Bir hafta önce İran'da 23 yaşındaki Dilara Darabi'nin idam edildiği haberi, dünyanın dikkatinin yeniden ülkedeki insan hakları durumuna çevrilmesine neden oldu. Dilara Darabi, 17 yaşındayken işlemekle suçlandığı bir cinayet yüzünden idam cezasına çarptırılmış ve bu durum uluslararası insan hakları kuruluşlarının tepkisini çekmişti. Cinayeti işlediğine dair, daha sonra değiştirdiği kendi ifadesi dışında hiçbir kanıt bulunmayan Dilara için birkaç yıldır yürütülen kampanyalar, İran devlet yetkililerinin 19 Nisan Pazar günü bu idamı 2 ay için ertelediklerini ilan etmelerine neden olmuştu. Ancak İran yetkilileri, bu açıklamadan sadece 19 gün geçtikten sonra Darabi'yi avukatına bile haber vermeden idam ettiler.
Çocukların idamı
İran'ın da imzaladığı Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Bildirisi, suçun işlendiği tarihte 18 yaşından küçük olan çocuk suçlular için ölüm cezasını yasaklıyor. Buna rağmen Af Örgütü rakamlarına göre 8'i geçen yıl olmak üzere 1990'dan bu yana 42 İran vatandaşı, işlediği suçlardan ötürü reşit olmadan idam edildi. Başta Uluslararası Af Örgütü -Amnesty International- olmak üzere pek çok kuruluş cezanın bu şekilde infaz edilmesini kınadı. Dünyanın dört bir yanından insan hakları savunucuları bugünlerde Dilara'nın idamını İran konsolosluklarının önünde toplanarak protesto ediyorlar.
"Düşünce suçluları"na zulüm
Yine bundan kısa bir süre önce, biri internet günlüğü (blog) yazarı olan üç düşünce suçlusu İran Hapishanelerinde gözaltındayken hayatını kaybetmişti. 29 yaşındaki webblog yazarı Ümid Rıza Mirsayafi "Dini Lidere (Hamaney) Hakaret Etmek" suçlamasıyla tutuklanmış ve 18 Mart günü işkenceleriyle ünlü Evin Hapishanesinde ölmüştü. Bunun üzerine Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütü başta olmak üzere birçok kuruluş İran devletinin bu ölümden sorumlu olduğunu açıkladı ve olayın aydınlanması için bir soruşturma komisyonu oluşturulması talep edildi. Mirsayafi, tutuklanmasının ardından internet günlüğünde yayınladığı yazıların çoğunun geleneksel Fars müziği ile ilgili olduğunu ve sadece kendi arkadaş çevresinin okuduğu özel bir alan olduğunu söylemişti.
İran'ın insan hakları ihlallerinin gündeme gelmesine neden olan bir diğer gelişme de ABD-İran çifte vatandaşı gazeteci Roxana Saberi'nin 8 yıl hapis cezasına çarptırılması oldu. Tutukluğu bulunduğu Evin Hapishanesinde açlık grevine başlayan Saberi önce sadece alkol satın almakla suçlanmış, ancak daha sonra casusluk suçlamasıyla mahkemeye çıkarılmıştı. Saberi'nin yargı sürecinin adaletsizce yürütüldüğünü savunan uluslararası kuruluşlardan Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütünden gönüllüler, gazeteciyi desteklemek için Mayıs ayının başından itibaren dönüşümlü açlık grevi başlattılar. Saberi'nin serbest bırakılması için yürütülen uluslararası imza kampanyasına katılım 27.000'i aştı.
Farsi olmayanlara ayrımcılık
İran'ın insan hakları ihlallerinden halkın her kesimi nasibini alıyor. Gündemde görünür olan bu vakalar bir yana, rejimin hak ihlallerinin bir de daha az bilinen boyutları var. Nüfusunun yarısından fazlası Fars olmayan etnik gruplardan oluşan İran'da Azerbaycanlı üniversite öğrencileri, gazeteciler ve aydınlar bu tavrın en büyük mağdurları.
İran Devleti, ülkenin sınır bölgelerinde yaşayan milletlere son yıllarda giderek artan bir kuşkuyla bakıyor ve bu toplumların huzursuzluğunu Batı'nın ve ABD'nin kışkırtması olarak yorumluyor. Azerbaycan kültürel kimliğini ve anadil haklarını savunanlar genellikle "Pan-Türkizm yayılmacılığı yaparak ülke güvenliğine karşı eylemlerde bulunmak" gibi ucu açık suçlamalarla karşılaşıyorlar.
