Sosyal bilim, siyaset bilimi öğrenimi sırasında yapılan sınavlarda bazen öğrencilere bir gazete haberi, kısa bir konuşma metni verilir ve yorumları istenir.
Size aktaracağım telefon görüşmesi metni tam böyle bir belge. Afganistan’ın yakın geçmişinde ve günümüzde yaşananların temel nedenlerine ilişkin önemli ipuçları içeriyor.
Görüşme, 18 Mart 1979 günü, Sovyetler Birliği Başbakanı Aleksi Kosigin ile Afganistan Başbakanı Nur Muhammet Terakki arasında geçiyor.
Batı arşivlerinden kolayca erişilen (1)ve bazı akademik çalışmalarda üzerinde durulan bu belge, sanırım bizde pek dikkati çekmedi. Oysa belge, sadece Afganistan’da olup bitenleri anlama, yorumlama açısından değil, özellikle sol siyasetteki teorik tartışmalara ışık tutması açısından da öğretici.
Afganistan’da Nisan 1978’de ordu darbesiyle Davud yönetimi devrilmiş, “sosyalist” cumhuriyet dönemi başlamıştır. Yeni rejimde, liderler ve sol fraksiyonlar arasında sert çekişmelerin yaşandığı bir iktidar yapısı vardır. Lider Terakki’dir ama Amin ve Karmal gibi “rakip” diyebileceğimiz iddialı ortakları vardır.
Kendi içinde böylesine çatışmalı yönetimin, başkent dışında ülkeye hâkim olduğu söylenemez. İlk günlerin “devrim” coşkusu geride kalmıştır. İktidar ülkenin katı gerçekleri ile karşı karşıyadır.
Sovyetler Birliği uzunca bir süredir Afganistan’la dayanışma içindedir. “Demokratik Cumhuriyet” döneminde bu destek özellikle askeri yardımlarla daha da artmıştır.
Ama aşağıda aktardığımız telefon görüşmesinden de görüleceği gibi Afganistan’daki “devrim”in, kadroları, dayanacağı kitleler güçlü değildir.
Kabil dışında rejim karşıtı ayaklanmalar başlamıştır. Bu koşullarda Terakki sorunu Sovyetler Birliğinin doğrudan yer alacağı bir askeri operasyonla çözebileceklerini düşünmektedir.
Terakki ne öneriyor, Kosigin ne diyor?
Aşağıda uzunca bir özetini aktardığımız telefon görüşmesi işte böyle bir ortamda yapıldı. (Görüşme, Kabil’deki Sovyet heyetinde başdanışman olarak görevli Korgeneral Gorelov’un yardımcılarından bir Sovyet çevirmen aracılığıyla yapılmış. Görüşmenin İngilizce tam metni (2) de arşivlerde yer alıyor.)
“KOSİGİN: Yoldaş Terakki’ye, Leonid İliç [Brejnev]’in ve bütün Politbüro üyelerinin sıcak selâmlarını iletmek istediğimi söyleyin.
TERAKKİ: Çok teşekkür ederim.
K.: Yoldaş Terakki’nin sağlığı iyi mi? Çok yorulmuyor mu?
T.: Çok yorgun değilim. Bugün Devrim Konseyi toplantımız vardı.
K.: Güzel. Çok memnun oldum. Lütfen Yoldaş Terakki’den Afganistan’daki durumu özetlemesini ister misiniz?
T.: Durum kötü ve daha da kötüye gidiyor...
K.: Herat’ta işçiler, küçük burjuvazi ve beyaz yakalı çalışanlar arasında desteğiniz var mı? Hâlâ sizin yanınızda olanlar var mı?
T.: Halkın aktif desteği yok. Neredeyse bütünüyle Şii sloganlarının etkisi altındalar: ‘Allahsızların değil bizim arkamızdan gelin’- [Şii] propagandasının temeli bu.
K.: Herat’ın nüfusu ne kadar?
