Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi, Ocak 2021'den bu yana toplanıyor. 10 Nisan'da başlayan panellerin beşincisi "Adli Tıp Kurumu Çerçevesinde Ölülere Saygı ve Adalet" idi.
"Adli Tıp Kurumu Çerçevesinde Ölülere Saygı ve Adalet" paneli 18 Aralık 2021'de gerçekleşti. İnsan Hakları Derneği Genel Başkan Yardımcısı avukat Eren Keskin'in moderetörlüğündeki programa Adnan Orhan, avukat Rengin Ergül ve Adli Tıp uzmanı Prof. Dr. Ümit Biçer katıldılar. Bu dizimizde paneldeki konuşmaların çözümlerini yayımlıyoruz, panelleri kayıttan da izlemek mümkün.
"Türkiye'de ölülere yönelik şiddet", "Farklı İnançlar cenazelere ve mezarlıklara saldırıları konuşuyor", "Hukukçular Ölüye Saygı ve Adaleti Konuşuyor" , "Basında Ölülere Yönelik Şiddetin Yeri" başlıklı panelleri de buradan okuyup, izleyebilirsiniz.
Adli Tıp Kurumu'ndan, adli tıp yapılanmasından söz ederken adli tıp yapılanmasının resmi bilirkişilik olduğu vurgusu hepimizin sürekli yıllardır yaptığı bir kurgu.
Resmi bir bilirkişi yapılanması olduğu ve devlete bağlı olarak çalıştığı için de devletin dâhil olduğu kolluk görevlilerinin sorunlu olduğu olaylarda bu kurumun verdiği kararların bugüne kadar hep tartışmalı olduğunu ve devletin refleksi ile iktidarın refleksiyle hareket ettiğine dair algının bizde sürekli olarak pekiştiğini söyleyebiliriz.
Niye böyle diye bakıldığında aslında devlete bağlı yapılanmaların, özerk olmayan yapılanmaların özelliklerinin tüm dünyada benzer olduğunu Türkiye'nin de bu benzerlikten kaçınmadığını ilk başta teslim etmek gerekiyor.
Adli Tıp Kurumu ölüm ve yaşamla ilgili konularda hukuka destek olmak, suç delillerini ortaya çıkartmak, bununla ilgili incelemeler yapmak ve hukukun vereceği kararda onun sağlıklı karar vermesini sağlamak için kendisini tarif eden bir disiplin. Ancak bu disiplin devlet söz konusu olduğunda resmi bilirkişilik yapılanmasıyla bu özelliğini koruyamıyor, bu özelliği taşıyamıyor.
Mücadele
Dünyanın bütün coğrafyalarında resmi bilirkişilik yapılanmalarının bilimin gereklerine, o alanın ihtiyaçlarına yönelik çalışmaları çok sınırlı yaptığını biliyoruz. Ölülerle ilgili çalışmalar konusunda da aslında dünyada adli tıp alanındaki gelişmelere bakınca yalnızca buradaki bilimsel gelişmelerin değil, zorla kaybedilenlerin mezarlarını arayan annelerin, kadınların mücadelesiyle adli tıbbın bir yerlere geldiğini görürüz.
Hatta Minnesota protokolü dediğimiz sürecin de aslında annelerin mücadelesi sonrasında o bölgedeki bilim insanlarının, avukatların, hekimlerin "kaybedilen kişileri nasıl bulabiliriz, bulduğumuz kişilerle ilgili suç delillerini saptayıp sorumlularla ilgili adaletin tesisi yolunda bir çaba gösterebiliriz kaygısı önce o bölgede bağımsız bir adli tıp yapılanması oluşmasına yol açıyor.
Ardından o yapılanma dünyadaki adli tıp alanında çalışan insanların da katkılarıyla 1991yılında arkadaşlarımın söz ettiği Minnesota Protokolü'nün oluşup onun bütün yargısız infazlardan zorla kaybedilen kişilerin mezarlarının saptanması da dâhil olmak üzere suçu ortaya çıkartmak üzere uluslararası bir kılavuz olarak önümüze konuyor.
