Yeni yılını kutlamak için telefon edecektim. Bir de evine ziyarete gideyim nicedir gidemedim diye düşünüyordum. Acaba telefonumu işitir mi yoksa arka balkonundaki çiçekleri ile mi uğraşıyordur derken acı haberi geldi. Yılın ikinci gününde Akgül teyzemizi toprağa verdik.
Akgül Yulkarslan 94 yaşında noktaladı acılı yaşamını. 43 yıl acısı ile yaşadığı kızı Hatice Alankuş’un yanıbaşına uzanıverdi.
43 yıl dile kolaydı böyle bir acı ile yaşamak için. Bizler, Hatice’nin tüm arkadaşları da o acıyı bir gün bile atmadık üzerimizden. Anne olarak Akgül teyze ise bir direnç abidesiydi. Bunca yıl bu acıyla yaşamayı başardı. Bizleri kendi kızı gibi bağrına bastı. Hatice’yi yitirdikten sonra yüzü gülmedi ama direncinden de hiç ödün vermedi. Dağ gibi oğlunu da yıllar sonra verdi toprağa. Üzüntü ve sıkıntılardan kanser oldu ama kanserini de yendi, direndi. “Bu hayatı yaşamak için bir gerekçem kalmadı da yine de yaşamak lazım” diyordu.
Zarif bir cumhuriyet kadını. Kibar, düşünceli, nazik. Üflesen uçacak gibi incelik kalmıştı bedeni. Oğlu uzak diyarlara gitmişti, orada da vefat etti. Kızını toprağa vermişti. Yaşlandıkça yeni yetme bir kız çocuğu kadar kalmış bedeni ile kendi başına yaşadı bu uzun yılları. Evinin tüm işlerini 90 küsur yaşına rağmen kendi görürdü. Salonu çiçeklerde doluydu ve arka balkonunda yetiştirdiği çiçeklere de ayrı bir emek verirdi. Ziyaretine gittiğimizde bir gün önce neden haber vermedik de kek yapamadı ikram etmek için diye hayıflanırdı.
Moda’daki evinin duvarları tatlıdan acıya ilerleyen zamanlarının galerisi gibiydi. Tüm sevdikleri ve yitirdiklerinin resimleri duvar boyu ve yanı başında. En çok fotoğraf da güzel yüzlü Hatice.. Akgül teyze önce eşini yitirmişti, sonra kızını yitirdi. Bizler onu Sağmalcılar mahpusunda tanıdığımızda genç bir kadındı. Hatice’yi hapishanede bırakıp tahliye olduğunda, arkasından kızı da tahliye olur zannediyordu. Ne yazık ki öyle olmadı, kızının bir askeri hastane bodrumunda ölmekte olduğu haberini aldı ama görüştürmediler bile. Savcılara koştu, doktorlara koştu dinlemediler. 12 Mart döneminin faşist kafaları insan hayatını, bu gencecik kadının güzelim yaşamını hiçe saydılar.
Hatice güzeller güzeli bir genç kadındı, bir iç mimardı. 12 Mart faşizmine karşı direnen bir aile olarak yaşadılar. Hatice hapishanede hastalandığında doktor gelmedi uzun süre. Sonra gelenler de ‘Bir şeyi yok” teşhisi ile hastayı değil, faşizm döneminin tipik kendini kurtarma sistemini işlettiler. Hiçbir şey yiyemeden sürekli iki büklüm kıvranın hastayı bir hafta uğraştıktan sonra hastaneye gönderebildik. Hemen (hasta değil) diye geri gönderildi. Bağırsak düğümlenmiş, ağzından geliyor her şey ve faşizmin doktorları (bir şeyi yok) diye geri yolluyor. Hatice’yle ölüm gelsin istiyorlardı adeta. Geldi de. Midesi delinmiş ya da düğümlenmişti. Tam teşhisi bile öğrenemedik. Zaten galiba teşhis de koymadılar. Günlerce koğuşta direndi acıdan kıvranarak.. İkinci kez hastaneye gitti de tedavi mi gördü sanki. Hastanenin bodrumunda bir odaya atıp ölümünü beklemişler.
Hatice’nin hasta olduğunu duyunca hastaneye koşup kızını göremeyen savcıya doktorlara koşuşturan Akgül teyzeden dinledik yıllar sonra yapılan hainliği. Zulüm ve vahşet hiç değişmiyor bu topraklarda. İnsanlar nasıl bu kadar zalim olabiliyor? O güzelim Hatice’nin ölümü yıllardır kanayan bir yara olarak hala içimizde duruyor. Ya Akgül teyze.. Sonunda kızının ölüsünü vermişler eline.
“Ben kendi ellerimle yıkadın kızımı” diye anlattığında direnç ve metanetine hayran kalmıştık. Zaten Akgül teyze yaşadıklarını anlatırken biz taş kesilirdik, kendi de anımsadıkça üzüldüğü için sonunda bu konuları konuşmayalım diye kararlaştırdık aramızda. Zaten bir söz bir bakış yetiyordu o anılar ve acıları paylaşmak için.
12 Mart döneminin en direnişçi teyzesi Akgül teyze, Hatice’yi yitirdikten sonra 43 yıl daha yaşadı dirençle. Ama o kadar yıl da hep o acı ile... 94 yaşında artık bir kalp tıkırtısı bir zatürre ile 2017’nin ilk günü ayrıldı aramızdan. 43 yıl acısı ile yaşadığı kızı Hatice’nin yanına uzandı sonunda.
43 yıl sonra bizler de o eski mahpus arkadaşları olarak tabutunun etrafında toplandık. Bazen birbirimizi tanıyamadık bile. 40 yıllık zamanın birikimi yüzümüze ve bedenimize işlemiş ne de olsa. Birbirimizi ancak adımızı söyledikçe anımsadık. Akgül teyze bizleri tabutunun başında bir araya getirdi. Hatice’nin Çiçekçi’deki mezarının yanıbaşında toprağa verildi. Akgül teyze kızı Hatice ile 43 yıl sonra bir başka boyutta buluştular.
Yaşadığı çağa duyarlı bir insan olan Akgül Yulkarslan, “bugün de gelseler yardımı esirgemezdim” dediği Mahir Çayan ve arkadaşlarını, evlerinde sakladıkları için asla pişman değildi. O herkesi kucaklayan herkese yardımcı olan sevecen bir kalp taşıyordu. Ancak bile bile ölüme terk edilen dünyalar güzeli kızı Hatice’yi yitirmenin acısını da alıp verdiği her solukta yaşadı. Akgül teyze sanki bir inatla ve dirençle, genç yaşta yaşamı elinden alınan Hatice’nin hayatını yaşadı. Hatice Alankuş’un annesi Akgül teyzemizi biz çok sevmiştik.
Böyle direnç abidesi kadınlar yaşar bu topraklarda. Tüm zalimlere ve zulümlere inat. (FÖ/HK)
Hatice Alankuş hakkında1946 İstanbul’da doğdu. İçmimar. Siyasi yaşama 1960’ların ikinci yarısında katıldı; THKP-C hareketi içindeydi. 12 Mart cuntası tarafından 14 Şubat 1972'de gözaltına alındı. İşkence yapıldı 15 Mart'ta tutuklandı. Bayrampaşa hapishanesinde tutuldu. 24 Temmuz 1973’te zamanında götürülmediği Haydarpaşa Askeri Hastanesi’nde bağırsak düğümlenmesinden yaşamını yitirdi. |