“2010 yılı yaz sıcağı. Tatil rehavetinde gazetelere göz gezdirirken; Hasankeyf yolunda araçlarının tuzaklanan mayına çarpması sonucu dört kişinin öldüğü haberi çarpmıştır belki gözünüze. Rakamla 4. Detayları okumadan diğer haberlere atlamışsınızdır bile.
“Memleketin diğer bir ucunda Bandırma’da bekliyorduk onu tatil için. Babamın evindeyiz. Küçük oğlum her gün dedesinin Saatli Maarif Takvimi’nden bir yaprak koparıp sayıyor. Babamın gelmesine 9 gün kaldı, 8 gün, 7, 6, 5... Son gün ‘sayma artık‘ diyorum kadim bir iç sıkıntısıyla.
“İyi bir hukukçu ve insan hakları aktivistiydi Sedat. 90’lı yılların karanlık günlerinde faili meçhul kalacak cinayetlerin, uzun gözaltılar ve işkencelerin, basın, düşünce ve ifade özgürlüğü ihlallerinin, DGM’lerde adalet bekleyenlerin, yoksul köylülerin hak savunucusuydu.
“Ağır ihlallerin tanıklığının verdiği yükten azade olamıyorsun, tatile çıkmak bir tatlı huzur vermese de bir teneffüstü işte. Musti ikinci sınıfa geçmişti o yıl, karne hediyesi scooter almıştım ona. Sahilde yeni hareketler deniyordu, babasına göstermek için. Mısır yerken süt dişi düşmüştü, diş perisi hikayesine ikna olmadı; minik kuzu dişini peçeteye sarıp sakladı, onu da babasına göstermek istiyordu.
“Aradım konuştuk telefonda, ‘sevdiceğim’ diye başladım söze. Ne çok özlemiştik bir ayda, yarın kavuşacaktık. “Çocuklar mı? Yoo hayır bişey istemiyorlardı, özlemişlerdi”. Musti aldı telefonu sürprizleri vardı babacığına, o gelsin yeterdi.
“Gece yarısı telefonum çaldı, duymamak için kapattım tamamen. Ev telefonu çaldı bu kez defalarca, yine bakmadım. Babam gelip açtı, duymak istemiyordum kötü haberi, ona da kızdım. Kaza diyordu telefondaki ses, durumları ağır diyordu. Ne yapacağımı bilemedim, çay demledim. Çocukları uyandırdım, ne diyeceğimi bilemedim. Onların yaşlarla dolmuş, kocaman susan gözlerine ne cevap vereceğimi bilemedim.
“Neşeyle tatile hazırlanmış valizlerin fermuarını çekip Batman’a döndük. Havaalanındaki kalabalıkla hastaneye, ordan da mezarlığa sürüklendim. Görmek, vedalaşmak istedim. Beni ayakta tutabilmek için koluma girmiş olan kadının her zaman bana iyi gelen sesi teskin edemedi bu kez.
“Önümüzde giden tabuta bakarak, ‘İşte Sedat, biz de görmedik’ dedi. Görmek yoktu artık, kavuşacağımız sarılacağımız kimse yoktu. Sadece özlemek vardı. Köye gidip yanyana üç taze mezara baktık. Benim gibi acıyla donmuş, ağlayamayan, inleyerek konuşan çocuklarından onları bizden ayıranın mayın olduğunu öğrenince de bu ecelsiz, vedasız, hiçbir kitaba sığmayan ölümlerini aklıma, yüreğime sığdıramadım, sığdıramadık.
“Sedat Özevin ve üç arkadaşı köyden gördükleri yangını görünce dayanamayıp yola koyulmuştu. Bir yerde yangın varsa söndürmeye koşan insanlardı onlar. Yaşamı, ağacı, keklik sesini, türküleri, stranları ve çocukları seven insanlar. Sedat ertesi gün yola çıkacağı valizini hazırlamış, sonra arkadaşı Sadi ile köylerine gitmişti son kez olduğunu bilmeden.
“Sedat’ın çalışmalarında aldığı notları buldum kitaplıkta. El yazısıyla kara mayınlarıyla ilgili aldığı notlar: Ucuz, maliyeti 1 Dolar diyordu. (Temizlenme maliyeti 50 katı ve daha fazlası) Kurbanları daha çok siviller ve çocuklar. 75 yıl aktif kalabilirler diye yazmıştı. Topraktan, sudan etkilenmezler.
