“Filhakika(hakikaten) kanatları kırık bir leylek, beyaz elbiseler giyinmiş bir hasta gibi uzakta, ağaçların arasında melül melül dolaşıyor ve ikide bir, dallar ve yapraklar arasında görünen mavi ve serbest sema parçalarına kırmızı yuvarlak gözleriyle durup bakıyordu.” Ahmet Haşim
“Hakikat nedir?
"Seyyar bir metaforlar ordusu” F. Nietzsche
Köpek “Ayzek”, kocaman gövdesini zar zor taşıyan bacakları, paytak yürüyüşü, nerede ise tüm toplantılarda salona gelip pat diye kendini konuşmacının hemen yanı başına bırakışı ve yolculuğumuz sırasında bize eşlik eden sevgili engelli kedimiz “Froyd” gibi “eksiklik” olmayan farklılığıyla; kocaman bir sevgi, şefkat halesi ile çevriliydi.
Arkhe Projesi’nin Şirince’de yürüttüğü yaz okulu çalışmalarından biri olan “Edebiyat, Psikiyatri, Psikanaliz, Psikomitoloji” kampında Nilüfer E. Güngörmüş, Irmak Zileli, Bilgin Saydam, Burhanettin Kaya, Sezen Ünlüönen, Cemal Dindar, Enes Özel ve travma - edebiyat çalışmaları ile bendenizi bir araya getiren kamp; bu “kurak günler”de farklı alanlardan zeka yüklü, kendi yolculuklarında pırıl pırıl parlayan gönüllüler, katılımcı gençlerle bizleri buluşturduğu gibi; engelli köpek Ayzek’in varlığıyla zihnimde birleşerek; şairliği gibi denemelerini de çok güçlü bulduğum Ahmet Haşim’in aynı isimli kitabındaki yazısını aklıma getirdi.
Kitaba adını veren yazıda Haşim; Bursa’da ziyaret ettiği emekli Fransız konsolos Grégoire Bay’ın köşkünde, ev sahibinin “Gurebâhâne-i Laklakan” adını verdiği köşeden çok etkilendiğini yazar.
Türkiye sanatlarına hayranlık duyan ev sahibinin, bu hayranlıktan izler taşıyan köşkü anlatışındaki romantizmine başlangıçta hafif bir küçümseme ile baktığını samimiyetle belirten Haşim’in, ev sahibinin köşkün bahçesinde sakat, ihtiyar leylekler için yaptırdığı ve leyleklerin barınma yeri anlamına gelen köşede gördüğü kanatları kırık leylekler, Bay’a bakışı da değiştirir. Bu değişikliği şöyle anlatır:
“-İşte Gurebahane-i Laklakan! dedi. Biliniz ki ahçemin bu köşesi hakikat şeklini almış kendi hayalimdir. Bu harap üç odayla onları çeviren bu bahçe köşesinde ömrümün bu son günleri sükûn ve tahayyül içinde geçiyor. Fırsat buldukça buraya iltica ederim. Zevcem bile bana burada refakat etmez."
"Bu inzivagahta arkadaşlarım yalnız sakat ve ihtiyar bir iki leylektir. Bilmem Bursa’yı gezerken gördünüz mü? Haffaflar (ayakkabıcılar) Çarşısı’nın ortasında bir meydan var. Bu meydan malul (sakat) bazı hayvanların dar-ül-acezesidir. Kanadı veya bacağı kırık olan leylekler, bunamış kargalar, kör ve sağır baykuşlar burada halkın sadakası ile iaşe edilir (beslenir). Haffaf esnafının aylıkla tuttuğu belki yüz yaşında, baktığı sakat leylekler kadar amelmande (çok yaşlı olup çalışamaz) bir ihtiyar, toparlanan sadaka parası ile her gün işkembe alır, temizler, parçalar ve insan merhametine iltica eden bu zavallı kuşlara dağıtır. Haffaflar Çarşısı’ndaki sakat leyleklerin bir iki tanesini buraya aldım. Ben de artık bir ihtiyar sakat leylekten başka neyim? Bu köşe onlar ve benim için bir gurebahanedir. Son günlerimizi burada birlikte yaşayıp bitireceğiz. Onun için pavyona Gurebahane-i Laklakan ismini verdim.”
“Ahmet Haşim’e Çevreci Duyarlılık ve Antropomorfik Algılama”2 isimli makalenin yazarı Şerife Çağın (2018) Ahmet Haşim’in “hayvanlar ve bitkiler, hatta ay, yıldız gibi gök cisimleri ve diğer varlıklar karşısında bu özel dikkatinde empresyonist ve sembolist şairlerin yanı sıra mizacı, çocukluğunu geçirdiği coğrafyadan küçük yaşta ayrılması sonucunda sürekli içinde var olduğunu düşündüğümüz gurbet ve yabancılık duygusu gibi biyografik durumların büyük yeri” olduğunu söylüyor. Haşim’in yazılarında günlük hayatta iç içe olduğumuz, fakat fazla üzerinde durmadığımız hayvanların yeni bir dikkatle anlatıldığını saptayan Çağın, “insanla hayvanın zekâ bakımından yer değiştirdiği bu yazıların Haşim’in lirik duyguların anlatımında olduğu kadar ironik dil kullanmakta, mizah yaratmakta da başarılı olduğunu gösterdiğini, kendi zevkleri için hayvan ve bitkilere acımasız davranan, uygun olmayan muamelelerde bulunan insanlar karşısında ise Haşim’in üslubunun oldukça sertleştiğini” yaptığı alıntılarla belirtiyor.