İlk standart
Bu kılavuz önümüze konmasına karşın, Türkiye’de ancak 1996 yılında işkencede öldürülen bir kişinin otopsisini usulüne uygun yapılıp yapılmadığını değerlendirmek için Şebnem Korur Fincancı ve o rapora imza atan iki hekim tarafından değerlendirilerek Minnesota protokolü ölümlerle ilgili incelemede bir standart olarak işaret ediliyor.
O zamana kadar ölümlerle ilgili standartlarda Minnesota Protokolü'nün herhangi bir şekilde gündelik hayata girmesi söz konusu değil, zaten adli tıp yapılanması da bu tür uluslararası standartları sıklıkla kendi işine gelmediği durumlarda bir kenara itiyor.
Adli tıp yapılanmasını bağımsız teknik bir değerlendirme yapan kurum gibi ele almakta çok doğru değil. Mevcut hukuk sisteminin bir parçası, mevcut yargılama pratiğinin içinde kendi önüne konan hadiselerde sorumluluğunu da aslında devletin sorumluluğuyla birlikte hissettiği ve sorumluluğunu sıklıkla bir suç varsa örtbas etme, bununla ilgili incelemeleri eksik bırakma yoluna giderek de Adli Tıp kendinden beklenen görevleri yerine getiriyor.
Ne yapmalı?
Ancak bağımsız adli tıp uzmanlarının varlığı, üniversitelerin bu konuda mücadele eden yapılanmaların varlığı ve adli tıpla ilgili toplumun hep birlikte çaba göstermesi adli tıp uygulamalarını değiştiren bir süreç.
Bu coğrafyada da adli tıpla ilgili tartışmaları yaparken bunu öncelikle hatırlamak ve bunun üzerinden ne yapabileceğimizi düşünmemizde yarar var.
Adli tıp, Türkiye’de Minnesota protokolünü uygulamanın içine dâhil etme sürecinde eksik kaldığı gibi uzmanlık alanının getirdiği standartları da çok sonra bu alana taşıyıp otopsilerde ve değerlendirme süreçlerinde bir ölüm incelemesini nasıl yapılması gerektiği konusunu geciktirdi.
Çünkü devletin, aslında kamu görevlisinin dâhil olduğu suçlarda veya katliam olarak nitelendirilen belirli kesimleri hedef alan olaylarda ortak bir tavrı var. Suç delillerinin ortadan kaldırmak, kayıtlarla ilgili bir çalışma yürütülecekse bu çalışmaları aksatmak, onlara ulaşılmamasını ve bu yolla hem cenazelere yönelik bir saldırıyı hem de o cenazenin yakınlarını farklı ruhsal travmalarla karşı karşıya kalmasının ve bu zararın, bu travmanın nesiller boyu aktarılmasının da yolunu açıyor.
Ve en önemlisi insanları bu cinayetlerle, bu cinayetlerin ortaya çıkmaması yoluyla da endişeye sevk etmek, onlarda korku yoluyla bir baskı oluşturmanın aracı olarak da hizmet veriyor.
Resmi bilirkişilik
Bugüne kadar tek resmi bilirkişilik yapılanması olarak tanımlanan bir kurumdan incelemeleri belirli standartlarda veya olayların kendisine yüklediği görevleri yerine getirecek bir büyüklükte yapılanma oluşturmasını beklersiniz.
Adli tıp aslında devasa bir yapılanma gibi gözükmekle birlikte ölümle ilgili incelemeler ve araştırmalara bakıldığı zaman özellikle bu coğrafyada zorla kaybedilenlerin sayısının binlerle olduğunu, onun dışında kaybedilen, farklı şekilde gömüldüğü düşünülen insanlarla birlikte bu sayının büyüklüğü düşünüldüğünde, sizin bu insanları bulmak için ona uygun bir yapılanma oluşturmanız, buna ilişkin uluslararası bilimsel standartları kendi yapılanmanıza alarak ona uygun bir model geliştirmeniz gerekir.
