Türkiye yakın tarihinde siyasi ortamın gerginleştiği ve hatta yerini düpedüz darbe rejimlerine bıraktığı dönemlerde, baskıları doğrudan teninde hisseden kesimlerin başında avukatlar geldi. Savunmasına giriştikleri davaların siyasi içeriğine bağlı olarak sık sık hedef tahtasına oturtuldular, türlü yasaklamalarla meslekten men edildiler hatta müvekkilleriyle birlikte hapishane koğuşlarını paylaştılar.
Bugünün, adı “demokrasi” olan düzenindeyse özellikle Olağanüstü Hal (OHAL) uygulamasının ilanıyla birlikte avukatların, halen tutuklu bulunan meslektaşları için başlattıkları nöbetlere kolluk kuvvetlerin saldırılarıyla başlayan süreç, adliyelerden dışarı atılmaları, darp edilmeleri ve bizatihi avukatlık görevlerini yapmalarının suç sayılmasına kadar ilerledi. Konunun siyasi davalara bakan avukatlardan çıkıp, Avukat Suat Eren’in 27 Nisan’da adli bir davanın duruşması esnasında duruşma salonundan karga tulumba atılmasına dek varması avukatlara dönük hak ihlal ve gasplarının ne kadar ‘sıradanlaştığı’nı gözler önüne serdi.
Peki, avukatlara yönelik hak ihlalleri sadece bir meslek grubuna ilişkin keyfi uygulamalar şeklinde açıklanabilir mi? Öyle ya, bahsi geçen savunma hakkı. İnsanın en temel haklarına saldırıldığında birilerinin çıkıp sizi savunabilmesi hakkı. Bizim hakkımız…
İşte tam bu noktadan hareketle "Avukatlar Savunma Hakkı İhlallerini Anlatıyor" başlığıyla 22-27 Mayıs tariheri arasında bianet'te yayınlanan yazı dizisi için görüştüğüm farklı yaşlardan, cinsiyetlerden, örgütlenmelerden avukatlar, karşılaştıkları vakalardan hareketle, bizim hakkımızı savunmanın bugünlerde ne anlama ve ne bedele denk geldiğini paylaştı.
Her birinden ayrı ayrı çok şey öğrendim. “Rejim otoriter olduğunda bununla orantılı olarak savunma hep irtifa kaybeder, etkisiz hale gelir. Avukatlık hukuk devletlerinde söz konusudur” diyen Ergin Cinmen, aslında sorunun özünü ifade ediyordu.
Yine “OHAL ile münferit olması gereken durumları sistematik ve olağan hale getirdiler” diyen Şule Recepoğlu da akla ziyan uygulamaların nasıl günlük hayatımızın parçası kılındığını özetliyordu bir cümleyle. Kişi hak ve özgürlükleri, kerameti kendinden menkul bir kamu düzeni uğruna ortadan kaldırılmaya yeltenilirken, savunmanın giderek yargılama faaliyetinin dışında konumlandırıldığını anlatıyordu Barkın Timtik.
“Avukatlar yargının sürekli muhalefet şerhleridir” diyen Fikret İlkiz ise, mesleğin doğası gereği taşıdığı ve iktidar odaklarını her daim tedirgin eden gücünün altını çiziyordu. “Adliyelerde avukatın kolunu bacağını kıran, vatandaşı yargısız infazla imha eder. Bu nedenle bütün toplumun avukatlara sahip çıkması gerekir” diyen Hülya Gülbahar da aslında bu yazı dizisinin çıkış noktasına; ‘bizim hakkımız’a işaret ediyordu.
Avukatlarla görüşmelerden ortaya çıkan somut gerçek OHAL’den sonra keyfi tutumların ve savunmaya yönelik baskıların ciddi oranda arttığı oldu. O kadar ki, şu an için aslında adil yargılanma hakkından söz etmek mümkün değil. Çünkü bütün hak, ödev ve yasaklamaların temeli olan anayasal zemin ayağımızın altından kaydığında, ortada hak arayacak bir düzlem de kalmıyor.
Ayağımın çok sık düşmek zorunda kaldığı adliyelerde davaları izlerken gözüm sık sık mahkeme heyetinin arkasında koca harflerle yer alan ‘Adalet Mülkün Temelidir’ sözüne kayardı. O mülk, kişisel kavgalarımıza da bir anlam katan varoluşsal mücadele zeminimiz olduğu kadar vatandaşlık üzerinden bağlı bulunduğumuz devletle aramızdaki akdin ta kendisi.
Avukat Ramazan Demir’in tutuklu yargılandığı davanın bir duruşması sırasında, ısrarla mikrofona değil boşluğa konuşan bir hakimin ne dediğini anlamaya çalışırken arkadaki o yazıyı ‘Adalet Mümkün Temennidir’ diye okumuştum. Akıl sağlığımıza bu denli kastedilirken insan zihni böyle oyunlar oynayabiliyor.
Avukatlarla bu görüşmeleri yaparken kulağıma hep bu söz çalındı. Zira bugünlerde adalet sadece bir temenni. Ama işte o arada kalan ‘mümkün’, bütün bu görüştüğüm insanların ömürlük çabasıdır. Bizim hakkımızın sığdığı sözcüktür. Ve her şeye rağmen devam etme gerekçemizdir.
O mümkünü gerçek kılmak üzere… (TP/EKN)
AVUKATLAR SAVUNMA HAKKI İHLALLERİNİ ANLATIYOR
Avukatlar Savunma Hakkı İhlallerini Anlattı - Tansu Pişkin
1- Suat Eren: "Tıpış Tıpış Çıkmayacağımı Söyledim, Omuzlarında Taşıdılar"
2- Ergin Cinmen: "Cezaevine Gittiğimde Avukatlıktan Ziyade Terapi Yapıyorum"
3- Şule Recepoğlu: “Savunmanın Suç Olmadığını Söylememe Bile İzin Verilmedi"
4- Barkın Timtik: “Hukuksuzluğa Çağrı, Kanunsuzluk Yönünde Telkin Var”
5- Diren Cevahir Şen: "Savcı İddianamede Benim İçin 'Avukat Olduğunu İddia Eden Kişi' Demiş"
6- Fikret İlkiz: “Kendi Gücüne İnanan Bir Savunma Makamına İhtiyaç Var”
7- Hülya Gülbahar: "Avukata Yapılan Halka Yapılandır"