Pazar günü belki Türkiye'de bir ilk gerçekleşti ve onbinlerce insan, ortak bir ideolojinin parçası olmadan, partiler ve ideolojiler üstü bir birliktelikle hep bir ağızdan "sansüre hayır" dedi.
Eylemin bir önemli noktası da, genellikle "apolitik" olarak değerlendirilen kesimlerin belki ilk kez kendini toplumsal bir hareket içinde bulmasıydı. İstiklal Caddesi'nde gerçekleştirilen "eylemceler"in bugüne kadarki en geniş katılımlısı olan "İnternetime Dokunma" yürüyüşünde yer alan ve bianet'e açıklama yapan çok sayıda katılımcı, daha önce hiçbir eyleme katılmadığını, bunun ilk olduğunu, ancak bu gidişle sokaklarda, meydanlarda daha çok yer almaya başlayacaklarını vurguladılar.
Beğenmeyebilirsiniz ama...
Toplumun orta-üst gelir grubunu oluşturan ve siyasi reflekslerden uzak kesimin yürüyüşteki ağırlığı yadsınamaz. Ancak bu durumun eylemin itibarsızlaştırılmasına yol açmaması gerekir.
Evet, belki orada yer alan insanların pek çoğu bu ülkede işkenceye, faili meçhullere, köy boşaltmalara, basın üzerindeki baskılara ve daha pek çok haksızlık ve zulme karşı sessiz kalmış olabilir.
Ancak bu durum, onların kendi hakları için, internetleri için, ses çıkarmalarının önünde engel teşkil etmez.
Üstüne üstlük her ne kadar sosyal iletişim ağlarında "metrekareye bilmem kaç iphone düşen eylem" olarak dalga geçilse de, en azından "iphone'luların" da yaratıcı pankartlara, insanı gülümseten sloganlara imza atabildiğini görmüş olduk.
Pekâlâ, pek çoğu İstanbul'un baharı yaşatan ilk gününde boğaz kenarında oturup güneşin ve güzel havanın keyfini çıkartmaktansa, belki de haklarını aramak veya facebook "özgürlükleri" ellerinden alınmasın diye ilk kez bir yürüyüşe katıldılar.
Bu eylemler Cumhuriyet mitingi değil
Her ne kadar iktidar kanadı, "filtreleme sistemini isteyenler kullanacak, onun dışındakiler için bir değişiklik olamayacak" dese de, buna inanmayan onbinlerce insanın sokağa çıkmasını ve internet özgürlüğü önündeki mevcut tehdide karşı ses çıkarmasını "sanal ulusalcılık" veya "ikiyüzlülük" olarak değerlendirenler keşke Pazar günü o küçümsedikleri "apolitik" ve "siyaseten cahil" gençlerle en azından gözlem yapmak için yürüselerdi.
Eğer gözlem yapma şansları olsaydı, eminim ki böyle düşünmeyeceklerdi. Evet, belki siyaseten sağlıklı bir temel üstünde değillerdi, belki neye karşı çıktıklarını, neyi desteklediklerini bilmiyorlardı, belki youtube'u AKP'nin kapattığını bile zannedenler vardı aralarında.
Ancak belki de gençler, katıldıkları bu eylemle aslında eylemliliğin çok da kötü bir şey olmadığını görmüş oldular. 12 Eylül mahsulü olan gençler, her türlü toplumsal hareketten, muhalefetten, hak arama girişiminden, önce aileleri sonra eğitim sistemi tarafından uzak tutulduktan sonra belki de ilk kez, "eylemce" dahilinde olsa bile, seslerini yükseltmenin keyfini yaşadılar.
Onbinlerce kişi, birbirinden yaratıcı sloganlarla, şarkılarla, davullarla, döviz ve pankartlarla, "sansüre hayır" derken, bu gençlere muhalif olma hakkını çok gören ve bu eylemleri "Cumhuriyet mitingleri" ile karıştıranlara cevap Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi 21 yaşındaki Melis Akyol'dan gelsin: "Ben sadece son özgür alan olan internete herhangi bir şekilde müdahale edilmesine karşıyım. Sadece kendi takip ettiğim sitelere değil, şeriatçı sitelere de engelleme getirilse buna da karşı çıkarım. İnternette 'o olsun, bu olmasın' demek internetin mantığına aykırı." (EKN/ŞA)