T.: 200-250.000 kişi yaşıyor. Duruma göre hareket ediyorlar. Nereye yönlendirilirlerse oraya gidiyorlar. Şimdi düşmanın tarafındalar.
K.: Orada çok sayıda işçi var mı?
T.: Çok az - hepsi 2.000 kadar.
K.: Herat’ta olası gelişmeleri siz nasıl görüyorsunuz?
T.: Herat’ın bu akşam veya yarın sabah bütünüyle düşman güçlerinin denetimi altına gireceğini düşünüyoruz… Propaganda pratikte sağlanacak yardımlarla birlikte yürütülmeli. Tanklarınızın ve uçaklarınızın üzerine Afgan işaretleri koymanızı öneriyorum, kimse farkına varmayacaktır. Kuvvetleriniz Kuşka yönünden ve Kabil’den ilerleyebilirler.
K.: Yine de Kabil’e gelmemiz gerekiyor.
“Bize Afgan görünümlü Sovyet askeri gönderin”
T.: Kuşka Herat’a çok yakındır. Birlikler Kabil’e uçakla taşınabilir. Birlikleri Kabil’e yollarsanız ve Herat’a doğru Kabil’den harekete geçerlerse kimse farkına varmaz. Bunların hükümet güçleri olduğunu sanırlar.
K.: Umutlarınızı kırmak istemem, ama bunu gizlemek mümkün olmayacaktır. İki saat içinde bütün dünya bunu öğrenir. Herkes Sovyetler Birliği Afganistan’a müdahale ediyor diye bağırmaya başlar. Söyleyin bana Yoldaş Terakki, eğer acilen Kabil’e uçakla, tank da dâhil silah [ve donanım] göndersek tankları kullanacak personel bulabilecek misiniz?
T.: Çok az.
K.: Kaç kişi?
T.: Elimde tam ayrıntılar yok.
K.: Eğer tankları, gerekli mühimmatı size hızlıca gönderirsek ve top mermilerini verirsek, bu silahların nasıl kullanılacağını bilen uzmanları bulabilir misiniz?
T.: Bu soruya yanıt veremiyorum. Sovyet danışmanlar size bir yanıt verebilir.
K.: Anlayabildiğim kadarıyla Afganistan’da iyi yetişmiş askeri personel yok veya çok az. Yüzlerce Afgan subayı Sovyetler Birliğinde eğitim görmüştü. Bunların hepsi nereye gitti?... Size askeri donanım gönderme ve helikopterlerinizin, uçaklarınızın onarımını sağlama kararı almıştık. Bunların hepsi bedelsiz olacaktır. Ayrıca size 100.000 ton hububat göndermeye, sizden alınan gazın bedelini metreküp başına 21 Dolardan 37.82 Dolara çıkarmaya da karar verdik.
T.: Bunlar güzel, ama Herat’ı konuşalım.
K.: Konuşalım. Kabil’deki ilerici insanlar arasında güvendiklerinizden birkaç birlik oluşturamaz mısınız ve bunu sadece Kabil’de değil diğer yerlerde de yapamaz mısınız? Biz gerekli silahları sağlayacağız.
T.; Subaylarımız yok. İran Afganistan’a sivil giysiler içinde asker gönderiyor. Pakistan da Afgan kıyafetleri giymiş subay ve insan gönderiyor. Sovyetler Birliği neden sivil kıyafetler giydirilmiş Özbek, Tacik ve Türkmenleri gönderemesin? Hiç kimse onları tanımayacaktır.
K.: Herat hakkında söyleyeceğiniz neler var?
