Bütün iktidarlar çocukları rahat bıraksın...
Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in katıldığı ve Türkiye Bilimsel Teknik Araştırma Kurumu'nun (TÜBİTAK) düzenlediği 12. ve 15. Ulusal Bilim Olimpiyatları ödül töreninde, başörtülü ilköğretim öğrencisi sahneye çıkarak ödül almış, benzer başka törenlerde de yaşanan ve tartışma konusu olan bu görüntüya bu kez Çelik de tepki göstermişti.
Hükümetin ve muhalefet partilerinin iktidar mücadelelerine zaten alıştık. Başörtüsü konusunda laf lafı açıyor. Tartışmanın görünür olmayan ama Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) Eğitim Uzmanı Erkan Aydoğanoğlu'nun da dediği gibi "en önemli" yönü zarar gören çocuklar.
Hele ki bir de çocukların "katılım hakkı"nı ihlal eden aileleri eklediğimizde çocuklar üzerindeki iktidar mücadelesinin boyutları genişliyor; gündelik yaşantılarına, okul hayatlarına, varoldukları her alana yayılıyor.
Kız çocukları daha mağdur
Kız çocuklarıysa bu mücadeleden daha fazla zarar görüyor çünkü tartışma esas olarak onların bedenleri üzerinden yürüyor. Oğlan çocuklarının dinsel tercihleri başörtüsüyle sembolleşmediğinden, onlar eğitim hakkından daha pürüzsüz yararlanabiliyor.
Bir çocuk doğar doğmaz nüfus cüzdanındaki "dini" sütünuna sorgusuz sualsiz anne-babasının dini yazılıyor. Hayat sonra böylelikle sürüp gidiyor.
Örneğin aile çocuğun "Kuran Kursu"na gitmesine karar verebiliyor. Çoğunlukla çocuklar "Ben Kuran Kursu'na gideceğim" talebiyle ailelerine konuyu açmıyor. Böyle yapanlarsa büyük olasılıkla evde oturmak yerine Kurslarda oyun oynayabileceklerini tasarlıyor.
Zaten, uzmanlara göre, küçük yaşta, denetimsiz olarak verilen din eğitiminin çocuklar üzerinde olumsuz etkileri olabiliyor.
Bir öğretmen, bianet'e kursa giden çocukların "mutlak bir durgunluğa gömüldüklerini" gözlemlediğini belirtirken, uzman bir pedagog 10 yaşından önce din eğitiminin çocuğun "korkularının derinleşmesine yol açabileceğini" eklemişti.
"Çocuklar özgüvenini yitiriyor"
Tüm bu yönlendirmelerle büyümüş bir kız çocuğu düşünün; okula başlıyor. Seyrek olarak kendi tercihleri dolayısıyla başörtüsü takan bu çocuk ortaokula başladığında büyük olasılıkla bu yaşam tarzını benimsemiş ve alışmış oluyor. Belki artık "haklı" buluyor, kendisine uygun olduğuna da karar veriyor. Benim burada esas ilgilendiğim tüm bu hikayenin başlangıç noktası, yani hepsinin ailenin çocuğun üzerindeki iktidarından kaynaklanması...
Okula başlayan çocuk ailesinin kendisine öğrettikleriyle çelişen bir hayatla karşılaşıyor. Okula başörtüsüyle giremiyor, ödülünü başörtüsüyle alamıyor. Törenlerde kürsülerden indiriliyor. Aydoğanoğlu'nun da dediği gibi bu büyük olasılıkla "Çocukta ömür boyu süren bir özgüven eksikliği" yaratıyor:
"Meseleyi yorumlarken bir bütün olarak algılamalıyız. Çocuklar siyasi rant ilişkilerinin figüranı ve malzemesi oluyor. Psikolojisi olumsuz etkileniyor, aldığı tepkiler eğitimi ve günlük yaşantısında hasar bırakıyor."
Çocuk Hakları Sözleşmesi (ÇHS) ne diyor?
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu Tarafından 20 Kasım 1989'de benimsenen ÇHS, 2 Eylül 1990'da da yürürlülüğe girdi. Türkiye de ÇHS'ye taraf. Sözleşmenin konuyla ilgili maddeleriyse şöyle:
"Madde 14/1:
Taraf Devletler, çocuğun düşünce, vicdan ve din özgürlükleri hakkına saygı gösterirler.
Madde 16/1:
Hiçbir çocuğun özel yaşantısına, aile, konut ve iletişimine keyfi ya da haksız bir biçimde müdahale yapılamayacağı gibi, onur ve itibarına da haksız olarak saldırılamaz." (GG/TK)