Yaralı bir ülkeyiz...
İnsanlarımız yaralı...
Kime sorulsa "bin ah işit" durumları...
Herkesin bir yerinde kanayan, acıyan, acıtan bir yasası var.
Bu ülkenin doğusundakiler, kentlerin "varoş"larındakiler, yaşamın "kenar"larındakiler daha çok yaralı...
Daha dün ortak yaralarımızdan birisinden söz ettik...
Onun gibi onlarcasının adı sayıldı, onu anarken..
Adı sayılamayacak kadar "çok"larının içinden...
Cezaevleri bu yaraların, bu acıların en başta gelen nedenlerinden ve kaynakları arasında...
Bir grup insan yaklaşık dört yıldır bunların "en çok acıtan"ıyla ilgili çalışıyoruz.
Adına "zindan" denilen bir yer, "ancak ölün çıkar buradan" denilen yerlerden birisi: "Diyarbakır Cezaevi"
1980-84 arasında bu "zindan"da kaldığı için "yara"lanan beş-altı bin insandan yaklaşık beş yüzüyle görüştük bu dört yıl boyunca. Onların tanıklıklarını dinledik. Dinlerken de onların yaralarını sarmaya, "iyi"leştirmeye çalıştık.
Sonra 25-26 Eylül'de hepimizin bu gerçekle yüzleşmesini sağlamak için orada, o zindanın olduğu yerde, orada kalanlarla, yakınlarıyla, sevenleriyle birlikte bir "sempozyum" düzenledik.
Bu gerçekle "toplumsal yüzleşme"ye yönelik bir çağrıda ve katkıda bulunduk.
Sonraki hafta içinde buraya katılan beşyüze yakın "acılı" insanla yüzleşmenin bir parçası olan adaleti sağlayacak bir başvuruda bulunduk. Bu acının iyileşmesi için, yenilerinin açılmaması için "suç duyurusu"nda bulunduk.
12 Eylül 2010'da yapılan anayasa değişikliği ile "yolu açıldığı" söylenen "12 Eylül Adaleti"nin gerçekleşmesi için yapıldı bu başvuru.
Ama geçen yaklaşık "dört aylık" süre içinde, bir yanıt alınamadı. Bir ilerleme sağlanamadı.
"Adalet"teki yaraları "hekimler" saramaz...
Hekimler tek başlarına iyileştiremez, devlet adına ve eliyle açılan yaraları...
Asli görevleri de değil aslında; her ne kadar duyarlı olanları yıllardır bu konuda da çaba sarf etseler de... Yol gösterebilirler, görünür hale getirebilirler, etkilerini sonuçlarını gösterebilirler.
Bu yaraları yalnız "adalet" iyileştirebilir. Çünkü "adalet" o yaraların kanadığı yere, "vicdan"lara hitap eder. Adalet bunun için vardır zaten. "İlahi" olana bırakmadan "vicdan"lardaki yaraları iyileştirmek, şefkatli kollarıyla sarıp sarmalamak, bu yaraları açanları da "kılıcıyla" hizaya getirmek, yeni yaraların oluşmasını önlemek için vardır.
Vicdan yaralarının iyileşmesi, bedendeki yaralardan daha çok zaman alır; bu doğrudur. Ama adaletin bu yaralarla ilgili olarak bir başka işlevi daha vardır: Onun yaklaşımı, tutumu, kararı, kararlılığı açılacak ve açılmak üzere olan "yeni yaraları" önleyebilir.
Yeni yaraların açılmaması da en azından eski yaraların iyileşmesine katkıda bulunur.
Tüm bunlara karşın "adalet" henüz beklenen bu "adım atmadı"...
Gerçekleri yapabildiğimiz kadar araştırdık, ortaya koyduk, görünür kıldık ama henüz toplumsal olarak yüzleşemedik.
Şimdi Ankara'ya geldik
Bu yüzden Diyarbakır'dan kalkıp bu kez Ankara'ya geldik:
"Yaralı olanlar ve yaraları ortaya koyanlar birlikte."
22 Ocak'ta Ankara'da dört ay önce Diyarbakır'da yapılan toplantının bir benzerini gerçekleştireceğiz.
Çalışmayı yapan bizler bulduklarımızı, çıkardığımız sonuçları sergileyecek, bilimin ışığında yapılması gerekenleri ortaya koyacağız. O dönemde yaralanıp, yaraları halen "iyileşmemiş" olanlar bunu bir kez daha canlı canlı ortaya koyacaklar, gereksinimlerini belirtik ve "adalet" taleplerini yineleyecekler.
Aslında o dönemde orada açılan yaralardan sadece elleriyle o yaraları açanlar sorumlu değil. O dönemde yaşayan ve bu yaralar açılırken "bir şey yapma olanak ve olasılığına sahip" olan herkes bu yaralardan sorumlu. Bu sorumluluk şimdiye kadar bu olanağa sahip olanlar açısından da sürüyor.
İşte o yüzden biraz da Ankara'da yineliyoruz bunları:
"Diyarbakır uzak" diyenlere biraz daha yaklaşmak, onlara ulaşmayı, onların bizlere ulaşmasını kolaylaştırmak için Ankara'da buluşuyoruz bu kez.
Çağrı
"Ey adaletin gerçekleşmesine katkıda bulunacak konumda olanlar!"
Adalet aygıtının bu konuyla ilgili kurumları ve her düzeydeki yetkilileri, görevlileri, sorumluları, sizlere sesleniyorum:
"22 Ocak" günü yani bugün sizler de aramızda olun. En azından doğrudan ve kendi gözlerinizle görün. Sizin için yalnızca dosyalarda, belgelerde, evraklarda "madde"leşen, bir gerçeği bu kez canlı insanların "maddi" varlıklarında görmeye çalışın. O zaman adaletin vicdanla olan bağını çok daha yakından duyumsayabilirsiniz.
Kim bilir belki yapacağınız ama bugüne kadar yapmadığınız bir şeyler vardır ve onlar aklınıza gelir, ya da onların yapılmasının gerekli veya zamanının gelmiş olduğunu düşünür ve 24 Ocak'ta işe koyulursunuz.
Bilesiniz ki en büyük destekçiniz yine bu gün orada olanlar, bizler, yaraları hâlâ kanayanlar olacak...
Hep birlikte "iyileşmek" ve "iyileştirmek" için bunu istiyoruz.
Hep birlikte "iyileşmek" ve "iyileştirmek" istiyoruz...(MS/BB)