Bir ay sonra yerel seçimler var ve 6 Şubat depremin üzerinden sadece bir yıl geçti. Bölgede hala kayıp yakınlarını arayan insanlar yetkililerden cevap bekliyor. Konut krizi çözülemedi, bölge halkı hala çadırlarda ve konteynerlerde yaşamaya çalışıyor.
En önemlisi belli aralıklarla tekrarlayan sarsıntılar felaketin henüz geçmediğini sürekli hatırlatıyor. Hal böyle olunca yaklaşan seçimlerde bölge halkının başkan adayı tercihleri de ayrıca merak konusu haline geliyor.
6 Şubat depreminin ardından yapılan genel seçimlerde mevcut iktidar lehine çıkan sonuç ülkede çok sert tepkilere yol açmıştı.
Örneğin içlerinde ünlü isimlerin de olduğu yardım yapan insanlar “haram olsun” mesajlarıyla sosyal medyada paylaşımlar yaptılar.
Ülkenin genelinde yapılan seçimlerde belirleyici tek faktör evi başına yıkılmış, hayatları yerle bir olmuş çaresiz insanların siyasi seçimiymiş gibi haksız bir algı oluştu o dönemde.
Yaşadığı acılar yetmezmiş gibi bir de üstüne toplumsal baskının hedefi haline gelen bölge halkı ikinci bir saldırıya daha uğradı desek az bile söylemiş oluruz.
Celladına aşık bir millet mi?
Konuyla ilgili yapılmış bilimsel çalışmalar bölge halkına yapılan bu saldırının, bilinçsizce yapılmış büyük bir haksızlık olduğunu ortaya koyuyor. Yakın zamanda kaybettiğimiz, Başkent Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğan Kökdemir’in 2015 seçimlerinin ardından kaleme aldığı “Sosyal Psikolojik Açıdan 1 Kasım 2015 Türkiye Genel Seçimlerinin Değerlendirilmesi” adlı makalesinde konuyu etraflıca incelemiş.
“11 Eylül olaylarından sonra Amerikan seçmeninin bir kere daha George W. Bush’u başkan olarak seçmesini” örnek göstererek sadece Türkiye’de değil dünyada da durumun farklı olmadığını ifade etmiş. Makaleye göre konfor alanı ortadan kalkan, ölüm duygusuyla yüzleşen seçmen iktidar değişikliği gibi bir belirsizliği yeni bir yıkım ihtimali olarak gördüğü için, siyasi tercihini mevcut iktidarın varlığını sürdürmesinden yana kullanıyor.
Zira Türkiye’de de geçmişte yaşanan afetlerden sonra gerçekleşen seçimlerde, bölge halkının siyasi seçimlerinde aynı etkinin sonucunu görüyoruz.
Van depremi, Soma maden faciası, Karadeniz’de yaşanan sel felaketleri gibi bölge için yıkıcı etkisi yüksek olan afetlerden sonra yaşanan seçimlerde de iktidar lehine sonuçlar çıkmıştı.
Anlamakta zorlandığımız için celladına aşık olmak gibi abartılı bir şekilde tarif ettiğimiz bu toplumsal davranışı Doğan Kökdemir makalesinde şu cümlelerle ifade ediliyor.
“Değişimin maddi zorluğu (fakirlik) muhafazakârlık ile birleşince karşımıza iktidarlar açısından daha “uysal” bir seçmen modeli çıkıyor. Muhafazakâr olmasına rağmen, sosyo-ekonomik durumu gelişmiş bireylerin daha rahat hareket edebildiğini, tutum ve davranışlarını (oy verme davranışı gibi) daha rahat değiştirebildiklerini söyleyebiliriz. [...] Herhangi bir ülkede, artan ölüm olayları (terör, doğal afetler ya da benzeri belirsizlik potansiyeli yüksek nedenlerden kaynaklar başta olmak üzere) seçmenlerin oy verme davranışı üzerinde etkili olabilir. Bu olayların yarattığı belirsizlik ortamı bireylerdeki var olan güvensizlik algısını artıracaktır. Bu algının tahribatından kurtulmak için seçmen “bir macera aramak” yerine ne kadar sorunlu olursa olsun kendi bildiği ve deneyimlediği statükoyu tercih edecektir.”
Diğer taraftan toplum olarak yaşanan bu afetler sonrası bölge halkına karşı tutumumuz, yaptığımız yardımların karşılığı olarak beklentilerimizin de sosyo-psikolojik açıdan değerlendirilmesi gereken ayrı bir mesele.
Afetin önüne geçemeyeceğimiz, afet sonrası bölge halkının duygu durumuna tam olarak vakıf olmayacağımız için, bölge dışında yaşayan insanlar olarak kendi duruşumuzu değiştirmeliyiz.
Peki ne yapmalı ?
Eduardo Galeano’nun dediği gibi iyilik değil dayanışmaya inanmak gerek. Çünkü Galeano’ya göre iyilik yukardan aşağıya yapılan karşılık beklenen dikey bir eylem. Halbuki dayanışma ötekine saygıyı ifade eden ve öğrenecek şeyler olduğunu hissettiren yatay bir eylemdir.
Toplum olarak yaptığımız iyiliğin karşılığını mutlaka almamız gerektiği kusurlu bir duruşumuz var. Dayanışmayı öğrenmemiz ve öğretmemiz gerek.
Özellikle 6 Şubat depremi gibi toplumun kendi bilinciyle oluşturduğu yardımlaşma ağının dayanışma kültürüyle sürdürülebilirliğini sağlamanın yollarını aramalıyız. Ancak bu şekilde başkasının yarasına basmadan bakmayı ve anlamayı öğrenebiliriz. Yerel seçimlerin yaklaştığı bugünlerde bilmekte fayda var.
"Ben iyiliğe inanmam çünkü iyilik yukarıdan aşağıya doğrudur ve yapılana kötü hissettirir. Ben dayanışmaya inanırım. Dayanışma yataydır, ötekine saygıyı ifade eder ve ondan öğreneceğin şeyler olduğunu hissettirir.” - Eduardo Galeano.
(DB/EMK)