Bugün o gün. Yılın 365 günü, unutulan, değersizleştirilen, hayatsızlaştırılan, eve hapsedilen Annelerin Günü.
Bir bakacağız ki, bir erkek, “En kıymetlimiz annelerimiz” diyecek, başka biri “Üç çocuk yapın” diye öneri de bulunacak, yetmeyecek “beş diye” ekleyecek…
Normalde asla bir araya gelmeyen, gelemeyen, zıt olduğunu sandığımız kesimlerin dahi ortak noktası olacak, annelik. Anneliği “kutsallığa” hapsederken, aynı zamanda “kategorize” de edecekler…
Öyle ya annelik “kutsal” ise bir yerde “makbul annelik” de söz konusu olacak.
Peki, yargı anneleri, kategorize eder ise, “makbul anne”, “makbul olmayan anne” diye ayrıştırır ise, üstelik bunu da babanın CİMER’e yaptığı şikayetler ile yaparsa ne olur?
Doğru mudur? Etik midir? Peki adaletli?
Somut örnekle anlatayım. Hep birlikte düşünelim.
A.N., isimli doktor kadın ile Ş.E., isimli erkek evlendi. Kısa bir süre sonra boşandılar.
Kadın, ülkeyi terk emek zorunda kaldı. Çocuğunu da götürdü. Velayeti kendisindeydi. Sonrasında babası, “çocuğumu göstermiyor” diyerek velayet davası açtı. Aile Mahkemesi’ne.
Dilekçesinde de “çocuğumu eylemlere götürüyor” dedi. İzinli, yasal basın açılmalarından söz ediyor.
Yetmedi, CİMER’e başvurdu, kadının “yasadışı örgüte” üye olduğunu iddia etti. Kadın hakkında bu konuda soruşturma açılmasını istedi. O da yetmedi, savaş karşıtı sosyal medya paylaşımlarını da dosyaya ekledi.
Bunları yaptı çünkü, bu erkeğin gözünde, bu babanın gözünde, bu kadın anneydi fakat “makbul anne değildi”. İstedi ki mahkeme de velayet davasında öyle düşünsün ve “makbul olmayan anne”ye çocuğu vermesin.
Duruşma Aile Mahkemesi’nde yapılsa da, karar sanki kadın hakkında “örgüt üyesi” olduğuna dair karar varmışcasına ceza mahkemesi kararı gibi çıktı. Van'daki Aile Mahkemesi, çocuğun velayetini, tam da babanın iddia ettiği nedenlerle “babaya verdi”. Mahkeme de tıpkı baba gibi anneyi makbul bulmadı. Bunu da karar da belirtti.
Oysa dosyaya, çocuğun annesinin yanında ne kadar mutlu olduğu, okulundaki başarıları, sosyal hayatındaki güçlü yanlarını gösteren raporlar da sunulmuştu.
Ayrıca sosyal inceleme raporu (SİR) sadece baba üzerinden hazırlanmıştı, mahkeme de nedense kararını bu rapora dayandırdı. Oysa çocuk ve anne için de detaylı bir SİR raporu hazırlanması gerekiyor.
Ayrıca bizzat duruşmada konuşan iki tanık da “babanın çocukla ilgilenmediğini, çocuğu sırf anneye eziyet etmek için babanın almak istediğini” belirtti.
EVRİM KEPENEK YAZDI
"Hayat Güzeldir" ile "Kızım Olmadan Asla" Arasında Bir Velayet Davası
Anneyi “makbul anne” olarak görmeyip velayeti babaya veren Aile Mahkemesi’nin kararına detaylıca bakalım:
*Tarafların Talepleri: Davacı (baba), çocuğun velayetinin kendisine verilmesini talep ederken, aynı zamanda davalının çocuğa bakımını ihmal ettiğini ve çocuğun psikolojik gelişimini olumsuz etkilediğini iddia ediyor. Davalı ( anne) ise bu iddiaları reddediyor ve davacının çocuğa karşı olan ilgisizliğini öne sürerek velayetin kendisinde kalmasını istiyor.
*Deliller ve Yargılama Süreci: Mahkeme, tarafların sunduğu delilleri ve yargılama sürecini detaylı bir şekilde ele almış. Sosyal inceleme raporu da bu sürecin önemli bir parçası. Ancak davalının yurt dışında olduğu ve dosyadaki bilgilere erişilemediği belirtiliyor, bu da kararın netliğini etkiliyor.
*Çocuğun Üstün Yararı İlkesi: Mahkeme kararında çocuğun üstün yararının gözetilmesi vurgulanıyor. Ancak davalının “terör örgütleriyle” ilişkilendirildiği belirtilerek çocuğun manevi olarak zarar görebileceği ifade ediliyor. Yani anne hakkında böyle bir karar yok fakat mahkeme varmışcasına davranıyor.
Bunu tekrar edeyim, Aile Mahkemesi, sanki velayet davasına bakmıyor da bir “terör” davasına bakıyor gibi yargılama yapıyor, hükmü de bunun üzerinden kuruyor, anneyi “suçlu” ilan edip, çocuğu babaya veriyor.
Olmayan tutuklama kararı var gibi gösterildi
Karar, tabiki üst mahkemeye taşındı. Annenin avukatı istinaf dilekçesinde şu noktalara vurgu yaptı:
*Yerel mahkeme tarafından verilen kararın gerekçesine bakıldığında, çocuğunun istikrar kazanmış bir hayatının olması ve gelişim çağında iken kadın bir rol modele ihtiyacının olması göz ardı edildi.
*Çocuğunun hali hazırdaki yaşam koşulları, eğitim düzeyi ve başarıları dikkate alınmadı.
*Sosyal İnceleme Raporu (SİR), bilimsel olmayan yöntemlerle hazırlandı ve çocuğun beyanları alınmadan yapıldı.