T.: Bize tankları kullanabilecek Tacik, Özbek ve Türkmenleri göndermenizi istiyoruz, çünkü bu milliyetlerden olanlar Afganistan’da da yaşıyor. Onlara Afgan üniforması giydirelim, Afgan [ordusundan olduklarını gösterir] işaretleri takalım. Onları kimse ayırt edemeyecektir. Bize göre çok kolay bir iş…”
Görüşmenin sonunda Kosigin, Terakki’ye konuyu çok basite indirgediğini, oysa konunun karmaşık politik ve uluslararası yanlarının olduğunu, ama buna karşın durumu değerlendirmeyi sürdüreceklerini ve kendileri ile yeniden görüşeceklerini söyler. Bu arada, sadece dışarıdan gelecek güçlere güvenmemeleri gerektiğini anlatır, kendi birliklerini güçlendirmelerini, yeni birlikler oluşturmalarını önerir.
Ecevit - Kosigin görüşmesi ve Sovyet müdahalesi
Kosigin Afganistan’a doğrudan müdahale yanlısı değildir. İlginçtir, “Nisan Devrimi”nden iki ay sonra, Haziran 1978’de Moskova’yı ziyaret etmekte olan Başbakan Ecevit, Kosigin ile görüşürken konu Afganistan’a gelir.
Ecevit diplomasi kurallarını bir ölçüde göz ardı ederek, Afganistan’a müdahale edip etmeyeceklerini, bu konuda niyetlerinin ne olduğunu sorar.
Kosigin biraz esprili bir ifade ile “Niyetimiz, Afganistan’ı 13. yüzyıldan 18. yüzyıla taşımak” diye yanıtlar. Anlaşılan ülkeye sağlanacak yardımlar yoluyla Afganistan’daki objektif koşulların kısa sürede olumlu yönde gelişebileceği düşünülmektedir.
Ancak Afganistan’da bırakın çağ atlamayı, durum giderek kötüleşmektedir. Nisan 1979’daki telefon görüşmesinin ardından acil yardım çağrıları sürer.
Sovyet kaynaklarında Afganistan’dan 14 kez müdahale çağrısı aldıkları kaydedilmektedir. Oysa dışarıya verilen görüntü, “devrim”in ülkeye egemen olduğu doğrultusundadır.
“Devrim”, Türkiye’de de izlenmektedir. Sol çevreler, genel politik konumlarına uygun yorumlarla Afganistan’daki gelişmeleri değerlendirmektedir. Örneğin İGD’li gençlerin, İzmir’de Varyant yokuşunda duvarlara “Yaşasın Afganistan Devrimi” diye yazdıklarını hatırlıyorum. (Sanırım dönemin sol literatüründe ilgiyle okuyabileceğiniz ayrıntılar bulabilirsiniz. Örneğin İşçinin Sesi fraksiyonunun yayınladığı “Afganistan Devrimi” adlı kitap (3) bu konuda ilginç bir kaynak.)
ABD ve SSCB ile doğrudan ilişkili olmayan 3. Dünya ülkeleri, Ağustos 1979’da Havana’da yapılan Bağlantısızlar Konferansında bir araya gelirler. Terakki, ikinci lider konumundaki Hafızullah Amin ile birlikte bu konferansa katılır. Yolculuğu, Moskova üzerinden yaparlar. Anlaşılan iki lider arasındaki anlaşmazlık bu yolcuk sırasında daha da kritik düzeye varmıştır. Terakki, Havana dönüşü Hafızullah Amin yandaşlarınca öldürülür, Amin başa geçer. Amin’in iktidarı dört ay kadar sürecektir,
Müdahale çağrıları Amin döneminde de devam etmektedir. Sonunda gönderilen mesajlar “imdat çağrısı” halini almış olacak ki, Sovyetler Birliği doğrudan askeri müdahaleye karar verir ve Kızıl Ordu birlikleri 24 Aralık 1979 günü Afganistan’a girer. Bu arada “devrim”in liderleri arasındaki çatışma da sürmektedir.
Sovyet birliklerinin Afganistan’a girdiği günlerde Amin, 97 yoldaşı ile birlikte öldürülür. Yönetime Moskova ile iyi ilişkiler kuran Babrak Karmal gelir. Karmal’a gönderilen ilk kutlama mesajlarından biri de yurt dışındaki TKP’nin lideri İsmail Bilen’dendir.
