ölüme diz çökmeyiz!
Utanıyorum.
Sanatçı arkadaşlarımızla birlikte unutulmaz iki gün geçirdik, Cizre'nin acı ve ölümle kuşatılmış sokaklarında. Cizre Kültür Merkezi'nden alana ancak yürüyerek gidebildik. Kazılan hendeklerde nöbet tutan gençler alana gidenleri sıkı bir aramaya tabi tutuyorlardı. Bu coşkunun yeni bir saldırıyla gölgelenmesini istemiyorlardı çünkü.
Sanat Girişimi üyesi arkadaşlarımızın çantaları ve üstleri aranıyor, hatta enstrümanların bulunduğu kılıfların içine bile bakılıyordu. Mutluyduk hepimiz.
Ardından Cudi Mahallesi'nde kurulan platforma doğru ilerleyişimizi sürdürdük. Araçlardan arınmış sokaklardan geçerek konser alanına girdiğimizde, zılgıt ve alkışlarla karşıladı bizi binlerce kadın, çocuk ve yaşlı Cizreli.
Korkunun teslim alamadığı çocukların gözleri, çakmak çakmaktı. Kadınların dinmek bilmeyen zılgıtları, bir çığlığa dönüşüyordu adeta. Zılgıt, Kürt kadınının değişmez en 'sesli' silahı olmuştur hep. Yaşarken de ölürken de zılgıt eksik olmamıştır, bu yaralı coğrafyanın dilinde.
Sıra sanatta
Büyük bir heyecan içinde tüm sanatçı arkadaşlarımız sahnede alkışlarımızla selamladık, bu yaralı kentin insanlarını. Cizre halkı, uzun süredir kuşatma altında tutulan hayatlarının sanatla anlam kazanacağı inancıyla doldurmuştu alanı. Öyle de oldu. Cizre Halk Meclisi Eş Başkanları sırayla konuşmalar yaptılar.
Halkın alkış ve sloganlarla karşıladığı bu konuşmaların ardından sıra sanatın icrasına gelmişti. Bu kez, hep birlikte söyleyecektik şarkılarımızı. Sırası gelen sanatçılara diğer sanatçılar da eşlik edecek şekilde kararlaştırdık programı. Sahnedeki bu kolektif ruhun alana yansıttığı coşku görülmeye değerdi. Emeğe Ezgi grubu, Mikail Arslan, Nurcan Değirmenci, Serhat Kural, Zelal Gökçe, Deniz Esmer, Grup Vardiya. Gölgedekiler ve Rojda'nın ardından son olarak sıra bana gelmişti. Direnişin güzelleştirdiği Cizre'nin yiğit halkını sevgiyle selamladım. Bu insanlar, acının ve ölümün en katmerlisini yaşarken de oradaydım ben. ‘92 Newrozu’nda ölümün soluğunda, çocuklar ve kadınlar, panzer paletleri altında ezilirken, oradaydım; yanlarındaydım.
Haklı olarak sitemli ve öfkeliydim. Bu kadarı da fazlaydı. Otuz yıldır yaşattıkları tek şey, acı ve ölüm olmuştur devletin. Otuz yıldır 'barış' diye tutuşan bu halkın üzerine, panzerler ve tanklarla yürümüşler ve acımasızca öldürmüşler. Öldürmeye devam ediyorlar. Dün Kürt oldukları için öldürülürken, bugün Kürt olmalarından kaynaklı haklarını istedikleri için öldürülüyorlar. Dün 'Kürt olamazsınız' diyenler, bugün 'Kürt olabilirsiniz ancak Kürtlükten doğan haklarınızı isteyemezsiniz' diye öldürüyor.
Marşlarla özyönetimi selamladık
Buna isyan ettim Kobane ağıtını seslendirmeden önce. Özyönetimin, analarının ak sütü kadar helal olduğunu söyledim. Devletin akıl tutulması içinde pervasızca saldırdığını ancak bu saldırılar karşısında bu halkın diz çökmeyeceğini söylediğimde "Cizre seninle gurur duyuyor" sloganları yükseliyordu.
Bu slogana karşılık olarak, "Asıl bizler, Türkiye'nin ezilen bütün halkları sizinle gurur duyuyor. Emin olun ki bizler, buraya sizlere moral vermek için gelmedik. Ancak buradan ayrılırken, sizden aldığımız yüksek bir moralle dönmüş olacağız. Unutmayın direnen bir halk asla kaybetmez. Bedeli ağır da olsa yeni bir yaşamın ancak direnmekle kurulabileceğine inandırdınız sizler. Bunun için biz sizlerle gurur duyuyoruz" dedikten sonra Kobane isimli ağıtı paylaştım ve en son Özgürlük Mahkumları'nı büyük bir koro halinde seslendirdik.
