Bazı dönemler, bazı unutulmuş yerlerde, bazı olaylar haber olur hasbelkader. Sonra da çoğunlukla unutulur, akıbeti meçhul olur.
Bu görünmezlik zırhını en son üzerinden atabilen şehrimiz Van oldu. Van, bilindiği gibi haber merkezlerine en uzak kentlerimizden birisi. Vanlılar her şeyden haberli yaşasalar da, Türkiye'nin gören kısmı genelde kendilerinden habersiz yaşar. Bu durum, son 10 günde talihsiz iki olay nedeniyle istisnai bir hal aldı. Van, haber oldu. Olaylardan birincisi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın'ın YÖK'ün bile kuşkulandığı bir soruşturma sonunda tutuklanması. İkinci olay ise, Van Başsavcısı Kemal Kaçan'ın, Van Bölge Barosu avukatlarını terörist olmakla itham etmesi.
Birinci olay, yeterince ilgi buldu basında ve kamuoyunda. Hâlâ tartışılmakta ve daha da tartışılmaya devam edecek. İkinci olay ise, en az birincisi kadar vahim olmakla birlikte es ve pas geçildi.
Prof. Dr. Yücel Aşkın'ın tutuklanması ve hakkında yürütülen soruşturmanın hukuka aykırı yanları yeterince tartışıldı ve daha da tartışılmaya devam edecek.
Van Bölge Barosu avukatlarının başına gelen ise pek tartışılmadı. Ben birinci olayı geçip, ikinci olayla ilgili düşüncelerimi dile getirmek isterim.
Van Bölge Barosu Başkanı ve üyelerinden edindiğim bilgilere göre; stajı yeni bitmiş bir avukat Van adliye binasına girerken kapıdaki polis memuru tarafından aranmak istenir. Avukat, avukatlık yasasında düzenlenen "ağır cezayı gerektiren suçüstü hali dışında avukatın üstünün aranamayacağı" hükmünü hatırlatarak, aramaya itiraz eder. Fakat, kolluk katında itiraz pek makbul karşılanmaz. Bunun üzerine, avukatlık yasasına aykırı şekilde aranan avukat, Başsavcı Bey'in katına çıkar. Zira, kendisi de hukukçudur ve suç oluşturan her türlü hak ihlalini hukuka uygun şekilde soruşturmak zorundadır. Aynı zamanda da, adliye binasının en yetkili idari sorumlusudur.
Avukat, Başsavcı'ya meramını iletir. Bu durumda olağan koşullarda yapılması beklenen şey, Başsavcı Bey'in yeni TCK'nin usulsüz aramayı düzenleyen maddesi uyarınca bir soruşturma açması ve adliye binasının idari sorumlusu olarak da mağdur edilen avukattan özür dilemesidir. Fakat durum böyle olmaz. Başsavcı Bey, bütün hukuk kurallarını ve hukuk devleti söylemini bir çırpıda atar ve usulsüz aranan avukata, "Siz PKK'lisiniz" deyiverir.
Mağdur avukat, katmerli mağdur olarak Başsavcı Bey'in odasından ayrılarak Baro'ya gider. Durumu anlatır. Baro Başkanı, Yönetim Kurulu Üyeleri ve bazı avukatlar, 'bu mene bir iştir savcı bey, böyle de denmez ki, bu yanlış sözü düzeltin lütfen' demek için toplanıp başsavcıya giderler. Avukatlık Yasasına göre, protokolde eşit olduğu Baro Başkanı ve beraberindeki heyeti karşısında gören Başsavcı Bey, çıtayı yükseltir. Her türlü hukuk kuralına bir çırpıda yok sayarak "Van Barosu avukatlarının yarısından çoğu PKK'lidir. Buraya gelmeden önce de böyle düşünüyordum, burada da böyle düşünüyorum, buradan gittikten sonra da böyle düşüneceğim" deyiverir. Geri adım atmak şöyle dursun, yargısını daha genelleştirir ve yaygınlaştırır.
Van Bölge Barosu bunun üzerine basın açıklaması yapar, yetkili ve etkili yerlere başvurur. Türkiye Barolar Birliği Başkanı Baro Başkanları ile Van'a gider, olayı kınar, disiplin ve ceza soruşturması için başvurularda bulunur. Fakat, görünen o ki sonuçta pek bir şey elde edilemez. Başsavcı hâlâ yerinde ve hâlâ başsavcı. Zira, Türkiye'de yargı bağımsızdır.
Başsavcı Kemal Kaçan'ın açıklaması en azından şu hususlarda hukuka aykırıdır:
* Suç ihbarı (haksız arama) konusunda işlem yapmaması, yani bir soruşturma açmamış olması görevin kötüye kullanılması niteliğindedir.
* Bir baroyu ve üyesi avukatları yasadışı örgüt üyesi olarak nitelemesi adliyeye karşı suçlar başlığı altında düzenlenen iftira suçunu oluşturmaktadır. Eğer, bu beyanı konusunda delili var da soruşturma ve dava açmıyorsa o zaman da görevi ihmal suçu işlemektedir.
* Savcılık da yargının unsurlarından birisi olup, yasalar gereğince adil yargılanma hakkına uygun şekilde davranmak ve işlem tesis etmek zorundadır. Başsavcı bu beyanı ile, kendi sorumluluk sahasında yürütülen ismini zikrettiği örgüte dair soruşturmaları başından itibaren yanlı ve adil yargılanma hakkına aykırı soruşturacağının ipucunu vermiştir. Bu konumda olan herkes adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine dair kuvvetli bir kanıt elde etmiştir. Savcılar ve hakimler, zanlılar ve suçlar konusunda ayrım yapamazlar. Hukuku ve yasaları herkese eşit ve tarafsız bir tutumla uygulamak zorundadırlar.
* Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı, hukuktan da bağımsız olunduğu anlamına gelmemektedir. Bağımsızlık ve tarafsızlık, yargıç ve savcıların hukuka aykırı davranışlarının koruma kalkanı olamaz. Yargıç ve savcı dokunulmazlığı, bu meslek mensuplarının şahıslarına verilmiş bir ayrıcalık olmayıp, vatandaşların adil yargılanmasının gereğidir ve koruma yargıyla sorunu olanlara karşı ön yargının kalkanı olamaz.
Van Başsavcısı Kemal Kaçan'ın, Van Bölge Barosuna ve üyesi avukatlara yönelik bu beyan ve davranışlarını birlikte değerlendirip, başsavcının hâlâ yerinde durduğunu gördükten sonra, varın düşünün, Türkiye'de yargı gerçekten bağımsız ve tarafsız mıdır?
Yargı Bağımsızlığı söz konusu olunca, hele de bunu Adalet Bakanlığı mensupları, hükümet ve bazı yargı mensupları söyleyince pek bir rahatsız olmaktayım.
Bir kere, Türkiye'de yargı bağımsız değildir. En alasından hükümetlere ve devletin derin siyasetine bağlıdır.
İkincisi, Türkiye'de yargı siyaset üstü filan değildir. Bir siyasal figürdür ve devletin siyasetine bağlıdır. Özellikle sistem muhaliflerine karşı adil olmak, en azından varolan yasal duruma uygun davranmak konusunda bile isteksizdir.
Dileriz bu sefer, hukuka aykırı davranan ve potansiyel olarak adil yargılanma hakkını ihlal ve tehdit eden başsavcı hakkında gereği yapılır. Dileriz bu defa kol yenden aşağı düşer. Olur mu; belki olur. Bekleyip, göreceğiz. (AK/TK)