Bir Almanyalı polis ve sekiz Türkiyeli, bir Yunanistanlının ölümüyle sonuçlanan Neonazi cinayetlerdeki ırkçı motifin açıkça ortaya çıkmasının birinci yıldönümünde, başta Berlin olmak üzere Almanya'nın 27 şehrinde Neonazi cinayetlerinde hayatını kaybedenler için anma töreni ve yürüyüşler düzenlendi. Irkçı zihniyet lanetlendi.
Almanya'nın, ırkçılığa karşı mücadele konusunda kendine sorduğu sorulardan biri de "Nasyonal sosyalizmden yeteri kadar bir şeyler öğrendik mi?"
Almanyalı gazeteci Thomas Kuban'ın altı yıl boyunca gizli kamerayla, tebdil-i kıyafet gittiği Neonazi rock konserlerinde çektiği görüntüleri, yönetmen Peter Ohlendorf, "Blut muss fließen / Undercover unter Nazis" (Kan Akmalı/Gizlice Nazilerin Arasında) adlı belgeselde* bir araya getirdi. Almanya'da büyük yankılar uyandıran belgesel, Gezici Festival'in (30 Kasım - 10 Aralık) programı kapsamında Türkiye'de seyirciyle buluşacak.
Şarkı sözlerinin hemen hemen hepsinde tüyleri diken diken eden bir şiddete çağrı var: "Uzun bıçakları kaldırımlarda bileyle, sapla Yahudi bedenine. Kan akmalı dolu dolu kalın sopa derinliğince. Bu Yahudi cumhuriyeti özgürlüğünün içine ederiz. Acıma yok. Bölünme. Hepsi bu."
Yönetmen, belgesele adını veren şarkının ise konserlerin çoğunluğunda, gençler tarafından dans eşliğinde söylendiğini belirtiyor.
ZDF'e verdiği röportajda, konser görüntülerini ilk gördüğünde şok olduğunu ve hâlâ bu tarz bir gençliğin var olduğuna, "özellikle entelektüel anlamda seçkin kesime mensup gençlerin bu tür müzikleri dinlemekle kalmayıp, bir de şarkıları birlikte söylemelerine inanamadığı ve nutkunun tutulduğunu" belirten Ohlendorf, bu filmle amacının, bu gerçekliğin küçümsenmemesi gerektiğine dikkat çekmek olduğunun altını çiziyor.
Ohlendorf'un tespiti bu noktada çarpıcı, çünkü yıllarca varlığı "eksik" yorumlanan veya vardığı boyut görmezden gelinen geniş bir kitle söz konusu.
Anayasayı Koruma Teşkilatı, 2010 yılında Almanya genelinde gerçekleştirilen aşırı sağcı konser sayısının 128 olduğunu belirtirken, belgeseli hazırlayanlar ise bu sayının katbekat üstünde olduğunu iddia ediyorlar. Belgesele konu olan gizli kamera kayıtlarında, konserler sırasında bu tür konserlere değer veren, bu tür 'ırkçı toplantılara' katılan ve müzik ve alkol aracılığıyla bir bakıma entrümentalize edilen (aracılaştırılan) kalabalık bir gençlik ifşa ediliyor.
Thomas Kuban, Neonazi kültürü üzerine gözlemlerini takipçisiyle birebir paylaşma kaygısından olsa gerek, bir de kitap yazdı ve belgesel ile aynı adı taşıyan eser birkaç gün önce Campus Yayınevi tarafından yayımlandı. Gerçek kimliğini aldığı tehditler nedeniyle gizleyen gazeteci, 1997 - 2012 arasında kırka yakın farklı görüntüyle Avrupa çapında aşırı sağcı rock gruplarının konserlerine katıldı.
Kuban, Neonazi gençleri harekete geçirmek için müziğin aracı olarak kullandığına işaret ederken, aşırı sağcı şarkıcı Ian Stuart'ın "Bir bildiri bir defa okunuyor, ama bir şarkı binlerce defa dinleniyor ve kalplerin derinliklerinde yer ediniyor" sözüne dikkat çekiyor.
Kitapta aynı zamanda bu konserlerde Neonazi gençlik arasında dolaşıma giren şarkılara söz yazanların hukukî anlamda ifade özgürlüğü sınırlarına çarpmamak için avukatlardan danışmanlık hizmeti aldıklarına işaret ediyor. Eserin kıssadan hissesi ise medyanın ve özellikle ve güvelik güçlerinin aşırı sağcılara karşı ilgisiz kaldığı.
"Döner Cinayetlerinden" Neonazi cinayetlerine
Almanya'da 2000-2007 yılları arasında sekiz Türkiyeli, bir Yunanistanlı ve bir Almanyalı polisin öldürüldüğü seri cinayetlerin, aşırı sağcı Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) örgütüyle bağlantısı, örgüt üyesi Uwe Böhnhardt ve Uwe Mundlos ikilisinin bir banka soygunu sonrasında intihar etmesiyle 2011 Kasım'ında "şans eseri" ortaya çıkmıştı.
Cinayetlerdeki siyasi boyutun yıllarca yanlış yorumlanması veya bilerek görmezden gelinmesi, gerçek tesadüfen ortaya çıkana kadar cinayetlerin uyuşturucu ticareti ve bahis nedeniyle işlendiği iddiaları üzerinde yoğunlaşılması, kurbanların çoğunun dönercilikle uğraşması nedeniyle, sözkonusu cinayetler Alman medyasında "döner cinayetleri" olarak adlandırılıyordu. (GAW/AS)