Asker Hakları sitesinin Nisan 2011-Nisan 2012 döneminde yaşanan ihlalleri konu alan ve zorunlu askerliğini yaptığı sırada yaşamını kaybeden Uğur Kantar'a ithaf edilen "Zorunlu Askerlik Sırasında Yaşanan Hak İhlalleri" isimli raporu 12 Ekim 2012 günü kamuoyuyla paylaşıldı.[1]
Raporun basına tanıtıldığı gün, 2012 yılı içerisinde basına yansımış 32 "şüpheli ölüm" haberi vardı. Bu yazının yazıldığı sırada ise, basına yansıyan "şüpheli ölüm" haberi sayısı 44'e çıktı. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Milletvekili Sabahat Akkiraz'ın şüpheli asker ölümlerine ilişkin soru önergesine yanıt veren Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, selefi Vecdi Gönül'den ve konu hakkında araştırma yapanlardan farklı olarak, Mart ayında Bakanlık kayıtlarında hiçbir şüpheli ölüm vakası bulunmadığını söyledi.
Yine Milli Savunma Bakanı Yılmaz, Mayıs ayında, bu kez Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Van Milletvekili Özdal Üçer ve Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu'nun kışlalarda yaşanan şüpheli asker ölümleriyle ilgili verdikleri soru önergesine son 22 yıl içerisinde kışlalarda zorunlu askerlik sırasında 2 bin 221 asker intiharı yaşandığı yanıtını verdi.
Cumhuriyet Gazetesi'nden Ayşe Sayın'ın haberine göre ise, 1990'dan bu yana 3 bin 813 asker ve Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) personeli intihar ya da kaza sonucu hayatını kaybetti. 5 Aralık'ta son 10 yıl içerisinde kışlalarda intihar eden asker sayısının 934, çatışmalarda hayatını kaybeden asker sayısının ise 818 olduğu haberinden sonra, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, asker ölümleri için özel bir ekip görevlendirdiğini açıkladı.
7 Aralık'ta ise Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan ve arkadaşları, 2010'dan Temmuz 2012'ye kadar kışlalarda 252 şüpheli ölümün gerçekleştiği ve bunun 175'inin intihar olarak kayıtlara geçtiğini söyleyerek asker intiharları için bir Meclis araştırması verdi.
Ölümlerini sayılar üzerinden istatistikleştirirken her birinin bir hayatı olduğunu unuttuğumuz bu genç adamlardan bazılarının aileleri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) başvurdu. Asker Hakları sitesinin kıymetli girişimiyle yeni yeni tartışmaya başladığımız bu konu, aslında zorunlu askerlik hizmeti kadar eski.
Önceki yıllarda Türkiye'yi yine bu konudan çok defa mahkum eden AİHM, 2003-2007 yılları arasında Türkiye'de zorunlu askerlik hizmeti sırasında yaşanan şüpheli asker intiharlarıyla ilgili özellikle geçtiğimiz son iki yıl içerisinde çok sayıda karar verdi.[2] AİHM, mevcut kararlarda öncelikle, ikincil bir role sahip olduğunu ve belirli bir davanın koşulları kendisini bunu yapmaya zorlamadığı sürece, olguları ele almakla yetkili olan ilk derece mahkemesinin rolünü üstlenme konusunda temkinli yaklaştığını vurguladı. Bununla birlikte, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) yaşama hakkını düzenleyen 2. ve işkence yasağını düzenleyen 3. maddeleri uyarınca iddialarda bulunulması halinde, yerel düzeyde yargılama ve soruşturma yapılmış olsa dahi, AİHM'in özellikle etraflı bir inceleme yapması gerektiğini söyledi.
AİHS'ın 2. maddesinde, taraf devletlere, bir kimseyi yetkililerin sorumluluğu altında bulunurken üçüncü kişilerin ölümcül eylemlerine ya da bazı özel koşullarda kendi eylemlerine karşı korumaları amacıyla uygulamaya ilişkin tüm tedbirleri almalarını içeren pozitif yükümlülükler yüklenmiştir.
Bu yükümlülük hiç şüphesiz zorunlu askerlik hizmeti için de geçerlidir ve devletler bu hayati önem taşıyan görevlerini yerine getirirken etkili yasal ve idari bir sistemi uygulamaya koymak durumundadır. Bu yükümlülük, her şeyden önce devletlere, yaşama hakkını tehdit eden durumlara karşı etkin bir caydırma mekanizması oluşturma görevini yükler.
Bu özel alanda yapılacak düzenleme, risklere uygun kurallara bağlanmalı ve devlet tarafından ellerine silah verilen vatandaşların bazı faaliyetlerin doğası icabı ya da insan unsuru dolayısıyla askerlik yaptıkları süre içerisinde bulundukları hayati tehlikeye karşı etkili bir şekilde korunmasını sağlayacak ve farklı kademelerde yetkililerin olası hatalı davranışlarını bertaraf edecek uygun tedbirlerin alınması gerekir.