“Sonra biz yazdık çocuklarımızla, arkadaşlarımızla dövizlere, mayın bilincini geliştirme gününde. Mayınlar robot askerlerdir. Mayın adres, kimlik sormazdı, evet. Uzak köylerde koyunlarını otlatan çocukları da sakat bırakırdı. Çocuklarla uçurtma uçurduğumuz göklerin, ağaçlandırıp her dilden türküler söylediğimiz toprakların altında çocuklarımızın babalarını havaya uçurmak için beklerdi. Dünyanın birçok ülkesinde ordu ve hükümet dışı örgütler mayın döşüyordu.
“Silahlı örgütün bu ölüm araçlarını döşediğini üstlenmesi iki ay sonraydı. Mayınların barış, ateşkes anlaşmalarından da haberleri olmazdı. Köy yolları, çeşme başları mayınla tuzaklanmıştı.
“Uzay bilimlerine, evrene, uzak yıldızlara meraklı küçük bir çocuk babasının fotoğraflarını çerçevelere dizip, kara mayınlarını tespit edebilen arılar geliştirildiğinden bahsediyordu annesine. Her sene babasına gösteremeyeceği karnesini, başarı belgelerini sessizce mutfağa bırakıp bilimden, müzikten, mitolojiden, kitaplardan, kocaman evreninden söz ediyor.”
Deniz Kendal babası gibi avukat olmak için hukuk okuyor. Ölüm yıldönümlerinde kimsenin dokunamayacağı masumiyetiyle barıştan, babasının onurlu mirasından, oğlu olmanın gururundan söz edip öz amcası saydığı Sadi’nin mezarına bir dal karanfil götürüyor. Rojen onun gibi, mütevazı, sessiz bir iyilikle hepimizi sarmalıyor. Mayınla kirletilmiş topraklara fidanlar ekiyoruz, mezarlıklara çiçekler. Travmalarla, ekonomik güçlüklerle başetmeye çalışan mayın kurbanı, mağduru ne çok insan var. Yüzölçümleri ne geniş mayınlı toprakların. Kaderi makus coğrafyalarda üç kişiye bir mayın düşüyordu. Öğrendik. Dört eve bir mayın da düşebiliyordu.
Evet, mayınların temizlenmesi ve etkilenenlerin sağaltılması anlaşmasına taraftı Türkiye, ancak taahhütlerini erteliyordu. Mayınlar ve diğer savaş artığı patlayıcılar can almaya devam ediyor. Karamayınları yıllık izleme raporlarını açıklarken sayılar veriyoruz, işte o dile kolay sayılardan birinin bölük pörçük, eksik hikayesi. Sözler binlerce mayın kurbanından biri olan Sedat Özevin’in eşi Hülya Özevin’e ait.
Mayınları uzak zamanlara ait düşünüyoruz ama…
Türkiye’nin kara mayınlarının temizlenmesine, mağdurların tespiti ve rehabilitasyonuna ilişkin taahhütlerini ne derece yerine getirdiğini inceleyen MONITOR’un 2018 raporu açıklandı. Mayınların aldığı canlar, sakat bıraktıklarına ilişkin sayılar çoğu kişinin dikkatini çekmeyecektir.
Öyle ya 21. yüzyıldayız; arkaik bir zamana aitmiş gibi duran, rakamlardan hiç de az olmadığının görüleceği kurbanlarıyla aslında en ucuz kitle imha silahı olan mayınların cok uzak zaman ve diyarlara ya da savaş alanlarına ait olduğunu düşünürüz hep. Oysa çok yakınımızda, öylece bekliyor..
TIKLAYIN - Türkiye’de Toprağa Gömülü 1 Milyondan Fazla Mayın Var
MONITOR raporundan notlar
MONITOR’un sunduğu rapora göre, Türkiye mayın temizleme ve uluslararası kuruluşları bilgilendirmekte yetersiz. 164 ülkenin katıldığı ve Türkiye’nin de taraf olduğu Mayın Yasağı Anlaşması çerçevesinde, ülkeler topraklarındaki mayınları temizlemekle yükümlü.
Temmuz 2018 itibariyle, Türkiye’de 164 milyon metrekarelik alanda mayın bulunuyor. 3 binden fazla teyit edilmiş mayınlı arazi varken, 701 adet bölgede de mayın olduğu şüphesi var. Mayınlı alanların üzerinde ise yaklaşık 10 milyon kişi yaşıyor.
Türkiye, ülkedeki tüm mayınları 2014’e kadar temizleme taahhüdü vermişti. Temizliğin bitmeyeceği anlaşılınca taraflar 2013’te masaya oturmuş ve süreyi 2022 yılına kadar uzatmıştı. Ancak sayısı yüzbinleri bulan mayınlardan sadece 26 bini temizlendi.
