Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGGS) Kadın ve LGBTİ+ Komisyonu 2019'da şiddet deneyim paylaşım grubu oturumları planlaladı.
Çalışmaya sadece 27 gazeteci katıldı. Oysa, taciz, şiddet gibi vakaların en çok yaşandığı sektörlerden biri medya. Ancak, kimse bunları anlatmak “kariyerini” gözden çıkarmak istemiyor.
Erkeklik suçlarının yaygın olduğu bu alanda herkesin bildiği “sırlar" üzerinde herkes sessizlikte ortaklaşmış gibi, gibiyiz. Tam tersine anlatmamız gerekmez mi?
Örneğin akademisyen Pınar Dinç’in sosyal medyada anlattığı taciz ve ısrarlı takibe karşı başlattığı mücadele onlarca kadına “me too” etkisi yaptı. Pınar’a Türkiye’den ve dünyadan kadın, erkek, LGBTİ+ her kesimden destek geldi.
Lund Üniversitesi’nde olan İrem Aydemir de bir akademisenin kendisini taciz ettiğini duyurdu. Üstelik İrem bunu disipline gönderilme gibi tehditlere rağmen yaptığını ve tezini savunmamışken böyle bir risk aldığını belirtti.
Bu saydıklarım sadece geçen hafta benim görebildiğim taciz/şiddet anlatımları..
Gelelim en başa..
Akademisyen Pınar kendi iddiasını tacizi, ısrarlı takibi ve hukuki mücadelesini anlatırken; asla isim kullanmadı, “faili ifşa” etmedi. Ama Umut Ö. açıklama yaptı; Pınar’la bir ilişkisi olduğunu iddia etti ve ısrarlı takipten üniversitenin zaten kendisine ceza verdiğini açıkladı. Oysa konu zaten bir ilişkinin olup olmaması değil, taciz ve sistematik hale gelen ısrarlı takip suçu iddiası.
Bu nedenle de açıklaması kadınlar açısından “eril kibir” hatta “kendi kendini ifşa” olarak nitelendirildi. Sosyal medyada kadınlar Umut Ö.’nün yazdıklarını Pınar’ın paylaştığı belgelerle kıyasladılar ve doğru olmadığını söylediler.
Pınar bir kadın olarak başka kadınları ve akademideki eril cinsiyetçi yapıyı gündeme getiriyor yani; “Kişiyle değil, suç”la ilgileniyor.
Akademide benzer sorunları yaşayan onlarca kadının akademideki cinsiyetçiliği anlatmasını istiyor; kadınların yalnız olmadığını haykırıyor.
Tüm taraflar konuyu yargıya taşıyacağını söylüyor.
Akademide erkek tacizi ve şiddetiyle karşılaşan kadınların bir öfkesi de herkesin bildiği “sırların” bilinmiyor gibi yapılıp erkeğin yaptıklarının yanına “kar” gibi kalmasına.
Akademik erkeklik cemiyeti
Yıldız Teknik Üniversitesi Kültürel Çalışmalar doktora öğrencisi ve Universus araştırmacısı Pınar Eldemir, akademiyi bir “erkeklik cemiyeti” olarak tanımlıyor.
Çok sayıda akademisyenle görüştükten sonra akademide yerleşik bir cinsiyetçi kültür olduğunu açığa çıkaran Eldemir’e kadınlar öyle detaylar ve erkeklik suçları anlatıyor ki “erkeklik cemiyeti” tanımlamasının abartı olmadığı bir kez daha kanıtlanıyor.
Avustralya İnsan Hakları Komisyonu’nun raporuna göre Avustralya üniversitelerinde öğrencilerin yüzde 21'i bir üniversitede, kampüste taciz edildi.
BBC ise 2018-2019'dan itibaren İngiltere üniversitelerinde öğrencilere karşı 1436 kaydedilmiş cinsel taciz iddiası olduğunu açıkladı. Birçok rapor LGBTİ öğrencilerin de kampüslerde büyük risk altında olduğunu söylüyor. Ayrıca üniversitelere başka ülkelerden giden öğrenciler de savunmasız gruplar arasında yer alıyor.
bmjopen'de yer alan bir araştırmaya göre,Norveç'te kadınlar yaşamı boyunca % 31,3, erkekler ise % 8,0 cinsel tacize uğradığını açıkladı. Yaşamın (şimdiye kadar yaşamış) cinsel tacizlerin en yaygın biçimleri, "cinsel ifadeler, vücudunuz hakkında öneriler veya yorumlar" ve "istenmeyen dokunma, sarılma veya öpüşme" (% 15,4) iken, tecavüz ve tecavüz girişimi% 3,4 oranında bildirildi.
Dünya akademileri öğrencilerin ve akademisyenlere yaşatılan yerleşik cinsiyetçi kültüre dair çözüm önerileri arıyor, Türkiye’de de bazı üniversitelerde “Cinsel taciz-şiddetle mücadele birimleri” kuruldu, kuruluyor.
Peki çözüm?
Özellikle Ankara'da akademisyen Ceren Damar'ı öğrencisi Hasan İsmail H.'nin öldürmesi ve yine Ankara Üniversitesi'nde bir veteriner öğretim üyesinin asistanına cinsel saldıra bulunması bu birimlerin harekete geçmesine neden oldu.
Görülüyor ki yeterli değil.
Peki akademi böyle de medya, siyaset, adliye alanları farklı mı?
Değil…
Biz kadınların daha çok birbirimize anlattığımız "dayanışmada” buluştuğumuz onlarca erkeklik suçu var.
Kadınlar tüm akademi hayatını bir kenara koyup bu açıklamaları yapıyor, "kariyerini" gözden çıkarabiliyorsa artık "Kadınlar akademideki cinsiyetçilikten nasıl korunur?" konusunda somut adımlar atmak gerekmez mi?
Son söz Pınar'ın:
“Destek ağırlıklı olarak kadınlardan ve Türkiye akademisi dışındakilerden geliyor. Her konuda atan tutanların, 'sağlam kurumsal pozisyon'daki hocaların, erkeklerin çoğu suskun (olmayanları tenzih ederim). Şaşırmıyorum. Sessiz kalırsak çamur bulaşmaz diyorsunuz, bu utançla yaşayın…” (EMK)
*Fotoğraf: Ekmek ve Gül