TRT Haber kanalında dün akşam Kozmik Oda programını izleyenler hükümlü bir katilin şu sözlerle izleyicilere tanıtıldığına tanık oldu:
"Bugün konuşacağımız Ağca İtalyan ceza yasasına göre de Türk ceza yasasına göre de sabit olan suçlarından dolayı hükümlerini yatmış, bugün yasalar karşısında suçsuz bir insan."
"Suçsuzluğu" devlet kanalında ilan edilen kişi, Milliyet gazetesi Yayın Yönetmeni gazeteci Abdi İpekçi cinayetinden hüküm giymiş Mehmet Ali Ağca, onu suçsuz ilan eden ise programı sunan Rıdvan Memi'ydi.
Karşımızda, yani ekranda, Memi'nin anlatımıyla, "suçsuz" olmanın yanı sıra tokgözlü bir insan oturuyordu:
"Para almayı bırakın, talep ya da ima bile etmedi. Hatta ve hatta bu yayının görüşmeleri sırasında içilen çay ve kahvenin parasını bile bana ödettirmedi, kendisi ödedi."
İnsan tekrar tekrar aynı görüntülerle karşılaşıyor. Ağca, 1 Şubat 1979'da İpekçi'yi Maçka'da otomobilinin içinde öldürdükten altı ay sonra, idamla yargılanırken Maltepe Cezaevi'nden nasıl oluyor da kaçabiliyor; yine nasıl oluyor da Vatikan'da Papa II. Jean Paul suikastını işleyene kadar iki yıl Abdullah Çatlı ve Oral Çelik ile birlikte rahatça ortalarda dolaşabiliyor; 27 yıl sonra "Rahşan Affı" ile "yanlışlıkla" tahliye edilebiliyor...
Ya da yine bir gazeteci olan Hrant Dink cinayetinin faili olan Ogün Samast cinayetten birkaç gün sonra Türk bayrağı önünde bir "kahraman" pozuyla polisler tarafından fotoğraflanabiliyor. Türkiye'de bu hep yaşanıyor.
Ama gazeteci Memi'ye bir bilgi: "Suçunu çekmiş insanlar" masum değil, ceza yasalarının işlenen suç için öngördüğü cezayı yatıp serbest kalmış kişilerdir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) altıncı maddesine göre de "suçla itham edilen herkes yasalara göre suçluluğu ispat edilene dek masum" kabul edilir. Oysa Ağca'nın cinayeti işlediği ispat edilmiştir ve bu suçtan hüküm giymiştir; kesinleşmiş yargı kararına göre Ağca katildir.
İpekçi cinayetiyle ilgili tek soru yok
Ağca'yı "suçsuz" ilan eden Memi program boyunca da İpekçi cinayetiyle ilgili konuğuna tek bir soru yönetmedi. Daha çok Papa suikastının arkasında kimlerin olduğunu sorguladı; suikastı Opus Dei tarikatına ya da Masonlara bağlamaya çalıştı. Ağca'nın yaşadığını iddia ettiği, 15 yaşında kaçırıldığından beri bulunamayan Emanuelle Orlando'nun orta mı, kuzey mi, yoksa iç Avrupa'da mı yaşadığını bulmaya çalıştı.
Gazetecilikte çok basit ama temel bir dürtü vardır, o da meraktır. Programın sonunda anlaşıldı ki İpekçi cinayeti Memi'nin "merak" alanı dışındaydı.
Evet, belki Memi İpekçi cinayetini sorsa iddiaların çoğunu "şehir efsanesi" diyerek yalanlayan Ağca'dan yanıt alamayacaktı. Sonuçta Ağca'yı karşısına alıp konuşturmanın da yalanı meşrulaştırmak gibi bir tuzağı var. Hakikati Ağca'nın anlatımıyla eğip bükmeye razı gelmek bir vicdan meselesidir ve bu sadece Memi'yi ilgilendirir. Ama kendisine hatırlatılacak birkaç şey var.
Memi programı "Ağca ile röportaj şansı yakalayıp da yapmamış gazeteciler varsa mesleği bırakıp limon satsın, limon sattıklarından da sabıka kaydı istesin" diyerek sonlandırdı. Biz gazeteciler, gazeteciliği Memi'den öğrenecek değiliz. Gazetecilik dersi vermek Memi'ye kalmadı. Memi'ye son soz: Limonu gidiniz, siz satınız, mesleğimize karışmayınız!(SP)