Kendilerini askerlik yaşamının doğasında var olan tehlikeler karşısında bulan askerlerin etkin bir şekilde korunmasını gözeten uygulamaya ilişkin önlemler ile hiyerarşinin farklı basamaklarındaki sorumlular tarafından işlenebilecek kusur ve hataların tespit edilmesini sağlayacak usuller öngörülmeli.
Bu bağlamda, ilgili sağlık kurumlarının da silah altına çağrılan askerlerin korunmasını sağlayacak önlemleri alması gerekmektedir, zira bazı durumlarda silah altındaki askerlerin sağlıklarını ilgilendiren konularda ortaya çıkan eksik ve aksaklıklar askeri tıp kurumlarını AİHS'ın 2. maddesi açısından sorumlu hale getirebilir.
Bu yüzden AİHM, genç askerlerin zorunlu askerlik hizmetine başlamadan önce, başta ruhsal problemleri olmak üzere sağlık sorunları olan asker adaylarının askerlik yaşamına uygun olup olmadığını ya da risk taşıyıp taşımadığını ve bu risklerin ne ölçüde muhtemel olduğunun saptanması amacıyla askeri yetkililerin ilgili şahısta gözlemlenen sorunların boyutunu ve ciddiyetini belirlemek için daha fazla çaba göstermesi gerektiği kanaatinde.
Pınar Öğünç'ün 8 Aralık'ta Radikal gazetesinde yayımlanan yazısına göre, askerlere birliğe katılmadan önce içinde daha önce psikolojik rahatsızlık geçirip geçirmediklerini, sabıkaları olup olmadığına dair sorular içeren "Psikolojik Risk Faktörü Tarama Anketi" uygulanıyor.
Yine birliğe teslim olmadan önce ayrıca askerlere uyuşturucu madde kullanıp kullanmadıkları, aileleriyle bir sorun yaşayıp yaşamadıkları, içki ve sigara kullanıp kullanmadıkları soruluyor. Askerlere içinde "psikolojik ve ailesel sorunlarım olduğunda ilk önce komutanıma başvurmalıyım", "yaralayıcı cisimlerle oynamamalıyım", "dolu olmasa bile silahımı asla başkasına karşı çevirmemeliyim", "nöbet sırasında silahımla oynamamalıyım" gibi talimatlar barındıran genel güvenlik ve silahlanmayla ilgili pek çok belge imzalatılıyor.
Hükümet de her savunmasında askerlerin fiziksel ve ruhsal bütünlüklerinin korunması için gereken bütün mekanizmaların işletildiğinden bahsederek başvuran ailelerin iddialarını reddediyor.[3]
Cinayet ve şüpheli ölümlere ilişkin etkin soruşturma yürütme yükümlülüğü AİHM içtihatlarında açık bir şekilde yer alıyor. Soruşturma ilk olarak, olayın meydana geldiği koşulları anlamaya, ikinci olarak ise, sorumluların belirlenerek cezalandırılmasını sağlamaya muktedir olmalı. Yetkililerin, görgü tanıklarının ifadesi, adli tıp kanıtları ve gerektiği durumlarda yaralama izlerinin tam ve doğru bir kaydını içeren bir otopsi ve ölüm sebebini de kapsayan klinik bulguların objektif bir analizi de dahil olmak üzere, olayla ilgili kanıtları elde etmek için mevcut makul adımları atması gerekir.
Kılınç ve diğerleri/Türkiye davasında[4], AİHM, askere çağrılmadan önce de atipik depresyonu olan Mustafa Canan Kılınç'ın zorunlu askerlik hizmeti sırasında yaşanan intiharı sebebiyle Türkiye'yi mahkum ederken, mevcut davada, askeriyeye bağlı hizmet birimlerinin sorumlu tutulabileceği ihmalkarlıkların, basit bir muhakeme hatası, ihtiyatsızlık ya da sağlıkçılar arasındaki koordinasyon bozukluğunun sonucu olmanın ötesine geçtiğini söyledi.
AİHM'e göre, bu durum sadece, askerlik hizmeti için gereken yeterliliğe sahip oldukları şüpheli olanların askere alınmalarına ilişkin ya da bundan daha önemlisi, Kılınç örneğinde olduğu gibi ruhsal rahatsızlığı olan askerlerin durumundaki belirsizlikleri idare edecek üstlerin görev ve sorumluluklarını düzenleyen yönetmelikteki hükümlerin açık olmayışıyla açıklanamaz. Bu davada ayrıca, askeriyeye bağlı sağlık birimleri tarafından Kılınç'ın askere alınmasından önce ve sonra psişik yeterliğinin saptanması ve izlenmesi konusunda ilgili yönetmeliğin yetersiz kaldığı ve askerliğe elverişlilikle ve ruhsal rahatsızlığı olan askerlerin hiyerarşik üstlerinin görev ve sorumluluklarıyla ilgili açık yasal düzenlemelerin eksikliği de tespit edildi.