Kızıl Ordunun Afganistan’daki varlığı 10 yıl kadar sürer. Sovyet destekli rejime karşı silahlı muhalefeti oluşturan “mücahitler”, ABD ve bazı müttefikleri, bu arada Çin tarafından desteklenmektedir.
Sonunda Sovyet birlikleri 1988 yılında, 15.000’e yakın ölü verdikleri Afganistan’ı terk eder. Afganistan Demokratik Cumhuriyeti, bu koşullar altında gerileyerek varlığını 1992’ye kadar sürdürür. Sonrasında Taliban egemenliği ve ABD müdahalesi derken bugünlere gelinir.
Bazı kısa değerlendirmeler
Afganistan’ın yakın tarihi ve bugünü üzerine çok şey söylenebilir, anlatılabilir. Bu yapılıyor da. Biz, Kosigin ile Terakki konuşmasında dile getirilen somut gerçekleri ve ülkede bugün varılan noktayı dikkate alarak, pek de iddialı olmayan kısa bazı değerlendirmeler yapalım:
● “Taşıma suyla değirmen dönmüyor.” Bir ülke kendi öz gücüne dayanmıyorsa, dışarıdan sağlanacak destekler fazla bir işe yaramayacaktır.
● Bir ulusal mücadelede dış dinamiklerin mutlaka etkisi vardır, ama iç dinamikleri dikkate almadan, ülkenin somut koşullarını hesaba katmadan kalıcı sonuçlara varılmıyor.
● 1970’lerde uluslararası sol politikalarda etkili olan “3. Yol” yaklaşımları ne yazık ki olumlu ve kalıcı sonuçlar vermedi. Aşiretlerin egemen olduğu bir toplumsal yapı içinde çağ atlayarak sosyalizme giden kalıcı bir yol izlemenin mümkün olmadığı görüldü.
● Böylesine geri bir toplumsal yapı içinde bırakın sosyalizme giden yolu, ABD’ye bağımlı göstermelik bir demokratik düzeni bile ayakta tutmak mümkün olmadı.
● Afganistan çok acı çekti, çok kayıp verdi. Dolayısıyla savaş yorgunu bir ülke. Bugün kısa yoldan ülkeyi terk etmek isteyenleri yadırgamamak gerekir. Direnecek gücü kalmayan, can güvenliği olmayan insan ne yapabilir?
● Bütün olumsuzluklara karşın umutsuz olmamalı. Afganistan’da bugün için azınlıkta da olsa, çağdaş değerlerden yana insanların varlığı azımsanmamalı. Umarız ülke yeniden ortaçağ karanlığına gömülüp kalmaz.
Bugün Afganistan’a baktığınızda, bütün yanlışlıklarına ve başarısızlıklarına karşın, 1978-1992 yılları arasında yaşanan “Afganistan Demokratik Cumhuriyeti” dönemini hatırlamadan geçmeyin derim. O dönem kabul edilen, törenlerde söylenen Afganistan ulusal marşındaki şu sözler, en azından bugün için de geçerli evrensel bir özlemi dile getiriyor:
“Devrimci anavatanımız şimdi işçilerin elinde / Aslanlardan kalan mirası şimdi köylüler koruyor / Tiranlık çağı geçti gitti, şimdi emekçilerin çağı.
“Dünya halkları arasında barış ve kardeşlik olsun istiyoruz / Daha da özgürleşsin emeği ile yaşayanlar diyoruz / Onlar için ekmek istiyoruz, evler ve giysiler istiyoruz.”
(AŞ/EMK)
(1) https://bukovsky-archive.com/2016/07/08/18-march-1979-no-242/
(2) https://digitalarchive.wilsoncenter.org/document/113141.pdf?v=93bd06eca19147ec1868333b0c1f55c5
(3) https://t-k-p.net/yayinlar/kitaplar/afganistan_devrimi_011982.pdf