İstanbul'a sevk
Bu güne kadar bakıldığı zaman, Adli Tıp'ta bütün cenazeler Türkiye devletinin neresinde olursa olsun zorla kaybedilenin, kimliklendirme konusunda bir sorun teşkil ettiği düşünülüyorsa, devlet ve kamu görevlileriyle ilgili ciddi bir suç iddiası varsa cenazeleri İstanbul’a sevk etmeye çalışıyor.
İstanbul’daki otopsi salonlarının yapısına baktığınız zaman, otopsi salonlarının toplu cenazeleri değerlendirmek, onları korumak, onlarla ilgili insanların rahatça inceleme yapmak için uygun olmadığını biliyoruz.
Çağdaş standartlarda olduğunu söyleyen Adli Tıp Kurumu'nun bu durumda ne yapmasını beklersiniz? Uygun bir hazırlık yapmasını veya bu hazırlığı yapamadığı, yapamayacağı koşullarda da bunu belirtip farklı yerlerde benzer merkezlerin oluşturulmasını ama asıl önemlisi bu alanda var olan adli tıp ana bilim dallarının ve diğer uzman heyetlerin dâhil olmasını sağlayacak öneriler getirmesini beklersiniz.
Minnesota
Bu güne kadar adli tıp kendi tekelini kaybetmek yönünde hiçbir adım atmadı adeta bu tekele, bu güce sahip çıkmak için her türlü çabayı sürdürdü. Ve biz kaybedilen insanların mezarlarını arayan ailelerin desteğine adli tıbbın girmesini isterken, Adli Tıp bu desteği yıllarca söylemiş olmamıza rağmen bugüne kadar bir ölüm incelemesini aslında olay yerinden başlatmadı.
Olay yeri ile ilgili incelemeleri usulüne uygun yapmazsanız, bilimsel standartları kullanmazsanız orada cenazeler ile ilgili incelemeler sırasında iş makineleri greyderler kullanarak o mezarlara, oradaki insanların hem cenazelerine bir saldırıyı gerçekleştirmek hem de suç delillerini yok etmek şeklinde ikili bir çalışmayla orada adalet duygusunu da zayıflatırsanız sizin bir toplumsal barışı gerçekleştirme şansınızın olmadığını görürsünüz.
Ve bu kurum toplumsal barışın gerçekleştirilmesine de engel olacak bir yapıya kavuşur.
Bugün Minnesota Protokolü'nden söz ederken ölümle ilgili incelemelerin aslında zamanında hızlı bir şekilde gerçekleştirilmesini, objektif standartların kullanılmasını ve en önemlisi de açıklığı savunuyoruz.
Bugüne kadar Türkiye'de ölümle ilgili yapılan inceleme ve araştırmalarda az önce arkadaşlarımın da ifade ettiği gibi bağımsız adli tıp uzmanlarının yer alması büyük ölçüde engelleniyor.
Bunu nasıl bu kadar rahat söyleyebiliyorum? Çünkü, süreçler hızlı bir şekilde apar topar bitiriliyor, avukatların ve bağımsız uzmanların yetiştirilmesinin önünde fiziksel engeller oluşturuluyor veya onların varlığında da hukuki birtakım gerekçeler gösterilerek insanların bu süreçler içinde yer almasının önüne geçiliyor.
Olay yerinden başlamak
Kayıtlarla ilgili bir inceleme yapılacaksa aslında onun olay yerinde başlaması gerektiğine ama daha da önemlisi orada ne arandığını, niçin arandığını ve nasıl arandığını bilmek, ona ilişkin bazı kılavuzlar üzerinden ekip ulaştırarak bunu o ekiplerin çalışmasıyla sürdürmek durumundayız.