Cizre konserimiz tüm sanatçı arkadaşlarımızın katılımıyla hep birlikte önce Çav Bella ve ardından Hernapeş marşları ile son buldu.
Silah sesleriyle uyandık
Konser alanından geceyi geçireceğimiz evlere dağıldık. Geceyi geçirdiğimiz ev mahallenin hemen girişinde ve en büyük barikatın kurulu olduğu bir noktadaydı. Ev sahibi arkadaşımıza durumu sorduğumda, "Bir haftadır ortalık sakin, bir saldırı olmadı ancak bu günlerde yeniden saldırılacağı haberleri de yok değil. Belli mi olur, bu gece sizlerin burada olmanızdan ötürü bir selamlama yapabilir devletimiz" diyerek gülümsüyordu.
Evde birçok arkadaşımız gecenin birkaç saatini kazılan bu hendekleri ve barikatları gezerek geçirdi. Gecenin ileri bir saatinde uyumak üzere yataklar serildi. Ev sahibi yanılmamış, saat 03.00 gibi konakladığımız evin yanı başında ardı ardına patlayan silahların yankısıyla uyandık. Bunun bir ikaz mı yoksa yeni bir saldırı mı olduğunu anlamak için bekledik. 15 dakika kadar mahallenin farklı noktalarında silah sesi yankılanıp durdu. Ev sahibi arkadaşımız haklı çıkmıştı, bu bir devlet selamıydı!
Çocuklar neler çizdi?
Sabahın erken saatlerinden itibaren mahallenin sokaklarına dağılan tüm sanatçı arkadaşlarımız farklı atölye çalışmalarını başlattı. Bu çalışmalara özellikle çocukların ve kadınların ilgisi görülmeye değerdi.
Çocukların beyaz büyük bezlere yansıyan çizimlerinde en çok Sayın Abdullah Öcalan ve PKK figürleri dikkat çekiyordu. Beyaz güvercin, 'barış' ve 'aşiti' yazıları da yoğun işlenmişti bezlere. Üzerinde çizim yapılan bezlerin yanı sıra çocukların yüzleri de boyanıyordu. Sokaklar deyim yerindeyse çocukların boyanmış yüzleriyle tam bir renk cümbüşüne dönüşmüştü. Yüzleri boyandığı için çocuklarını tanımakta zorlanan kadınların kahkahaları yükseliyordu. Bazı çocukların da sırf okuldan kaçmak için yüzünü özellikle boyattıklarını söylüyordu arkadaşlarımız. Mazlum adlı çocuk günün konusuydu.
İstenmeyen veda
Cizre'den ayrılmak üzere buluşma noktamız yeniden kltür merkezi olmuştu. Atölye çalışmalarından kültür merkezine dönen arkadaşlarımızın sevinci yerinde ve yüzleri gülümsüyordu. Sokakta özellikle çocuklarla kurulan diyaloglardan onlar da çok şey öğrenmişlerdi.
Kültür merkezi sahnesinde hep birlikte marşlar söyledik ve ayrıca küçük Zelal eline aldığı erbanesiyle bize küçük bir dinleti sundu. Bu dinletinin ardından istemeyerek vedalaştık.
Cizre'den İstanbul'a dönmek üzere yola çıktığımızda birbirimize anlatacağımız çok şey vardı. İki gün süren ve yoğun sevgi çemberi içinde gerçekleşen etkinliklerimiz, Cizre halkında büyük bir karşılık bulmuştu. Savaşın karşısında sanatın gücüyle anlamlaşan bir karşılıktı bu.
İlk durağımız Mardin oldu. Mardin'de bizi Mardin HDP Milletvekili, değerli hocamız Mithat Sancar bekliyordu. Hocamızla unutulmaz birkaç saat geçirdik. Seçim süreci ve olası gelişmeleri konuştuk. Ardından sanatçı arkadaşlarımız küçük dinletiler sundular ve 1 Kasım'da halkımızın yeni yaşam sevincini yükselteceği bir gün olmasını diledik. Kucaklaşarak ayrıldık Mithat Hoca'dan.
Diyarbakır'dan havalanırken kulaklarımda Cizreli Mazlum'un sözleri yankılanıp durdu: "Biz korku tanımayız, ölüme diz çökmeyiz." (FT/YY)