* Fotoğraflar ve görsel: bianet.
"Seni bulmak için içeri girdim."*
Ahmet Yıldız 2008 yılında babası tarafından öldürüldüğünde 26 yaşındaydı. Sadece eşcinsel olduğu için bakımını üstlendiği, muhtemelen çocukluğunun bir döneminde elinde büyüdüğü babasının elleriyle öldürüldü.
Ahmet Yıldız'ın ölümünün üzerinden 14, öldürülmesiyle ilgili açılan davanın üzerinden ise 13 yıl geçti.
Ahmet'in öldürüldüğü yılı hayal meyal hatırlıyorum. Sonrasında ise üniversite yıllarımda onu nasıl andığımızı. Ahmet'i tanıyan insanlarla tanıştığımı, Ahmet'i onlardan dinlediğimi. Sonra Ahmet'i yavaş yavaş tanımaya başladığımı. Bu cinayetin ilk gey "namus cinayeti" olarak kaydedildiğini. Hepsini hatırlıyorum.
Ahmet'in 6 Ekim'de görülecek duruşması için 12:00'de Anadolu Adliyesi'ndeydim. 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nin olduğu kata indim. Bir grup LGBTİ+ aktivisti, mahkemenin önünde hazır bekliyordu.
Salondaki beyaz ışık
Ahmet'in davasını Hêvî LGBTİ+ üstlenmişti. Duruşma saati yaklaştıkça etrafımızı çevreleyen güvenlik ve sivil polis sayısı arttı. Hêvî LGBTİ+'nın avukatı Yağmur, herkesi duruşma salonuna almayabileceklerini söyledi. Öyle de oldu.
Saat 12.50 civarı Ahmet Yıldız'ın duruşması görülmeye başlandı. Başlangıçta güvenlik, basın olarak bizi de içeri almak istemedi. Israrlarımız sonucu girebildik.
İçeri girdiğimde, mahkeme salonundaki beyaz ışıklardan huzursuz edici bir cızırtı geliyordu. İlk anda kulağım ve gözüm oraya sabitlendi. Zaten salonda müthiş bir sessizlik hakimdi çünkü mahkeme salonu bomboştu. Bomboş kelimesinin bende bunca zamandır bir karşılığı yoktu ya da karşılığı kadar manasız bir kelimeydi. Bu salonda karşılık buldu.
Salonda ne Ahmet'i öldüren baba Yahya Yıldız ne de Yahya Yıldız'ın avukatı vardı. Bir tanık yoktu örneğin ya da davaya müdahil olan herhangi bir kurum ya da örgüt. Çünkü tüm örgüt ve kurumların müdahilliği mahkeme heyeti tarafından seri olarak reddedilmişti.
Gökkuşağı bayrağı
Duruşma başlamadan önce mübaşirin bize söylediğini hatırladım: "Sanık hâlâ firari, hemen biter duruşma, haberiniz olsun."
Yıllardır olan buydu zaten; ancak bu sefer çok da öyle olmadı. Mahkeme heyeti, en azından başkan, avukatın taleplerini dinledi. Başka bir talebi olup olmadığını sordu. Ve nihayet şöyle bir karar çıktı: Avukatın dinlenmesini istediği tanıkların, sonraki duruşmada dinlenmesine...
Buruk da olsa hepimizin yüzünde bir gülümseme oldu. Duruşmadan sonra basın açıklaması yapılmayacaktı ancak toplu olarak fotoğraf çekilmek istedi LGBTİ+ aktivistleri. Fotoğraflarını çekeceğim esnada, aralarından biri çantasından küçük bir gökkuşağı bayrağı çıkardı. Sivil polisler anında müdahale etti: "Bayrak yok, bayrak yok."
Bayrak vardı ve bir süreliğine olsa da açılabilmişti. Anadolu Adliyesi'nin tüm griliğine rağmen gökkuşağı bayrağı vardı yani, en az 30 kişi buna tanıklık etmişti. Üstelik polis de varlığımızı önce onaylamış, sonrasında ise anında reddetmişti.
İkâmeti belli olan firari
Ahmet'in cenazesini ailesi sahiplenmedi. LGBTİ+ aktivistlerine de cenaze töreni için izin verilmedi. Dava, Ahmet öldürüldüğü için açılmadı. Olay esnasında Ümmühan Darama isimli bir kişi de yaralandığı için açıldı. Önceki duruşmalarda polisin yaptığı teknik takiple katil Yahya Yıldız'ın Zaxo'ya firar ettiği anlaşıldı.
2012'de Yahya Yıldız hakkında kırmızı bülten çıkarıldı. Bültende Yahya Yıldız'ın yaşadığı yer olarak Zaxo olarak gösterildiği halde yakalanması için Türkiye devleti makamları tarafından bugüne dek herhangi bir adım atılmadı.
Dava yıllardır sürüyor. Bir sonraki duruşma ise 28 Şubat 2023'te.
Gece yatağa uzandığımda aklımda dönen ise sadece şu oldu: Ahmet kimsesiz değildi ama kimsesizler mezarlığına gömülmüştü. Türkiyeli LGBTİ+ aktivistler bir avuç kalsalar da bu davayı takip edeceklerdi; ama diğer kurumlar, siyasi partiler neden bu kadar sessizdi? Gün boyunca Ahmet Yıldız'ın fotoğrafı gözümün önünden gitmedi.
Şimdi soralım ve Ahmet huzura kavuşana dek sormaya devam edelim: Ahmet Yıldız'ı eşcinsel olduğu için öldüren baba Yahya Yıldız'ın ikâmeti bile belliyken, bunca yıldır yakalanmamasının nedeni nedir?
* |
(TY/AÖ)