Bugün bakıldığında Adli Tıp Kurumu'nda uygun bir olay yeri araştırma-inceleme ekibi bulunmamakta, kayıplarla ilgili değerlendirme konusunda var olan birkaç uzmanın da aslında bu tür mezarların açılması sırasında yer alması gerektiğine yönelik çağrılar, talepler hep cevapsız kalmakta.
Siz Adli Tıp olarak zaten baştan itibaren bir mezarın açılmasını uzman kişilerle gerçekleştiremiyorsanız, kurum olarak bu sürece müdahil olmuyorsanız, yapacağınız çalışmaların niteliğini bozan ve bunun ortaya çıkarttığı sorunları bugüne kadar gören bir yapılanma hiç sesini çıkartmıyor ve bunun yine aynı şekilde devam etmesini sağlıyorsa ciddi bir sorumluluk içinde demektir.
Bağımsız uzmanlar
Bugün mezar açmadan başlayarak süreçlere bağımsız uzmanların dâhil edilmesinin yolunu açmak gerekiyor. Türkiye'de ne yazık ki çok sınırlı sayıda mezar açılıyor, bizler de, o da farklı şekillerde insan hakları derneklerinin, insan hakları savunucusu milletvekillerinin, oradaki kayıp yakınlarının baskısıyla çok sınırlı sayıda bu tür değerlendirmelere dâhil edildik.
O değerlendirmeler sırasında bazı müdahalelerimizle sürecin hiç olmazsa daha saygılı ve suç delilinin tespit edileceği, insanların uygun bir şekilde mezardan çıkarılıp defnedilmesinin nasıl yapılacağını gösterme şansı bulduk.
Ama bunları Adli Tıp Kurumu'na gönderdiğinizde incelemelerin standartlara uygun olması ve bu sürecin hızlı bir şekilde gerçekleştirildikten sonra da bir an önce yakınlarıa bilgi verilmesi gerekir.
Çünkü sürenin uzaması bu insanların o tramvayla daha yoğun bir şekilde karşı karşıya kalmaları ve bu süreçlerin ister istemez hem yakınları hem de toplum üzerinde ayrı bir travma ayrı bir endişe kaynağı olması söz konusu.
Yorum-öneri
Adli Tıp ile ilgili değerlendirmelere bakıldığı zaman kısaca aslında şunları söyleyebilirim:
* Koruyucu hekimlik anlamında yapılması gereken çalışmaları hazırlamak, bilgilendirmek ve aslında teknik bir inceleme yaptığını ifade ederken teknik bir inceleme dahi yapma konusunda yetersiz olması bilimsel standartlara uygun davranmaması ve resmi bilirkişilik yapılanması olarak resmi görüşün dışında görüş bildirmeyi adeta kendine zul kabul etmesi en büyük problem.
* Adli Tıp Kurumu özerkleşmediği, devletle ilgili çalışmalarında tek otorite olmaktan vazgeçmediği sürece bu kurumun yapılanmasının -teknik geliştirmeler ve kılavuzları kullanma konusunda müdahalelerle ne kadar zorlarsak zorlayalım- değişmeyeceğini anlamak ve ona göre bir çaba sürdürmek gerekiyor.
* Adli Tıp yapılanması mevcut hukuk sisteminde kendisine biçilen rolü sorgulamayan, o rolün dışına çıkmak istemeyen bir yapılanma. Böyle olduğu için de yarın da adli tıbbın süreçlerde neyi ne kadar kötü yaptığını konuşmaya devam edeceğiz.
Devletin politikaları
Sahici ve samimi anlamda bu süreçlerin adli tıp tarafından da sahiplenilmesini istiyorsak, aslında bu adli tıbbın teknik incelemelerini iyileştirmesinde değil devletin ötekileştirme, düşmanlaştırma politikalarından vazgeçmesi yoluyla olabilecektir.
