Son bir kaç haftadır gazetelerde Adalar'ın Koruma Amaçlı İmar Planları hakkında “Adaların İdam Fermanı” gibi başlıklarla alarm zilleri çalan haberler yayınlanmaya başladı.
Koruma Kurulu kararı ile 1984’te SİT Alanı ilan edilmiş bulunan Adalar'ın 2011’de yürürlüğe giren 1:5000 ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı ardından 1:1000 ölçekli Adalar Koruma Amaçlı Uygulama İmar Planı Adalar Belediyesi tarafından 2015’te tamamlanarak Büyükşehir Belediye Meclisi’ne iletildi.
Meclis, planı 13.10.2016 tarih ve 1726 sayılı kararı ile tadilen uygun buldu ve İstanbul V Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’na yolladı.
İşte haberlere konu olan bu 1:1000 ölçekli plan, kurulda yaklaşık 9 aydır incelemede. Gerek 1:5000 gerekse de 1:1000 Planları hazırlık süreçlerinde sivil toplumun katılımı sağlanamamıştı. 1:1000 ölçekli planla ilgili, mevzuat gereği yapıldığı hissedilen iki plan hazırlığı ‘katılım’ toplantısında da (22.01.2014 ve 26.11.2015 tarihlerinde) plan yaklaşımı ile ilgili fazla bilgi edinilememişti.
Adalı sivil toplum kuruluşları ne zamandır 1:1000 ölçekli planın erişime açılması ve koruma vizyonu tartışmasına sivil toplumun da bir paydaş olarak dahil edilmesini istiyorduysa da bu başarılamadı. Tipik bir imar planı hazırlık süreci gibi, koruma planı vizyonu oluşum sürecinde sivil toplum paydaş olarak yerini alamadı. Halihazırda, 1:1000 ölçekli planla ilgili resmi kanallardan erişmek mümkün değil. Sadece 1:5000 ölçekli plana, 2016 tarihli İBB İmar ve Bayındırlık Komisyonu Raporu ve 1726 sayılı İBB Meclis Kararına dayanarak bir fikir edinmek mümkün.
Bir de gazeteci Ömer Erbil’e sorulabilir, zira Adalar Belediye İlçe Başkanı Atilla Aytaç televizyonda yaptığı açıklamada plan notlarını yaptığı haberlerin ertesinde Erbil’e ilettiğini ilan etti. Felaket feryatları atan gazete manşetleri şimdiye kadar bu konuda suskun kalan Adalar İlçe Belediyesi’ni biraz sarsmış olacak ki, 23 Ağustos günü resmi sitesine 1:1000 planı ile ilgili bir açıklama koyarak gazete haberlerindeki iddiaları ele aldı.
Bütün bunlara rağmen, Adalı sivil toplum başladığı noktadan çok da ilerde değil; 1:1000 Planın erişime açılması ve sivil toplumun bir paydaş olarak ciddiye alınması halen gündemde değil. Sivil toplumla paylaşılırsa iş uzar, çıkmaza girer ve bunun üzerine merkezi idare devreye girer gibi bir düşünce var sanki cümle aralarından sızan. Belediye Başkanı Aytaç Yassıada’nın durumunu örnek göstererek sanki plana itiraz edenleri uyarıyor.
Oysa plana bir imar planı değil bir koruma planı şeklinde yaklaşılsa ve meselenin aslında Adaların koruma vizyonunu geliştirmek olduğu, ortaya çıkan vizyonun tüm arazi kullanım, yapılaşma, gibi standart imar meselelerini de çözeceği anlaşılsa, herkes rahatlayacak.
SİT alanları, adı üstünde, korunması gereken yerler ve Koruma Amaçlı İmar Planlarının temel işlevi bu koruma beklentisinin koruma alanındaki tüm sosyal, ekonomik, demografik, faktörlerin yarattığı dinamikleri de gözeterek nasıl sağlanacağıdır.