İran Anayasasının 15. maddesine göre "İran halkının resmi ve ortak dili Farsçadır. Resmi yazışmalar, metinler ve senetler ve okullarda okutulan ders kitaplarının bu dilde olması gerekir. Fakat basında ve toplu iletişim araçlarında yerel ve etnik dillerin kullanılması ve okullarda Farsçanın yanında yerel edebiyatın okutulması (öğretilmesi) serbesttir".
Ancak İran Devleti, 30 yıldır kabul ettiği kendi Anayasasını uygulamıyor ve Farsça olmayan dillerin kullanımına büyük zorluklar çıkarılıyor. Örneğin 10 Aralık ve 2 Şubat tarihlerinde ülkenin kuzeyindeki Erdebil şehrinde, anadilde eğitim hakkıyla ilgili kültürel çalışmaları olan 6 aktiviste beşer yıl sürgünde hapis cezaları verildi. "Milli güvenlik aleyhine faaliyet etmek"le suçlanan bu kültürel aktivistlerin dördü üniversite öğrencisi, biri ise gazeteciydi. İran Anayasasına ve uluslararası hukuk kurallarına göre bir suça iki ayrı cezanın (hapis ve sürgün) verilmesi mümkün değil ancak mahkeme "tutukluların bulundukları eyaletin güvenliğini tehdit edebilecekleri" bahanesiyle aktivistleri İran'ın 6 ayrı eyaletinin hapishanelere gönderme kararını verdi. Temyiz başvurusunda bulunan Azerbaycanlı gençlerin geleceği belirsiz.
ADAPP (İran'da Azerbaycanlı Siyasi Tutukluları Savunma Birliği) kuruluşunun yıllık raporunda belirttiğine göre gözaltına alınan Azerbaycanlı kültürel aktivistlerin neredeyse tamamı işkence ve kötü muameleye maruz kalıyorlar.Yine İran'ın kendi Anayasasında maksimum gözaltı süresinin 48 saat olarak belirtilmesine rağmen aylar boyunca suçlamaları belirtilmeden gözaltında tutulanlar oluyor. İran Azerbaycanlısı gazeteci ve insan hakları aktivisti Said Metinpur, 2007 yılının Mayıs ayında gözaltına alınmış ve 278 (yaklaşık 9 ay) boyunca mahkemeye çıkarılmadan sorgulanmıştı. Gözaltına alınmasına gerekçe olarak "Türkiye'deki bir insan hakları konferansına katılımı" gösterilen Metinpur 9 ay süren gözaltından sonra tam 650 bin dolarlık kefalet karşılığında geçici olarak serbest bırakılmıştı. Azerbaycanlı gazeteci, mahkemede tıpkı Roksana Saberi gibi "İran'a karşı olan ülkelerle işbirliği yapmak"la suçlanıp 8 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Gözaltında ölüm
İran'ın gözaltındaki aktivistlere nasıl davrandığını gösteren çarpıcı bir örnek de Ferhad Mohseni'nin durumu... Ferhad,Mayıs 2008'de gözaltına alınmış ve 20 gün sonra işkence edilmiş cesedi Tebriz şehrindeki gölün kenarında bulunmuştu. Raporlara göre yetkililer, henüz 25 yaşındayken sorgu merkezinin hücresinde hayata gözlerini yuman Ferhad'ın ailesinin otopsi talebini reddettiler. Yurtdışından yayın yapan Farsça bir radyoya bu konuyla ilgili röportaj veren İranlı bir gazeteci de daha sonra gözaltına alındı.
İran İslam Cumhuriyeti, Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'ni (ICCPR) imzalayan ülkelerden biri. Buna göre ülkede suçlaması ne olursa olsun gözaltındaki mahkumlara işkence etmek kesinlikle yasak. Ancak kendi anayasasının maddelerini çiğneyen devlet, imzaladığı uluslararası sözleşmeleri de hiçe sayıyor.
Devletin hukuksuz tavrı devam ettikçe İran halkının geleceğe yönelik tek umudu, insan haklarının evrenselliği doğrultusunda dünyanın bu ihlalleri her boyutuyla görmesi ve mağdur olan her kesime desteğini göstermesi oluyor. Zira İran'ın 80 yıldan uzun süredir içine hapsedildiği diktatörlük çemberini aşmanın tek yolu uluslararası dayanışmadan geçiyor. (SZ/EK)
______________________________________
Kaynaklar:
İran'da yargılanan 6 Azerbaycanlı kültürel aktivistle ilgili köşe yazısı