Bu kararın ardından, Türkiye Hükümeti Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'ne, 1999 ve 2005 yılları arasında askere alımlarda psikolojik rahatsızlığı bulunan kimselerin durumlarının değerlendirilmesi ve psikolojik rahatsızlığı olsa da askerliğe elverişli bulunan kimselerin durumlarının askerlik hizmeti sırasında kontrol altında tutulması için hem yönetmelik değişiklikleri yapıldığı hem de silahlı kuvvetler bünyesinde mekanizmalar oluşturulduğu bilgisini verdi. [5]
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi ise 2007'de Türkiye'nin gerekli tedbirleri aldığına dair bir karar verdi. [6]
Ancak, alınan tüm bu tedbirlere rağmen, zorunlu askerlik hizmeti sırasında gerçekleşen şüpheli asker ölümlerinin sayısı her geçen gün artmaya devam ediyor. Mazlumder, 2012 yılı içerisinde intihar ettiği iddia edilen 42 askerden birinin Ermeni, 39'unun ise Kürt olduğuna dikkat çekti. AİHM, mevcut davalarda, ailelerin oğullarının hiyerarşik üstleri tarafından ya da etnik nedenlerle öldürüldüğü iddialarını ölüm koşulları, toplanan deliller ve olayın çevresindeki koşulların bütünü bağlamında gerçekçi bulmamışsa da sonraki başvurular açısından AİHM'in ya da konunun bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesi'ne taşınması durumunda Anayasa Mahkemesi'nin ileride ne yönde karar vereceğini bekleyip göreceğiz.
Genelkurmay, askerlerin, "kötü muamele", "uyuşturucu kullanımı", "ailevi sorunlar", "aşırı borçlanma", "yüz kızartıcı olaylar" ve "uyumsuzluk" gibi gerekçelerle intihar ettiğini söylese de bu sebeplerin taraf devletlerin askerlerin yaşam hakkı üzerindeki sorumluluğunu ortadan kaldırmadığı unutulmamalı. AİHM'in kararlarının etkili bir şekilde hayata geçirilip geçirilmediğini denetleyen Bakanlar Komitesi, Türkiye'nin mahkumiyet kararları karşısındaki yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğini incelemeli, Erçep/Türkiye kararı sonrasında başta vicdani red hakkının tanınması olmak üzere, zorunlu askerlik hizmeti kaldırılmalı ve şeffaflık ve denetim mekanizmaları hayata geçirilerek AİHM'in öngördüğü tedbirler doğrultusunda şüpheli asker ölümlerinin ve zorunlu askerlik hizmeti sırasında yaşanan her türlü insan hakkı ihlallerinin önüne geçilmeli. (BM/AS)
* Benan Molu, Stajyer avukat, Galatasaray Üniversitesi Kamu Hukuku Yüksek Lisans öğrencisi.
[1] Asker Hakları internet sitesi. Raporu buradan okuyabilirsiniz.
[2] Seyfi Karan/Türkiye, no 20192/04, 23 Şubat 2010., Lütfi Demirci ve Diğerleri /Türkiye, no 28809/05, 02 Haziran 2010., Serdar Yiğit ve Diğerleri/Türkiye, no 20245/05, 09 Şubat 2011., Servet Gündüz ve Diğerleri/ Türkiye, no 4611/05, 11 Nisan 2011., Havva Dudu Albayrak ve Diğerleri/Türkiye, no 24470/09, 21 Eylül 2011., Metin /Türkiye, no 26773/05, 05 Ekim 2011., Acet ve Diğerleri/Türkiye, no 22427/06, 18 Ocak 2012., Dulek ve Diğerleri/Türkiye, no 31149/09, 03 Şubat 2012., Recep Kurt/Türkiye, no 23164/09, 22 Şubat 2012.
[3] Hükümetin savunması için bkz. Serdar Yiğit ve Diğerleri/Türkiye, no 20245/05, 09 Şubat 2011, para. 36-40., Havva Dudu Albayrak ve Diğerleri/Türkiye, no 24470/09, 21 Eylül 2011, para. 33-40 ; Recep Kurt/Türkiye, no 23164/09, 22 Şubat 2012, para. 46-52.
[4] Kılınç ve Diğerleri/Türkiye, no 40145/98, 07 Eylül 2005.
[5] Mehveş Bingöllü, "Zorunlu Askerlik ve Göz Göre Göre Gelen İntiharlar"
[6] Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin 2007 tarihli CM/ResDH 99 numaralı kararı.