Raporda, Türkiye’nin yürürlükte olan ulusal bir mayın eylem planı olmadığı, hazırlanan programların ise hayata geçirilmesinin beklendiği vurgulandı.
MONITOR 2018 Türkiye Raporuna göre, Türkiye’nin mayın temizliğini 2022’ye kadar yetiştirmesi mümkün görülmüyor. Türkiye’nin yükümlülükleri yerine getirmek yerine, Sınır Güvenliği Gözetleme Sistemi inşasına yöneldiği aktarılıyor.
İç bölgelerde halen patlama vakalarının yaşandığı belirtilirken, mayın temizliği yetersiz. Raporda, bu olaylara rağmen net bir mayın temizliği programı olmaması nedeniyle “Mayınlar hala güvenlik için mi kullanılıyor sorusu akıllara gelmektedir” ifadesi bulunuyor.
10 milyondan fazla insanın risk altında olduğu vurgulanırken, mağdur desteği planlamalarında mağdurlara yer verilmemesi eleştiriliyor.
Mayınsız Türkiye yolculuğu
Mayınsız Türkiye Girişimi Türkiye Koordinatörü Muteber Öğreten, raporun sunulmasının ardından; hem küresel düzeydeki, hem Türkiye’deki ilerlemeler, yolun neresinde oldukları ve daha ne kadar kat edecekleri yol olduğuna ilişkin bilgiler sunacaklarını söylüyor.
İlk raporun 2001 yılında yayınlandığını hatırlatan Öğreten, Mayınsız Türkiye yolculuğunu şu ifadelerle anlatıyor:
“O yıl ben Mayınsız Türkiye Girişimi’nde henüz yoktum. Bireysel olarak Uluslararası Mayın Yasağı Türkiye editörünün ricası ile daha doğrusu bu konudaki gelişmelere ilişkin bilgi paylaşımı üzerine başladım.
“Daha sonraki yıllarda sorunun gazete sayfalarında yer alan haberlerin çok daha üstünde olduğunu farketmeye başlamamızla birlikte bunu kampanyaya dönüştürmeye karar verdik.
“Bu kampanyayı Uluslararası Mayın Yasağı’nın yerel kampanyası olarak sürdürüyoruz. Aynı zamanda Mayınsız Türkiye Girişimi Türkiye’deki esas olarak mayın mağdurlarına ilişkin veri toplamaları değerlendirme çalışmalarını sürdürüyor.
“Yaklaşık 16 yıldır bu çalışmaların içerisinde yer alıyorum. Sivil bir inisiyatif. Tüzel bir kişiliğimiz yok. Esas olarak da gönüllülerin desteğiyle sürdürüyoruz.
“Yaptığımız her çalışmada hangi meslek grubundan arkadaşlara ihtiyaç varsa onlarla görüşüp, yapacağımız çalışmaları anlatarak bize bu konuda kendi alanlarında yaptıkları çalışmalara ilişkin bilgi paylaşımında bulunmalarını istiyoruz.
“Kara mayınlara karşı farkındalık oluşturulmasında, insanların bu risklerden korunmasında, bu alanda bize destek sunmaları için yardım talebinde bulunuyoruz.”
“Türkiye hedefi yakalayamayacak”
Türkiye‘nin mayınları temizleme için son uzatma tarihi olarak 2022’yi hedeflediğini söyleyen Öğreten “2018 Mayınsız Türkiye için ikinci bir gerisayım da başlamış oluyor. Fakat hem raporlar hem de uygulamalar gösteriyor ki Türkiye 2022’yi de yakalayamayacak, belki yeniden üçüncü bir süre uzatma talebinde bulunacak diye yorumluyoruz” diyor.
2025’in esas olarak mayınsız bir dünya için belirlenmiş olan bir tarih olduğunu ifade eden Öğreten, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Kampanya 2025’te bütün ülkelerin kara mayınlardan temizlenmiş olmasını toprağındaki mayınların artık sıfırlanmış olmasını hedefliyor. Bu hedefte tabii ki her ülkenin olduğu gibi Türkiye’nin de rolü önemli olacaktır.
“Bugün baktığımızda Türkiye sadece stoklarındaki mayınları imha ederek bir ilerleme gösterdi. O da üç yıl gecikmeyle. Ama yine de önemli bir adım olduğunu düşünüyoruz. Çünkü toprağında yaklaşık üç milyon mayın vardı.
“Bu üç milyon canlının hayatı demekti. Dolayısıyla üç milyon hayat kurtarılmış oldu diye düşünüyoruz.
