Haberin İngilizcesi için tıklayın
Gazeteci Ahmet Şık, yaklaşık üç aydır “FETÖ ve PKK propagandası yapmak” suçlamasıyla Silivri Cezaevi’nde tutuklu. Fethullah Gülen Cemaati’nin devletteki yapılanmasını anlattığı kitabı nedeniyle 2011-2012’de 375 gün yattığı cezaevinde bu kez “FETÖ’cü” olmaktan tecrit altında.
Havalandırma dört adıma yedi adım. Artık orada da gökyüzü jiletli tel örgünün ardında. Sadece haftada bir saat ailesiyle bir saat avukatlarıyla görüşebiliyor. Bu görüşmeler infaz memuru gözetiminde ve sesli-görüntülü kaydediliyor. Mektup alması ve göndermesi yasak. Kitap kısıtlı.
Sadece gazetecilik
Devlet onu böyle hapsetmesini bugüne kadar birkaç mahkeme evrakı ile anlattı. Bir tutuklama kararı ve üç tutuklama incelemesinde sadece gazetecilik faaliyetleri yer aldı.
Kararların büyük çoğunluğunu devlet formalitesi olan zorunlu paragraflar oluşturuyor. İki tutukluluk incelemesinde kopyala-yapıştır yapılmış, Tarih dışında tamamen birbirinin aynısı kararlar var. Geriye kalan iki A-4 sayfası ve iddianame bile olmadan hapiste geçen günler, haftalar, aylar…
“Hakikati aradım”
İstanbul 8. Sulh Ceza Hakimliği’nin 30 Aralık 2016 tarihli kararı “Tutuklanmasına…” diye bitiyor. Sekiz sayfalık evrakın yedi sayfası Ahmet Şık ve avukatlarının sözleri.
Ahmet Şık savunmasında altı yıl önce Fetullah Gülen Cemaati’nin devlet içinde örgütlenmesini anlattığı için kendisine kurulan komplonun bir benzerinin yaşandığını söylüyor. Devam ediyor:
“Trajikomik bu oyunu yakın geçmişte yaşamıştık. Emniyet ve yargıda çöreklenmiş Gülen Cemaati Çetesi’nin elemanları tarafından hedef alınmıştım. Bu çetenin polisi, savcısı, hakimi, medyada yer tutmuş destekçileri ve her türlü suçuna sınırsız destek sunan siyasi iktidarı, yani AKP’si vardı. Medyadaki tetikçiler hedef gösterir, polisler kumpas kurar, savcısı tutuklamaya sevk eder, hakimleri de özgürlüğümüzü gasp ederdi…
“Şu açık ki Gülen Cemaati’nin FETÖ olmasında AKP iktidarı baş sorumludur. Bugün burada yargılanması gerekenlerin başında ‘Ne istedilerse verdik’ ve ‘Ben de bunlara çok yardım ettim, Allah’ım ve millettim beni affetsin’ diyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan gelmektedir.”
Hakikati söylemenin bu ülkedeki bedelini, bildiğini anlatarak devam ediyor: “Mesleğe başladığım ilk günden beri hakikati aradım. Çünkü halkın hakikati bilmesi bir hak.”
Karardaki “sus” tehdidi
Hakimin “Tutuklanmasına…” diye bitecek kararında aynen şöyle deniyor:
“Savunmasında da devleti ve devlet yetkililerini suçlayıcı nitelikte açıklamalarına devam ettiği hususları birlikte değerlendirildiğinde kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösterir delillerin bulunduğu…”
Tecrit altında hapsedilmeye yeten iki A4 sayfasında susmamanın, hakikati söyleminin bugünün Türkiyesindeki bedeli bütün çıplaklığıyla yer alıyor.
Bir gün bile sürmez
Ahmet Şık dışarıdaki sesin içeriye ulaşmadığı, kendi kelimelerinin dört duvar arasına mahkum olduğu aylar geçirirken yedi tweet, üç haber, bir röportajdan ibaret suçlamaların iddianamesi hazırlanmayarak tutukluluk cezaya dönüştürülüyor.
