Bir iktidarı beğenmek mecburiyetinde asla değiliz ama demokrasiyi savunduğumuzu söylüyorsak, kendimize “demokrat” diyorsak, iktidarın gayrimeşru yollarla alaşağı edilmesi girişimini takbih etmek durumundayız.
İktidar, meşru sınırların dışına çıkarsa onu eleştiririz, sokağa çıkıp onu protesto ederiz, sandığa gider tepkimizi gösteririz, demokratik haklarımızı kullanırız.
İktidar, bizim bu haklarımızı kısıtlamak için her türlü baskıya yönelse bile darbe en kötüsüdür.
Biz, kışlasını terk edip tankıyla kente inen, insanların üzerine yaylım ateşi açan, Meclis’e bomba atan, medya kuruluşlarına baskınlar yapan, TRT'yi basıp silah zoruyla bildiri okutan, köprüleri, hava alanlarını kapatıp hayatı felç eden darbecileri savunamayız.
Öte yandan, devlet içerisine yuvalanmış kirli bir yapıyı temizlerken, bunun bir "cadı avı"na dönüşmesini de doğru ve sağlıklı bulamayız. Suçsuzların suçlularla aynı kefeye konduğu bir tablo karşısında, sevinç naraları atamayız.
Zira biz "Adaletsizliği, adaletle yıkmak gerekir" diyen Mahatma Gandhi'nin üvey çocuklarıyız.
Gazeteci/yazarlara ters kelepçe takılmasını hoş bulmayız, adı geçen örgütle hiçbir bağı olmayan gazeteci/yazarların tevkif edilmelerini endişe verici buluruz.
Darbecilerin tankının önüne yatan cesur insanları alkışlarız. Meydanlarda tutulan "demokrasi nöbetlerini" saygıdeğer buluruz, yalnız bu eylemlerde linçe kalkışanlara saygı duyamayız.
Şiddete karşıyız biz. Zira biz, Gezi çocuklarıyız... Bu ülkenin tarihinin en barışçıl eylemini gerçekleştirip tüm dünyada yankı uyandıran, iyi kalpli çocuklarız.
Hukuku yok sayan asker de olsa, sivil de olsa, hepsinin karşısında dikilmekten gurur duyarız.
Darbelerin "iyi" ve "kötü" diye sınıflandırılmasını sorunlu buluruz... Tüm darbeler, temiz yüzlü hayata "kötülük" kusar bizim nazarımızda.
Devlet kadrolarında, bir sınıfa ya da cemaate mensup kişilerin öncelik sahibi olmasını, deyim yerindeyse devletin bir kesime "her istediğini vermesini", evvelden de eleştirmiştik, şimdi de eleştiriyoruz, yarın da eleştireceğiz. Zira biz devletin tüm topluma eşit ve adil yaklaşmasını savunanlardanız.
Siyasi partilerin tek vücut olup, darbe karşıtı bir fotoğraf vermeleri, epeydir özlemini duyduğumuz büyük bir gelişmedir. Bu fotoğraf, ülkedeki kutuplaşmanın yumuşaması ve siyasette uzlaşı kültürünün oluşması açısından hayra alamettir...
Bu ülke, 27 Mayıs'la darbe kurdelesini kesti, 12 Mart'ı yaşadı, 12 Eylül'ü, 28 Şubat'ı...
Her biri sıkıntılarımızı derinleştirdi, demokrasimizi geriletti, acılarımızı artırdı, bizi onlarca yıl geriye attı ve medeni dünyadan soyutlayıp yalnızlaştırdı.
Tüm bu can yakıcı tecrübelerden lüzumlu dersleri çıkar(a)madığımız için, "FaceTime" çağında, 15 Temmuz askeri darbe girişimini yaşadık.
15 Temmuz'dan ders çıkarırsak, bu girdaptan kurtulup, "demokrasi" düzlüğüne çıkarız. Bir umut... (SA/EKN)