Rüya ‘ölüm’ gibi siyahtır.
Theodor W.Adorno
Frankfurt okulu olarak da bilinen “Eleştirel Kuram”ın önde gelen düşünürlerinden Theodor W.Adorno’nun (1903-69) 1934- 1964 yılları arasında gördüğü rüyaları anlatan kitabı Rüya Kayıtları Yapı Kredi Yayınları’ndan Aralık 2007’de yayınlandı.
Felsefeci, müzik ve toplum bilimci, besteci Adorno Yahudi bir baba ile Korsika kökenli Katolik bir annenin tek çocuğu olarak 1903’de Frankfurt am Main’de doğdu. Protestanlığa geçmiş babasının soyadı Wiesengrund yerine, annesinin kızlık soyadı Adorno’yu kullanmayı tercih etti. Frankfurt Üniversitesi’nde felsefe, sosyoloji, psikoloji ve müzikbilim öğrenimi gördü.
Frankfurt Okulu’nda çalışma arkadaşları olacak Max Horkheimer ve Walter Benjamin ile burada tanıştı. 1930’dan itibaren Frankfurt Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü için çalıştı. 1933’te Yahudi öğretim üyelerinin çalışma izinleri iptal edildiğinde Adorno’nun da çalışma izni elinden alındı. Bunun üzerine Adorno, 1934’te Hitler Almanya’sından İngiltere’ye göç etti.
Horkheimer’ın daveti üzerine 1938’de ABD’ye göç ederek artık New York’ta olan Sosyal Araştırmalar Enstitüsü için çalıştı. 1947’de Horkheimer ile birlikte Aydınlanmanın Diyalektiği (Dialektik der Aufklärung) kitabını yayınladı. II.Dünya savaşı sonrası tekrar Almanya’ya dönen Adorno, 1950’lerde Frankfurt Üniversitesi’nde profesör olarak görev yaptı. 1969’da ölen Adorno yaşadığı dönemin ve savaş sonrası Almanya’nın çağının ötesini görebilen önemli bir filozof ve toplum bilimcisiydi.
1934 ile 1969 yılları arasında yazdığı rüyalarından oluşan Rüya Kayıtları, Adorno’nun “uyanır uyanmaz” not ettiği rüyalarının düzenlenmesinden meydana gelir. Bu rüyaları temize çeken, Adorno’nun 1937’de evlendiği kimyager Gretel Karplus’du. Cinsellik, ölüm ve şiddet merkezli rüyalar II.Dünya savaşı öncesi yaklaşan faşizm kabusunun ‘haberci’ rüyalarıdır.
Edebiyat yapmaktan çok, erkek bilinçaltının en büyük fantazisi olan kadın motiflerini farklı şekillerde karşımıza çıkaran Adorno’nun rüyaları, genelevden idamlara uzanır. Rilke’nin belirttiği “meyvenin çekirdeğini içinde taşıması gibi insanoğlunun da ölümü içinde taşıdığı”na dair ünlü cümlesinin etkisini taşıyan bu rüyalarda cinsellik, Roland Barthes’ın “küçük ölüm” dediği bir benzetmeyle ifade edilir. Ancak Barthes’ın yeniden doğmak için mecazi bir ölümü göze almayı kast ederek, cinsellik anlamında kullandığı “küçük ölüm” burada bir doğum yerine faşizm, savaş, dehşet ve yıkımla beslenen gerçek “ölümler” anlamında kullanılır.
Babası Protestanlığa geçmiş bir Yahudi olduğu için yaklaşan savaşın endişesini rüyalarında yaşayan ve zaman zaman mutlu geçen çocukluk yıllarını hatırlayan Adorno için Rüya Kayıtları’nı yazmanın amacı rüyaların felsefesini ve psikanalizini yapmak. Rüyayı bir hammadde olarak gören Adorno, dönemin ruhunu ve karanlık geleceğini bir “konverto” (dönme) olarak gündelik hayatının her anında hissederek kaygılanıyor. Bu kaygılarının rüyalarında ortaya çıkmasıyla beraber doğan rüyalarını yazarak kayıt tutma fikri, savaşı önlemek isteyen bir Yahudi aydının savaşı önleyememesinin acısını ve bizzat bir Yahudi olarak kendi korku ve kaygılarını da yansıtıyor.
Rüyalar aracılığıyla hatırladığı çocukluğunu gördüğü rüyalarından birinde Reynolds’ın tablosunu görür. O tablodaki çocuklukta kendi çocukluğunu hisseden Adorno, şiddetli bir kaçıp saklanma ya da intihar etme hissi duyar. Çocukluğundan kalan bu hisler, suçluluktan kaynaklanır.
Faşizm ve Hitler Almanya’sının savaş öncesi ruh hali 1934’den itibaren dile getirilemeyen bir baskıyla bireyi kuşatır. Adorno’nun da bir aydın ve felsefeci olarak anlatamadığı ve rüyalarının tarihi belge niteliğindeki kaydı yoluyla özellikle, ortaya koyduğu durum asimile olmanın kaygısını taşıdığı için rüyalarında çıkar.
Bu kaygı Rüya Kayıtları’nda yayımlanmayan ancak kitabın sonsözünde anlatılan ve Metafizik Dersleri’nde bahsedilen bir rüyada belirginleşir. “Artık hayatta olmadığını, 1944’te gaz odasına gönderilmiş olduğunu ve o zamandan beri bütün varoluşunun bir hayalden başka bir şey olmadığını gördüğü” bir rüyadır bu. Kaygılarının açığa çıktığı bir başka rüya ise, 4 Eylül 1964’te Sils Maria’da Goethe üzerine bir kompozisyon yazması gerektiğini gördüğü rüyadır.
Goethe’nin bir şiirini yorumlaması istendiğinde Alman idealizminin eleştirisini yapmaya çalışır ve anlaşılamama korkusu yüzünden zayıf not alacağını düşünür. Bu iki rüya, Adorno’nun Rüya Kayıtları’nı kaleme almasının ardındaki kehanetimsi gibi anlatır: dile gelme kaygısı, anlatma isteği ve Nazi faşizminin yaratacağı karanlığı önceden duyurma isteği.
Bu bakımdan da, savaşın yol açacağı ölümlerin yerine bir ölümsüzlük kaygısıyla içinde ölümü de barındıran ama esasen hayat anlamına gelen cinsellik ve ölüm karşıtlığında ki Rüya Kayıtları’nı yayınlatmak ister. Savaş sonrası Almanya’nın durumunu da anlatan bu kitap Adorno’nun bütün bir faşizm ve yıkım eleştirisi içerir.
Bir intihar kaygısıyla başlayan rüyalar, yine bir intihar planıyla biter. Rüyasını Habermas’a anlatan Adorno, ondan rahatsız olduğu şeyi içine atmaması gerektiğini duyar aksi taktirde kanser olacağını öğrenir. Bu da Adorno’nun nihai kaygılarını bitirmesi için Nazi Almanya’sında konuşmak ve anlaşılmak için geç kaldığı kaygısını taşıdığını hala belirtir. Ancak bu rüyadan sonra 1969 Ağustos’unda kalp krizinden ölür. Ölüm- yaşam ikilemi ve dile gelme kaygısı son rüyada ölümle son bulur Adorno’nun Rüya Kayıtları’nda. Kitabın kendisi ise, tarihi bir kayıt olarak yazında dile gelir.(YK/EZÖ)