Delil olarak gösterilenler; zaten savcılığın elinde olan, incelenmesi bir gün bile sürmeyecek Ahmet Şık’ın birkaç sayfa yazısı.
Ahmet Şık 2011’de hapsedildiğinde Cemaatçi polis, savcı ve hakimler bilgisayarlara virüsle sahte deliller yerleştirecek kadar uğraşıyordu ama artık buna bile gerek duyulmuyor. Gazeteciyi hapsetmek için haber, röportaj ve tweetlerinden suç çıkartmak yeterli görülüyor.
Ahmet Şık’ın Silivri Cezaevi’nde tutulduğu süre içinde üç kez tutukluğa devam kararı verildi. Tutuklama kararına avukatların itirazını İstanbul 9. Sulh Ceza Hakimliği dört gün sonra reddetti. Birkaç satır gerekçede sadece tutuklamanın ölçülü olduğu ifade ediliyor.
FETÖ’yü Ahmet Şık’a anlatmak
İkinci “tutukluluk incelemesi”, İstanbul 3. Sulh Ceza Hakimliğince Ahmet Şık’ın tutuklanmasından bir ay sonra, 30 Ocak 2017’de yapılıyor. Hakim Necmettin Kafalı kararın gerekçesinde uzun uzun FETÖ’nün ne kadar tehlikeli bir örgüt olduğunu anlatıyor. Katibe aynen şöyle yazdırıyor:
“… toplumun büyük çoğunluğu tarafından ‘dini cemaat’ olarak bilinen örgütün ilki 07 Şubat 2012 tarihinde siyasi iktidara karşı açıkça müdahaleye giriştiği…”
Hakim, FETÖ’yü Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı Hakan Fidan’ın ifadeye çağırılmasıyla anlatmaya başlıyor. Oysa o tarihten önce Ahmet Şık bir hakim karşısındaydı ve FETÖ’yü anlattığı için tutuklanmıştı. Karar yüzüne karşı okunsa şüphesiz “Ben bunları söylediğim için 2011’de beni tutuklamıştınız” derdi.
Ama hakim kararında 7 Şubat 2012’den önce Ahmet Şık’ın arasında olduğu binlerce insanın kumpaslarla yıllarca hapsedilmesini, hapiste ölenleri, intihara sürüklenenleri suçtan saymıyor. Suçlama sadece haber, röportaj ve tweetlerden ibaret ama delillerin henüz toplanmadığını ve kuvvetli suç şüphesinin olduğunu belirterek tutukluluğun devamına karar veriyor.
Aynı hakim, kopyala-yapıştır karar
Üçüncü tutukluluk incelemesi 2 Mart 2017’de İstanbul 10. Sulh Ceza Hakimliğince yapılıyor. Mahkeme farklı ancak hakim aynı; Necmettin Kafalı. Katip farklı ama işi çok kolay; bir ay önceki kararı "Ctrl-C" yaparak kopyalamak ve aynısını yapıştırmak.
Ahmet Şık’ın tutukluluğu böyle devam ediyor. Bu kararlar siyasi gücün hukuku ne kadar gerçekten, mantıktan koparabileceğinin inanılmaz örnekleri. Avukatlar gelecekte hukuk fakültelerinde derslerde okutulması için biriktiriyor.
Düşünmek, yazmak suç
Tutuklama kararında FETÖ ve PKK propagandası olduğu iddia edilen Twitter paylaşımları ile haber ve röportaj ise şöyle:
Tweetler:
* ‘Suikastçinin (Rus Büyükelçi Karlov’u öldüren polis Mert Altıntaş’tan bahsediyor) Nusra’cı değil, FETÖ’cü olduğunu kanıtlama gayretindeki iktidar ve yancıları, katilin polis olduğu gerçeğini ne yapacaksınız?”, “Sonra katil devlettir deyince bozuluyorsunuz.” (Katilin hangi örgüt üyesi olduğu henüz soruşturma sürecinde netleşmiş değil. Sadece Cumhurbaşkanı ve İçişleri Bakanı FETÖ bağlantılı olduğunu söyledi. Ancak FETÖ okullarında okuduğu, ailesinde FETÖ’cüler olduğu iddiaları yalan çıktı.)
