Model ülke teranesinin sürdüğü ülkede işlemediğim cinayetlerin faili haline getirildiğim için tam 33 yıldır adalet arıyorum.
Hakkında ceza verilmesine yer olmadığı kararı olduğu halde bu mahkeme kararı uygulamadığı için adalet arıyorum.
Hakkımda verilen ceza bütün sonuçlarıyla kaldırıldığı halde, adli sicilden de çıkarmış olmasına rağmen mahkeme kararı uygulanmadığı için adalet arıyorum.
Ve uygulanmayan mahkeme kararlarını uygulayacak Adalet Bakanı arıyorum.
Bu mahkeme kararlarını uygulamayan sorumlular hakkında işlem yapabilecek bir Adalet Bakanı arıyorum.
Hatalı infaz uygulayarak keyfi cezalandırma yoluna giden savcı ve hakimler hakkında işlem yapacak Adalet Bakanı arıyorum.
Ne yazık ki, adalet dediğimde, karşıma 17 bin faili meçhul cinayetler çıkıyor. Öldürülüp de uzuvları kesilmiş insan görüntülerinin üzerinde askerin ayakları durur! Oradan, askerin, polisin öldürdükleri insanlar üzerinde, haz görüntüleri yansır. Yakılan köyle, boşaltılan köyle karşıma çıkar. Devlet güçlerince kaçırılıp öldürülen Ayten Öztürk'ün babasının çaresizliği ve gözyaşları Meclis İnsan Hakları Komisyonu önünde karşıma çıkar. İdamlar, işkenceler, günlük yaşamın doğal hali gibi uygulanır. Daha 17'sinde iken devlet iftirasına uğrayan Erdal Eren yaşı büyütülerek bu devlet tarafından idama götürülür. İdamlar, toplu mezarların bol olduğu bir ülkede Tahir Canan adalet arar.
Nasıl ki Fransa adaleti Dreyfus davasıyla ağır yaralar almış ise Türkiye adaleti de, umut ediyorum ki, Tahir Canan davasıyla yara almaktan kurtulamayacak. Tıpkı, 17 bin faili meçhul gibi, idamlar gibi, toplu mezarlar gibi, köy yakma-boşaltma gibi, Türk hukuk sistemi Tahir Canan davası vb. davalar nedeniyle hep sorgulanacak! Bu halk, bugün olmasa da yarın, mutlaka bu zalimlerden hesabını soracak. Çünkü bu dava artık Tahir Canan davası olmanın çok ötesine geçti, halkın, kamunun davası haline geldi. Yani 17 bin faili meçhul yaşandığı bir ülkede Tahir Canan da adalet arıyor!
Ya diğerleri ne arıyor? Çözüm sadece Tahir Canan davası için değil, bütünseldir. 2011 Aralık ayında ekranlara yansıyan Fevziye Cengiz vakası Türk hukuk sisteminin nasıl işlediğinin bütünselliğini çizer. Bu vakadan bakarak dünden bugüne uygulanan sistemin nasıl çalıştığı yargısına ulaşılacaktır.
İşkence yapanı değil de işkenceye maruz kalan insanı cezalandıran bir hukuk sistemi. N Ç. davasında, tecavüzcüye değil de, tecavüze uğrayana ceza kesildiğini gördük. Sistem baştan sona çürümüş, kokuşmuş olduğu için koruma güdüsü öne çıkıyor. Diğer yandan da derin devletin kirli, pis ilişkileri ortaya saçılıyor. Devlet adına işlenen cinayetlerin elemanları ben yapmadım o yaptı diyerek birbirlerini suçluyorlar. Yine de devletin pis ilişkilerini koruyacak "murtazalar" eksikte olmuyor.
Bireyden devleti koruma mantığı dünden bugüne sürüp gidiyor. Dersim'de özür diler gibi yapsalar da Kazan Vadisi'nde aynı şekilde kıyım yapmaktan da geri durmuyorlar. Kıyımlarına kılıf bulmakta çok mahir davranıyorlar. Tıpkı, komşularla sıfır sorun sloganı atarken bir anda savaş sloganı attıkları gibi; yivi, serti belirsiz, bel kemiği olmayan yanar-döner politikalarla, halkın başını döndürüyorlar. Bu, iç politikada da böyle, demokratikleşir gibi gözüküp ama demokratikleşmeme esas alınıyor. Yasaların çıkarılması da, uygulanması da, aynı şekilde, yapıyor gibi yapıp ama yapmamak üzerine kurulu. Aynı yasa maddesi ile her hakim farklı kararlara imza atıyor.
Hukuk birliği sağlaması gereken Adalet Bakanlığı hukuk birliğini sağlamak için harekete geçmiyor. "mahkemenin takdirine nazaran Kartal 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2011/397 0.iş kararı aleyhine bozma yoluna gidilmemiştir."diyor. Bir başka kararın da "mahkemenin takdiri hakkında kanun yararına bozma yoluna gidilmemiş" diyebiliyor. Bu kadar zıt kararlar arasında Tahir Canan hukuk mücadelesi yürütülüyor. Hukuk arayışına devam ediyor... Böyle bir yargısal süreçte sonuç almaktan umutlumuyum? Hayır. Sadece umudumu belirleyen kamuoyunun baskısıdır. Kamunun toplu baskısı mahkeme kararlarının gereğini yapmaya yönlendirebilir. Halk lehine mahkemeleri çalıştırabileceği inancındayım.
Sonuç olarak: adalet arayışını hep birlikte sürdürmeye devam edelim. Adalet arayışı, adalet yürüyüşü bireyin sorunu olduğu kadar toplumun sorunu olduğu gerçeğini unutmayalım. Bu davanın görünürdeki yanı Tahir Canan davası olsa da işin aslı toplumsal adalet arayışıdır. Hukukta demokratikleşme meclisidir. Hukukun çalıştırılmasıdır. Bunu unutmayalım... (ÇT)