13 Mart 2009'da Yapı Kredi Nedim Tör Müzesi'nde ziyarete açılan "Zamanın Görünen Yüzü: Saatler" adlı sergi, Mustafa Şemi Efendi'nin yapımı duvar saatinden, Mehmet Şükrü Efendi ile Ahmet Eflaki Dede'nin yapımı çeşitli saatlere kadar Türkiye'nin, zaman, batı-doğu ve modernleşme kavramlarına da farklı bir yaklaşım kazandırıyor.
Saatlerle ilgili ilginç bilgilerin panolarda yazılı olarak ziyaretçilere sunulduğu sergi, Osmanlı'ya batılı devletlerce hediye edilen saatler ile Cumhuriyet döneminde işadamlarının koleksiyonlarında bulunan nadide saatlerin de görülmesini mümkün kılıyor. Sergi de ayrıca, saatin buluşundan 1950'li yıllara kadarki zaman dilimi, kum saatinden gemici saatlerine, silindirik, cami ve meydan saatleriyle anlatılıyor.
Sade bir mekânda, saat tik tak arasında birkaç saat geçirmek isteyenlere büyüleyici dakikalar sunan sergi, günü ekonomik bir biçimde çalışma düzenine göre ayarlamak için icat edilmiş olsalar da saatlerin, geçmişe yolculuk yaptıran büyüleyici dünyasını yansıtıyor ve akıllara romancı Ahmet Hamdi Tanpınar'ın, Türkiye'nin batılılaşma serüvenini eleştirdiği ünlü romanı "Saatleri Ayarlama Enstitüsü"nü de getiriyor.
Romanda 'rüya estetiği'nin mucidi olarak bilinen Tanpınar, psikanaliz geleneğinden, dolayısıyla da yoğun olarak Freud ile Jung'dan etkilenir. Doğu-batı sorunsalı ekseninde Türkiye'nin, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Tanzimat'tan itibaren başlayan değişim ve modernleşme hareketi içerisinde gelenek ile yeniyi nasıl buluşturamadığını eleştirdiği romanı "Saatleri Ayarlama Enstitüsü", gecikmiş bir modernite olarak gerçekleşen Aydınlanmacı batılılaşma düşüncesinin de bir ironisidir aynı zamanda.
Saatleri Ayarlama Enstitüsü
Romanda, Abdülhamit döneminde doğan ve Meşrutiyet yıllarını gören geleneksel Osmanlı efendisi Hayri İrdal'ın Cumhuriyet dönemindeki çöküşünü ve anı yakalayamayışını simgeleyen yaşamı etrafında, bir medeniyet çatışmasından çok eski-yeni karşıtlığı ve kültürel bir mesele olarak geçmişin reddedilmesi irdelenir.
'Kültürel bir buhran' olarak yaşanan batılılaşma sürecinde Tanpınar'ın ziyadesiyle eleştirdiği mesele, Osmanlı'da epistemolojik bir değişimin sağlanamamasına yol açan gerilemedir. İlim ve fen alanındaki durgunluk, batılı kurumların ve kültürel süreçlerin bir taklidinden öteye gidemediği gibi gündelik yaşamın da bizzat kılık- kıyafetten yaşam biçimine kadar Batı'dan kopya edilmesi ve geçmişin kangren olmuş bir yara gibi kesilip atılmasıdır.
Ancak kopartılan ve uzuv gibi Osmanlı kültürünün yok sayılması muazzam bir boşluk, hiçlik ve sancı yaratır. Özellikle bir dilin kelimelerinin ve o kelimelerle hayat bulan geçmişin yok edilmesi günlük yaşamda algı karışıklığına yol açar. Bu algı karışıklığının bir yansıması ise, zaman algısının ve hakikat duygusunun karışmasıdır. Ciddi meselelerin alay konusu haline gelmesi ve sonraki kuşaklara çözümsüz bir biçimde havale edilmesi de, an basit sorunların çözülemeyecek birer eşik haline gelmesine sebep olur. Bu eşikler, günümüzün 'modern' modern dünyasına devir olarak pek çok sorunun içine anlamlandırılamayan bir biçimde sızar.
Romanın diğer karakterlerinden biri olan Fred ekolünün tutkunu psikanalist Dr. Ramiz ile Hayri İrdal'ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nü kurduğu Halit Ayarcı Aydınlanmacı rasyonel aklın simgesi olarak İrdal'ın benimsediği ve sürdüremediği geleneğin karşıt simgeleridir. Ayarcı'ın sahtekarlıkları sonucunda müdür yardımcısı olduğu enstitüden ayrılmak zorunda kalan İrdal, maddi olarak da çöküş içine girer.
Gecikmiş modernitenin simgesi olarak saatler
Delirdiği rivayet edilerek Dr. Ramiz'in insafına bırakılan İrdal, değer çatışması yaşayarak eleştirdiği toplumda Pozitivist bir bilim anlayışını benimseyen Ramiz tarafından tedavi edilir. Hatta Berna Moran'ın değerli çalışması, "Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış" adlı eserde yer alan bir Tanpınar makalesinde Halit Ayarcı'nın, Dr. Ramiz'e yazdığı ve romana eklenmeyen mektupta ise İrdal'ın paranoyaları olan bir hasta olduğu ve bu yüzden de romanda geçen yargıları konusunda ona güvenilmemesi gerektiği belirtilir.
Moran, Tanpınar'ın romanına almadığı bu mektubu, Cumhuriyet devrimlerini eleştirdiği için başına bir iş gelmesinden endişeye kapılarak yazdığını ifade eder. Ancak yine Moran'a göre, romanın temel meselesi Tanpınar'ın bütün romancılığının esas sorunsalıdır:
"Modernleşme sorunsalının asıl sorunu, Batı ve Doğu kavramlarının yansıttığı kültürel yapının kendi gerçekliğimiz ve şimdi olan modernin simgesi 'an'ların için de, kendimize özgü bir bileşimini yapamamak" ve yaşamın kendisini kaçırarak, ölü bir maziye hapis olmak. Romanın en ilgi çekici ve kilit noktası olan saatlerden ise, İrdal'ın halasının Türk ve yabancı misafirlere verdiği bir davette konuklara "Mübarek" adıyla takdim ettiği eski ve gösterişli bir saatle bahsedilir.
Adete bir insanmış gibi anlatılan "Mübarek", göğsüne Sultan Abdülaziz armağanı bir nişan iliştirilerek takdim edilir. İrdal, halasının süsleyerek takdim ettiği saatin değişimini çekiştirdiği Ramiz'e kaybedilen bir zamanın maskarası olmuş bir insan gibi değerlendirir "Mübarek"i. Kaybedilen, ele geçmeyen ve geciktikçe geciken zamanın hicvedildiği bu saat ile Tanpınar, yok sayılan Osmanlı kültürünün yitirilişine de yas tutar.
Batılı ilerlemenin yakalanması için kurulan Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nün trajik bir biçimde kapatılışı ise, Batı'nın modern zamanını yakalamak uğruna kendi anlarını kaçıran Doğu'nun garabetini anlatır. Batı-doğu, zaman-mekân, yaşam ve ölüm ile geçmiş-gelecek kavramları üstüne düşünmek ve modern dünyada zaman kavramının bireyin zihninde akan bir kavrama dönüştüğünü yeniden hissetmek için "Zamanın Görünen Yüzü: Saatler" sergisinin son gününü kaçırmayın!(YK/EÜ)
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
* Ahmet Hamdi Tanpınar, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Dergah Yayınları: İstanbul, 2008.
* Berna Moran, Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış I, İletişim Yayınları: İstanbul, 1983.