Cezasızlığın hala çok yaygın olarak kullanıldığı bir sistemde adli tıp yapılanmasının da cezayı pekiştirici bir unsur olması açıktır.
Hasta mahpuslar
Mesela, yıllardır hasta mahpuslarla ilgili Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği engellilik sınıflamasını kullanarak o insanların yalnızca mevcut hastalığı değil bulunduğu koşullar, aldığı sosyal destek çerçevesinde ele alınmasının gerekli olduğunu bilimsel toplantılarda söylememize rağmen, Adli Tıp Kurumu yıllardır hep aynı şekilde karar veriyor.
Bu kararı verirken zaman zamanda toplum için "tehlikelilik" unsurunu dahi dikkate aldığını vurguluyor. Böyle bir yapılanma kılavuzları kullansa da herhangi bir çözüm üretilmesine katkı vermeyecek duygusundayım.
TİHV
Bir adli tıp uzmanı olarak, biz yine de her durumda bağımsız uzmanların varlığını bu alanda kullanılan az önce sevgili Rengin'in (Ergül) de ifade ettiği gibi Minnesota Protokolü, Kızıl Haç’ın önerdiği kılavuzu, Arjantin adli antropoloji ekibinin kılavuzlarını, hatta bunların en son bir toplamını Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) olarak biz de hazırlamıştık.
TİHV’in formlarını kullanarak müdahil olmamızda yarar var. Diğer taraftan da kaybedilenlerle ilgili bir değerlendirme yapacaksak, onlarla ilgili somut bilgileri bir araştırmada uzmanların kaybedilen kişiler ile ilgili değerlendirme yapabilmesini sağlayacak anatomopatolojik özellikler olaya ilişkin özellikleri içerecek formlar şeklinde saklamamız gerekiyor.
Bir mezar yerine gittiğinizde kaybedilen kişinin kim olduğunu, kaç yaşında olduğunu, sağlığında geçirdiği hastalıkları, onun vücudunda bulunan bir protezin varlığını bilmeksizin hatta kaybedildiği sırada üzerindeki giysiler ile ilgili bilgi olmaksızın, ölümlerle ilgili değerlendirmeleri yapmakta sıkıntı yaşıyoruz.
Ben son olarak şunu söyleyebilirim, Adli Tıp mevcut hukuk sisteminde ona itaat etmeye, ona riayet etmeye çalışan bir yapılanmadır.
Bu yapılanmanın bilimsel, uygun ekip ve olanaklara sahip olmasının mümkün olmadığını söyleyebiliriz. Adli tıp bir bilim dalı olarak bağımsız ve özerk olmalıdır, bağımsız ve özerk olmadığı sürece bugün tartıştığımız kararları karşımızda göreceğiz. (ÜB/Lİ/AI/APK/KU)
* 18 Aralık 2021'de webinar olarak gerçekleşen “Adli Tıp Kurumu Çerçevesinde Ölülere Saygı ve Adalet" paneli kayıtlarını Leyla İşbilir yazıya döktü, İnisiyatif'ten Ayhan Işık yayına hazır hale getirdi. Metindeki arabaşlıklamayı bianet yaptı. Manşet görseli ve metin görsellerini Korcan Uğur düzenledi. Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi'ne çalışmayı bianet'te yayımlama imkanı verdikleri için teşekkür ediyoruz. e-posta: [email protected]
Adli Tıp Kurumu Çerçevesinde Ölüye Saygı ve Adalet
Adli Tıp Kurumu nasıl, nasıl olmalı?/ Prof. Dr. Ümit Biçer
Yaşam Hakkı ihlali soruşturmaları ilgili yasaları ihlal ediyor/ Rengin Ergül
30 yıldır kemiklerimizi bir mezara koyamadık/ Adnan Orhan
"Ölüye saygı ve adalet"te Adli Tıp/ Eren Keskin