*Çocuğun babası ile ilgili beyanları, uzman değerlendirmesine tabi tutulmadan yorumlandı. Yargılama sürecinde deliller yetersiz ve dengesiz şekilde değerlendirildi.
*Tanıkların ifadeleri, çocuğun ve davalının beyanları, istinabe evrakları, whatsapp yazışmaları ve çocuğun günlük yaşamı gibi önemli deliller göz ardı edildi.
*Yerel mahkeme, delilleri sadece baba lehine değerlendirdi.
*Objektif olgulara dayanan deliller değerlendirme dışı bırakıldı ve kadın lehine olan deliller göz ardı edildi.
*Kadın hakkında tutuklama kararı olmamasına rağmen böyle bir karar varmış gibi gösterildi.
*Gerekçeli kararda tutuklama kararı olduğu iddia edildi ancak gerçekte böyle bir karar yok.
*Kadının özel hayatıyla ilgili gerçek dışı iddialarla karar verildi.
*Kadının ilişkisi olmayan bir kişinin sosyal medya paylaşımları haksız bir şekilde gerekçe yapıldı.
*Kadının cezalandırılması amacıyla, hukuki dayanaktan yoksun ve hukuk dışı gerekçelerle karar verildi.
“Baba, çocuğu ile istediği zaman görüşebilir”
Yargılama sırasındaki hukuka aykırılıklar da bunlarla sınırlı değil. Devam ediyor:
*Baba ile yapılan yazışmalar göz ardı edildi: Davacı ile yapılan yazışmalarda, çocuğu ile istediği zaman görüşebileceği ve bu konuda kimsenin engel olamayacağı belirtilmiş olmasına rağmen, davacının hiçbir şekilde çocuğu ile görüşmek istememesi göz ardı edildi. Bu durum, hükme esas alınmayan delillerin olması ve gerekçeli kararda yer verilmemesiyle, hukuki dinlenilme hakkı ile gerekçeli hakkının ihlal edildiğini gösteriyor.
*Belgeler değerlendirilmedi: Davacının beyan dilekçesi ve çocuğun yaşadığı ev, eğitim hayatındaki başarılarına dair belgelerin dosyaya sunulmasına rağmen, bu bilgi ve belgelere gerekçeli kararda yer verilmemiş ve değerlendirilmedi. Bu durum, mahkemenin subjektif değerlendirme yaparak hüküm tesis ettiğini gösteriyor.
Sonuç olarak avukat da başvurusunda, “Çocuğun üstün yararı ilkesinin göz ardı edildiğini” vurguluyor.
Peki, bu kararla sadece kadının anneliği mi yargılanıyor? Aslında sırf baba ile aynı politik görüşte olmadığı için de yargılanıyor anne.
Velayetin babaya verildiği kararla, annenin düşünce ve ifade özgürlüğü de ihlal ediliyor.
Babanın anne hakkında ileri sürdüğü iddiaların, düşünce ve ifade özgürlüğünü zedelediği ve müvekkili ayrımcılığa maruz bıraktığı ifade ediliyor.
Aile Mahkemesi’nin kararı hukuki mi?
Karara, yalnızca açtırılan soruşturmalar ve tek yanlı SİR raporunun gerekçe yapıldığını vurgulayayım.
A.N. ve Ş.E.' nin hikayesi sadece kendi yaşadıklarıyla sınırlı değil aslına bakarsanız.
Baba ile aynı politik görüşte olmayan bir annenin, sadece bu sebepten dolayı çocuğunu kaybetme riskiyle karşı karşıya olması, mahkemenin önyargılı olduğunu gösteriyor.
Aile Mahkemesi'nin aldığı karar, çocuğun üstün yararını gözetmek yerine, ideolojik ve önyargılı bir bakış açısıyla şekillendirilmiş gibi görünüyor açıkcası.
Çocuğun annesiyle olan bağlarını göz ardı ederek, sadece babanın iddialarına dayanarak bir hüküm verilmesi, adaletin tarafsızlığına dair güçlü bir şüphe uyandırıyor.
Üst mahkemenin bu konuda vereceği karar, benzer konudaki davalara da emsal teşkil edecek.
Adaletin sağlanması, sadece yasalara uygun bir karar vermekle değil, aynı zamanda toplumsal önyargıları ve ayrımcılığı da göz önünde bulundurmakla mümkün.
Sonuç olarak, bu dava sadece bir velayet davası olarak değil, aynı zamanda anneliğin ve düşünce özgürlüğünün de adaletini arama mücadelesi olarak görülmeli.
Üst mahkemenin kararını da kamuoyu ile paylaşmak sözümüz olsun.
Tekrar soralım: Masumiyet karinesini ve çocuğun üstün yararını bir velayet davasından çıkardığımızda geriye ne kalıyor?
Erkek şiddeti.
*Uzun zamandır takip ettiğim bu velayet davasına dair babanın da görüşlerini aldım. “Bu kadın çocuğumu kaçırdı, çocuğumu istiyorum, nafakasını ödüyorum” dedi. CİMER’e yaptığı başvuruları sorduğumda yanıt vermedi.
*Anne “Üst mahkemenin annenin ve çocuğun üstün yararını gözeterek bir karar vereceğini ümit ediyorum. Çocuğumuzun babası ile görüşmesine karşı değilim, buradaki düzenli hayatı bozulmasın istiyorum. Türkiye adaletine bu konuda güveniyorum” dedi.
*Dosyada yer alan resmi tutanaklar tarafımızda mevcut.
*Çocuğun üstün yararı gözetilerek, çocuğun ismine ve tarafların özel hayatlarına dair detaylı bilgiye yer verilmedi.
(EMK)