Rosina Doyle Wheeler Bulwer-Lytton
1802-1882 yılları arasında yaşadı. 14 roman, denemeler ve mektuplar yazdı. Feminist görüşleri vardı, kocası Edward Bulwer-Lytton onu tehdit olarak gördü. Kocasının isteği üzerine akıl hastanesine kapatıldı. Yaşadıklarını “A Blighted Life” kitabında anlattı.
Elizabeth Parsons Ware Packard
1816-1897 yılları arasında yaşayan Elizabeth Packard, papaz olan kocası Theophilus Packard ile fikir ayrılıkları nedeniyle toplumda yargılandı. Kocası, Elizabeth’in düşüncelerini ve duruşunu tehlike olarak gördü ve onu akıl hastanesine kapattırdı. “The Prisoners' Hidden Life” kitabını yazarak yaşadıklarını anlattı.
Dorothea Lynde Dix
1802-1887 yılları arasında yaşayan Dorothea, yaşamını akıl hastanelerindeki koşulların iyileştirilmesine adamış bir insan hakları savunucusuydu. 1845’te yayımladığı “Remarks on Prisons and Prison Discipline in the United States” kitabı ile cezaevi ve akıl hastanelerindeki kötü koşulları gözler önüne serdi.
Charlotte Perkins Gilman
Ve “Sarı Duvar Kağıdı” kitabının yazarı Charlotte Perkins Gilman…1860-1935 yılları arasında yaşadı. Feminist edebiyatın mihenklerinden “Kadınlar Ülkesi”nin yazarı.
Ahu Deryayi
Patriyarkaya karşı çıkan erkeğin otoritesini kabul etmeyen kadınlar, tarih boyunca akıl hastanesine kapatıldı. Tıpkı bugünlerde dünyanın gündeminde olan Ahu Deryayi gibi. Ahu Deryayi de İran’da zorunlu başörtüsüne karşı çıktı, kıyafetlerini çıkarttı. Akıl hastanesine kapatıldı.
İran hükümet sözcüsü erkek, ona bakınca “psikolojik rahatsız” görüyor, biz kadınlar ise “kıyafetime karışma” diyen bir kadın.
MASİH ALİNEJAD DUYURDU
"Ahu Deryai'nin sesi olun, hayatı tehlikede"
Ayrıca, Uluslararası Af Örgütü Ahu Deryayi’nin serbest bırakılmasını talep ediyor. Arkadaşları hayatından endişeli.
Hatice Onaran
İran'da erkek iktidar kendisine itaat etmeyen kadınları akıl hastanesine ve/veya hapishaneye kapatıyor peki Türkiye?
İnsan hakları savunucusu Hatice Onaran. Bir aydır, Gebze Kapalı Kadın Hapishanesi’nde. Suçu da “mahpusa para göndermek”.
Hasta mahpus haberleri, acı dolu hikayelerle ve hakikaten büyük adaletsizlikle dolu. Bu nedenle mi inanın bilmiyorum, en az okunan haberler arasında.
İnsanlar acıya dayanamıyor da okumuyor diye düşünürüm bazen. Fakat son dönemde dikkat ettim, İHD İstanbul Şubesi Hapishaneler Komisyonu’nun haftalardır düzenlediği hasta mahpus eylemlerine de basının ilgisi çok çok az.
Kendisine muhalif, alternatif ne derse desin, nasıl tanımlarsa tanımlasın çoğu yazılı ve görsel mecra, sokaktaki bir çok eylemi takip ederken hasta mahpus eylemini takip etmiyor. Hasta mahpuslara dair yapılan mücadele meşru mu görülmüyor yoksa okunma oranlarının çok düşük olması nedeni ile mi öyle, bilmiyorum.
Yine Hatice Onaran’a gelecek olursam. Hatice Onaran da her hafta hasta mahpuslar için ses çıkaran sayılı insan hakları savunucusu kadınlardan. Bugün kendisi de tutuklu ve hasta mahpus.
Onaran’ın tutuklandığı mesele inanılır gibi değil. Mahpus bir yakınıza veya yakınız olmasa da hapishanede bir insana para göndermek "suç". Düşünsenize bu "suç" ve siz bile isteye gidip devletin resmi makamlarına başvurarak bu "suçu" işliyorsunuz.
İnsan Hakları Derneği Eş Genel Başkanı Avukat Eren Keskin, bir yazısında özellikle son iki yıldır "terörizmin finansmanı" gerekçesiyle, cezaevinde bulunan yakınlarına para yatıran insanların yargılandığını ve cezalar verildiğini belirtti.
Keskin, bu suçlamanın temelinde Mali Eylem Görev Gücü’nün (FATF) uluslararası kara para aklama ve terör finansmanını önleme amacıyla başlattığı süreçlerin yer aldığını söyledi. Türkiye’nin bu sözleşmeler kapsamında "terörizmin finansmanı" adı altında yasal düzenlemeler yaptığını, ancak bu yasaların uygulamada yoksul mahpuslara küçük miktarlarda para yatıran kişileri hedef aldığını vurguladı.
İnanın, cezaevleri böyle insanlarla dolu.
Devlet Bahçeli’nin “Öcalan gelsin Meclis’te konuşsun” çıkışı sonrası, "olur ya bir barış hayali gerçek olursa şuna bağlı, buna bağlı" diye, çatışmalardan, olan bitenden yara olan tüm taraflar kendi taleplerini sıraladı. Belki haddime değil fakat söylemesem çatlarım ( bilen bilir) ilk taleplerden biri tüm hasta mahpusların serbest bırakılması bir diğeri de Hakikatleri Araştırma Komisyonu’nun kurulması ve elbette sürecin hukuk düzenine taşınması, olmalı.
Çatışma süreçleri ve diyalog meselesi uzun uzun yazıların konusu ve işin uzmanlarının daha çok konuşması gerektiğine inandığım zorlu bir mesele. İşi uzmanlarına bırakıyorum.
Hatice Onaran’a döneyim. 9 Kasım Cumartesi günü yapılan eylemde, bir kez daha Hatice Onaran’ın sağlık koşullarına dikkat çekildi. Arkadaşları onun serbest bırakılmasını istedi. Hatice, serbest bırakıldığında yine en naif ve bir o kadar da demir bilek hali ile gelip basın açıklamalarını organize edecek, beyaz saçları, kendisine has yürüyüşü ile arkadaşlarını selamlayacak.
Hatice Onaran’ın insan hakları savunucusu arkadaşları kısa zaman önce onun için yaptıkları eylemde haklı olarak şu soruları sordu:
*Mahpuslar için idare hesabına yatırılan ve idare tarafından harcanan bir para ile örgütsel faaliyete nasıl destek olunur?
*Bu, hapishanede örgütsel faaliyet var ve idare eliyle finanse ediliyor anlamına gelmez mi? Böyle değilse, bu, suçlamanın ve cezanın hukuk dışı olduğunu göstermez mi?
İnsan hakları savunucusu hasta mahpus Hatice Onaran’ı serbest bırakın.
Özgür, yeni bir hafta gelsin. Adaletli ve eşitlikten yana.
(EMK)