* “Savaş PKK ile ülkenin belirli bir bölgesinde arada kesintiler olsa da 1984’den bu yana var.”
* “Cizre’de evlerin bodrumlarında yakılanlarla İstanbul’da bombayla parçalananları kıyaslayacağına ikisine de itiraz et, ikisi de şiddet.”
* “Sırrı Süreyya Önder’e isnat edilen fiil suçsa, sarayda oturandan başlayarak daha bir dolu sanık olması gerekmez mi?”
* “Tahir Elçi’yi tutuklamak yerine katletmeyi tercih ettiler. Katil sürüsü bir mafyasınız.”
* “Devleti mafyalaştıranların suçlarının soruşturulmasını engellemek için savaş çıkardığına inananlar bomba patlatacağına neden inanmaz.”
* “ABD ve AB’nin cihatçı teröre karşı müttefikimiz dediği PYD’nin terör örgütü olduğunu kanıtlamaya çalışanlar olağan şüpheli olmaz mı?”
Bir internet haberinde yer alan iddia:
* 23-26 Eylül 2014’teki basın çalıştayında “PKK için çalışanlar da gazetecidir” şeklinde açıklamada bulunduğu…
Bir röportaj:
* 14 Mart 2015 tarihli ‘Ya Apo Kandil’e ya biz İmralı’ya’ başlıklı Cemil Bayık ile röportaj.
Haberler:
* 8 Temmuz 2015 tarihli ‘Bizimki gazetecilik, sizinki ihanet’ başlıklı haberde MİT TIR’ları olayının savcısı Özcan Şişman’ın “MİT Reyhanlı Katliamı’nı biliyordu ama polisle paylaşmadı” şeklindeki açıklamasını haberleştirmek.
* 9 Temmuz 2015 tarihli ‘MİT TIR’ları savcısı: MİT, Reyhanlı’ya göz yumdu, onlara bilgi vermesek engellerdik’ haberi.
* 13 Şubat 2015 tarihli ‘TIR’daki sır aydınlandı’ başlıklı haber. (Tutuklama gerekçesinde bu haber şöyle anlatılıyor: Türkiye’den Suriye’ye MİT TIR’ları ile yapılan silah ve cephane sevkiyatının Türkmenlere değil cihatçı Ansar El İslam örgütüne gittiği’ şeklindeki yazıları.)
Hakim tutuklama kararında hiçbir şiddet çağrısı içermeyen bu tweetleri, haberleri ve röportajı sıralayarak devlet yetkililerinin suçlu olabileceğini anlatan haber ve tweetlerin bir suç olduğunu iddia etti.
Ahmet Şık ifadesinde mesleki faaliyetlerinin suç olmadığını anlattı. Cemil Bayık ile röportaj yapmasının suç gibi gösterildiğini ancak çok sayıda gazetecinin ve çok sayıda devlet yetkilisinin PKK ile görüştüğünü söyledi. Haberlerinin mesleği gereği bir hakikati bulmak ve aktarmaktan ibaret olduğunu ifade etti. Devletin katil olduğunu söylemenin suç olmadığını, bu konuda çok sayıda yargı kararı olduğunu söyledi. Devlet eliyle işlenen cinayetlerin halen mahkemelerde dava konusu olduğunu anlattı.
Bu haberde okuduklarınız üç A4 sayfası. Ahmet bundan daha kısa devlet evrakı ile aylardır ağır tecrit koşullarında hapiste yatıyor. Suçu; susmamak, halka hakikati ulaştırmaya çalışmak. (TS/ÇT)