Makalede Haşim’in “Kendini Beğenmek” başlıklı yazısından bir örnek var. Var olan her şeyin, insanoğlunun küçük zevki ve menfaati için yaratıldığını düşünen anlayışı eleştirdiği yazısında Haşim şöyle söylüyor:
”Hayvanların kıymetini, bize olan hizmetleri ve faydalarıyla ölçmek, hodbinliğin en çirkin ve en iptidaî bir şeklidir. Eğer mahlukâta, hayat çerçevesi içinde yerler tayini için rehberimiz münhasıran menfaatimiz olacaksa, bizi, etiyle besleyen koyun ve öküze Aristotelis ve Eflatun’unkinden daha bâlâ (yüksek) birer mevki vermemiz icap etmez mi? Hakikat şu ki, etrafımızda teneffüs eden mevcudatın hiç biri ne huzurumuzu temin ne de tencerelerimizde kaynamak için yaratılmamıştır. İnsanın küçük zevki ve menfaati âlemin mehîb nizamına bir mihver (heybetli nizamına eksen) değildir.”
Düşünmenin ve düşündüklerini özgürce paylaşmanın bir kez daha yasaklandığı bugünkü “cezalandırma” ikliminde kendisini, sahip çıktığını beyan ettiği geçmiş “güzel” günlerin ve garip gurebanın koruyucusu olarak tarif eden ve öyle düşünmemizi buyuran liderin, ne hikmetse zihnimizin bir yerinde şemsiyesiyle kümesteki hayvanları dürten fotoğrafıyla asılı kalmasını bilmem ki bugün ve ömür denen kısıtlı yolculuklarımızda nereye koymalı?
Daha dün, karşılığı 1 milyon 200 bin lira olarak belirlenerek av pazarında öldürme teşvikleri yapılan, nesli tükenmekte olan Anadolu Parsı dışında yaban keçisi, boz ayı, kurt, porsuk, sincap, iri başlı deniz kaplumbağası, vaşak, yaban kedisi gibi canlar için bir sözünüz var mı?
Uzatmadan, Ahmet Haşim’in şefkat yolunu ya da yolculuğunu Şirince’deki kampla tekrar buluşturmak istiyorum. Arkhe’nin bahçelerine dikilen ve henüz birer “bebek” olan sayısız zeytin ağacı, Ayzek dışında kör bir kedi, mizaçları ve oyunculuklarıyla kendine burada güvenli alan bulan başka şanslı kediler, köpekler, ata tohumları ile yetiştirilen domatesler, biberler, patlıcanlar ve bunları kullanarak yaptığı, her biri birbirinden lezzetli yemekler ile hepimizi “besleyen” Ayten Hanım; anları fotoğraflayarak belleğimize nakşeden İsmail; farklı öyküleri ile kısacık bir zaman diliminde de olsa tanımaktan mutluluk duyduğum Ayten, Emrah, Eda, Narin, Anya, Mehmet Ali, Göktuğ; atölye yoldaşlarım Naranzul, Lara, Rahime, Bilgen; hepimizin atölyede buluşmasına öncülük eden Enes Buğra ile birlikte -ismini sayamadığım diğer arkadaşlara da mahcubiyetle- kendi anlam dünyamda nasıl bir yolculuk olduğunu tahayyüllerinize bırakıyorum.
Sürekli eziyet edilen, vahşice kıyılan hayvanların, rant uğruna yok edilen zeytin ağaçlarının, doğanın varlığını anımsayarak, çok zaman önce Nietzche’nin bir kent meydanında acımasızca kırbaçlanan ata sarılarak hıçkıra hıçkıra neden ağladığını, Ahmet Haşim’in en çok göç, yuva, temas, anlam izleğindeki şiir ve düzyazılarında biraz olsun hissetmeyi de…
(AT/EMK)
1 – Ahmet Haşim, Gurebâhâne-i Laklakan, Yapı Kredi Yay, 2. Baskı
2- Çağın, Ş. Ahmet Haşim’de Çevreci Duyarlılık Ve Antropomorfik Algılama, Yeni Türk Edebiyatı, Sayı 17, Nisan 2018, s. 111-126.
*Arkhe’de yaz boyunca düzenlenecek kamplar için Fatma Özer Kadın Öğrenci Burs Programı ve 6 Şubat Maraş Depremi'nden etkilenen 11 ildeki üniversiteliler için oluşturulan burs programlarına başvuru adresleri şöyle:
https://archeprojesi.com/kamp/fatma-ozer-kadin-ogrenci-bursu/426
https://archeprojesi.com/kamp/2023-deprem-bolgesi-burs-duyurusu/425