“Fakat Türkiye’nin daha kat etmesi gereken uzun bir yol var. Bu nedenle 2022’yi yakalayamayacak diye değerlendiriyoruz.
“Türkiye 5. Protokolü imzalamadı”
Yeraltında temizlenmesi gereken kaç mayın var sorumuzu ise Öğreten şöyle yanıtlıyor:
“Türkiyenin 2013’te uzatma sebebi sayı bir milyon küsürdü. Bugün verilen rakamlar gösteriyor ki, Türkiye’de büyük oranda bir mayın temizliği ne yazık ki gerçekleşemedi.”
Türkiye’de en son 1999’da mayınların yerleştirildiğini ifade eden Öğreten, “Yalnızca antipersonel kara mayınları değil, geliştirilmiş mayınlar, el yapımı mayınlar, mayın etkisi yaratan silahlar anlamında savaş artığı patlayıcılar olarak değerlendirilen silahların da bu sözleşmede yer alması için bir çalışma sözkonusu. Bunlarla ilgili özellikle savaş artığı patlayıcılarla ilgili 5. Protokol var. Türkiye bunlarla ilgili bu protokolu imzalamış değil.”
“Mayını müzelerde görmek istiyoruz”
Türkiye’nin Mayın Yasağı Anlaşması’nı imzaladığı 2004 yılından 2017 yılına kadar 1138 kişi antipersonel mayın ya da savaş artığı patlayıcılar nedeniyle yaşamını yitirdi ya da sakat kaldı. Bu sayı da her 4 binde bir mayın vakası yaşandığını gösteriyor.
Mayın mağdurlarıyla ilgi bir network oluşturmaya çalıştıklarını ifade eden Öğreten, şöyle devam ediyor:
“Suruç, Mardin, Diyarbakır ve Batman’daki mayın mağdurlarıyla çok sayıda toplantılar yaptık. Mayın mağdurlarının kendi sorunlarının farkındalığı ve bunlar üzerinde ne tür hakları olduğuna ilişkin bir çalışmaydı.
“Çünkü mağdurların hem uluslararası sözleşmeden gelen uluslararası engelli haklarından gelen hakları sözkonusu. Hem de mayın yasağı anlaşmasından gelen hakları söz konusu.
“Sonuç olarak bu olayın sonunda hayatta kalanlar ne yazık ki uzuvlarından birini de kaybetmiş oluyorlar. Bu sözleşme mayın mağdurlarıyla ilgili olarak devletlere çeşitli hükümlülükler getiriyor.
“Artık dünyada mayını müzelerde göreceğimiz bir mayınsızlaştırma istiyoruz. Bu anlamda da bu sözleşmeyi diğer bütün sözleşmelerden ayıran en somut nokta bu zaten. Yani herhangi bir silahın kulanımının sınırlandırılmasını veya bu silahın sayısının azaltılmasını değil tamamen bu silahın imhasını öngören bir sözleşme.”
Hedef grup çocuklar
Mayınsız Türkiye Girişimi’nin toprakların mayından arındırılmasının yanısıra doğrudan bununla temas edecek risk grubuna yönelik çalışmaları da mevcut.
Bir takım önlemler alınması için farkındalık çalışmaları yapılan öncelikli hedef grup ise çocuklar.
Diyarbakır, Batman, Suruç, Şırnak, Roboski’deki çocuklara yönelik çalışmalar gerçekleştiren ekipten psikolog Nesligül Nihal Olgun şunları ifade ediyor:
“Roboski dışındaki üç ilde Ezidi kampında kalan çocuklara yönelik çalışmalar yaptık. Çünkü o dönem tekrar kendi ülkelerine dönme durumları vardı ve sınır geçişinde mayın ve patlayıcı maddelerle temas etme olasılıkları yüksekti. Bir de döndüklerinde bıraktıkları ülkeye değil, savaşın bütün izlerini taşıyan bir ülkeye dönmüş olacaklardı. O yüzden öncelikli hedef grup onlardı.”
Olgun, bu eğitimi yaygınlaştırabilmek için eğitici eğitimleri yürütmek istediklerini ancak bazı engellerle karşılaştıklarını da hatırlattı.
“Sorun çok geniş yelpazedeki acı ve kayıpları kapsadığı için o yelpaze içindeki Sivil Toplum Kuruluşlarına bir kez daha hatırlatıp hem de onlara yansıtmak gibi bir koordinasyon içinde olduk.”
Bu adres sormayan, sinsice toprağın altında bekleyen robot askerlerin bir an önce Türkiye topraklarından temizlenmesi dileğiyle. (BD/EKN)