"Gözaltında kayıp olaylarını her duyduğumda nedense aklıma ilk gelen hep Fikri Özgen oluyor.
Yıllar önceydi. İHD'de otururken Mefair Özgen isimli bir kişinin polis tarafından vurulduğu ve ağır yaralı olarak Çapa Tıp Fakültesi'ne kaldırıldığı haberi geldi. Her zamanki gibi Ayşe Zarakolu'yla beraber koşa koşa Çapa'ya gittik. Mefair Özgen çok ağır yaralı olmasına rağmen sedyede bekletiliyordu. Askerler doktorların onunla ilgilenmesini engellemeye çalışıyordu. Devreye girdik ve Özgen ameliyata alındı. Daha sonra yoğun bakıma götürüldü. Bu arada babası Fikri Özgen Diyarbakır'dan gelmişti.
Yıllardır görmediği oğlu Mefair'i son bir kez görmek istiyordu. Ancak hastanedeki komutan kesinlikle görmesine izin vermiyordu. Sonunda Bayrampaşa cezaevi komutanından zorla görüş izni aldık. Yanımıza bir albay verildi. Mefair'in ablası, Fikri amca, ben ve albay yoğun bakıma girdik.
Fikri amca oğlunu o halde görünce ağlamaya başladı. Ezik bir duruşu vardı. Mefair Kürtçe bir şeyler söyledi. Birdenbire Fikri amcanın dimdik durmaya başladığını gördüm. Ablasına sordum, ne dedi, diye. Şöyle demişti Mefair: Sömürgecilerin önünde başın eğik durma. Ertesi gün Mefair öldü, cenazeyi almaya Adli Tıp'ın önüne gittiğimizde Fikri Özgen'i yine dimdik dururken gördüm.
Onlar Diyarbakır'a döndüler ve bir süre sonra Fikri amcanın gözaltına alındığını öğrendik. Ve aradan yıllar geçti. Hâlâ ondan bir haber yok, kayıp."
İnsan hakları savunucusu, avukat Eren Keskin, Yakınlarını Kaybedenler Derneği'nin (YAKAY-DER) derlediği Sımsıcaktı Elleri kitabının önsözünde bu hikayeyi anlatıyor.
Yakınları kaybedilen ailelerin, İHD'nin verdiği bilgiler ve gazetelerden derlenen olayları kapsayan kitapta 1990 öncesinden başlayarak bugüne kadar kaybedilen insanlarla ilgili olaylar aktarılıyor.
Kitapta, "faili meçhul" olarak öldürülen, gözaltına alındıktan sonra bir daha kendisinden haber alınamayan onlarca isim var.
Birlik, Turgut ve diğerleri...
Kürt sorununa bağlı olarak çatışmaların yoğunlaştığı 1992-1996 yılları listenin en kabarık olduğu zaman.
Kitabın rast gele çevrilen bir sayfasında 1969 Bitlis doğumlu Kemal Birlik var. "PKK'ye yardım ve yataklık" suçundan cezaevine konulan Birlik, 1995'te tahliye olduğunda onu karşılamaya gelen akrabalarıyla birlikte kayboluyor. Bir daha hiçbirinden haber alınamıyor.
Ya da 1955 Şırnak doğumlu Süleyman Turgut. 14 Ağustos 1994'te gözaltına alınır. Aynı gün kurşunlanmış cesedi çobanlar tarafından bulunur.
İsimler böyle gidiyor. Hemen tüm olayların ortak noktasıysa faillerin bulunamaması, yargılanmaması, cezalandırılmaması.
Kayıplar Haftası
İnsan Hakları Derneği (İHD) 1995'te 17-31 Mayıs tarihlerini Kayıplar Haftası ilan etti. Bu yıl da geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi bir dizi etkinlik düzenleniyor.
Uluslararası Kayıplara Karşı Komite (ICAD) ve YAKAY-DER bugün Sultanahmet Adliyesi önünde bir açıklama yaparak suç duyurusunda bulundu.
Cumartesi günü de hem Galatasaray Lisesi önünde, hem de İHD İstanbul Şubesi önünde oturma eylemi yapılacak.
İHD, hafta dolayısıyla yaptığı açıklamada kayıplar karşısında suskun kalma utancından kurtulmanın "kararlı, etkin bir araştırma ve soruşturma mekanizmasının acilen oluşturulup suçluların açığa çıkartılıp, yargılanmalarına bağlı" olduğunu ifade etti; "görev hepimizindir" diyor. (EÜ/GG)
* Sımsıcaktı Elleri, Yakay-Der, Aram Yayıncılık, Mart 2008, İstanbul, 352 sayfa