Bu bakımdan Adalar Koruma Amaçlı İmar Planı'ndan beklenen, sürdürülebilir bir koruma pratiğinin, yaşayanlarının refahını yükselterek, ziyaretçi ve kullanıcıları için daha kaliteli deneyim imkanı sunarak nasıl hayata geçirileceğine dair bir vizyon ve ilkeleri ortaya koymasıdır. Tüm dünya pratiği, yerel yönetimlerin böyle bir vizyonu ancak tüm paydaşların planlara ilişkin düşünce geliştirme sürecine katılımlarını sağlayarak gerçekçi bir şekilde ortaya çıkartabildiklerini göstermektedir. Katılım sayesinde koruma gibi zor, kamusal perspektif ve yatırım gerektiren bir alanda paydaşların konuyu sahiplenmeleri, sorumluluk almaları ve konunun takipçisi olmaları sağlanabiliyor.
Peki, İBB tarafından ana hatları çizilen Adalar Planları hangi vizyonu ortaya koymakta? Dikkat edilirse gazete haberlerinde ve ardından yapılan resmi açıklamalarda vizyon meselesi ele alınmıyor.
Tartışılan konu, tipik imar planlaması mantığından giderek, planda öngörülen nüfusun ve bu nüfusa yönelik arazi kullanım kararlarının ne olduğu. 1:5000 Plan’ı böyle dar bir imar mantığı çerçevesinden ele almak Belediye vizyonunun ne olduğunu anlamamızı güçleştiriyor. Ben de bu kısa yazıda arazi kullanım kararları, nüfus, bodrum katları, gibi imar konuları yerine vizyon meselesine odaklanmak istiyorum.
1:5000 ölçekli İBB Plan vizyonunu en net bir şekilde Adaların doğal sit alanları ile ilgili verilen ilke kararından anlıyoruz.
Plan şöyle diyor: “Planda, SİT alanı olan bölgenin doğal yapısının korunabilmesi amacıyla doğal SİT’ler, yapılaşmaya açılmamış; halka açık rekreasyon amaçlı günübirlik tesisler ile alanın ve çevrenin özelliklerinden kaynaklanan faaliyetlerin korunması-geliştirilmesine yönelik faaliyetlere izin verilmiştir.’ (vurgu bana aittir)
Adalar Koruma Planları’nın ana vizyonunu ifade eden bu cümle şunu diyor: Korumacı olarak yapılaşmaya izin vermedik ancak bu alanların korunabilmesini sağlamak için de kullanıma açtık. Zira eğer kullanımın ne olacağını belirtmez ve düzenlemezsek yapılaşmayı kontrol edemeyiz. Nitekim Plan ‘ilçenin nazım planın biran önce hazırlanarak bölgedeki yapılaşmanın kontrol altına alınması ve koruma kullanma dengesinin sağlanması zaruridir’ diyerek planın uğraştığı iki temel konuyu, yapılaşma tehdidi ve koruma-kullanma dengesini sağlamak, olarak ortaya koymuş.
Koruma kullanma dengesi şöyle izah edilmekte: ‘Hızla değişen yaşam koşulları, hızlı kentleşme, nüfus artışı ve teknik gelişmelerle birlikte doğal ve kültürel varlıkların korunması, bakımı ve günümüz yaşamı ile bütünleştirilerek kullanılabilmesini sağlamak’.
2007’de hazırlanan ve ardından 2015’te uygulama ölçeği olan 1:1000’de tekrarlanan vizyon bu: Adaların doğal ve kültürel değerlerini kullanarak yaşatalım, kullanarak koruyalım. Özü itibarıyla yanlış bir cümle değil, ‘kullanım’ kavramından ne anlaşıldığı, bu kavrama ne yüklendiğine bağlı cümlenin anlamı.
Plan kullanımı tema parkı-odaklı turizm şeklinde yorumluyoruz. Adaların ‘Tematik parklarla’ ve ‘Günübirlik kullanım alanları’ ile günübirlik ve konaklamalı turizme daha da açıldığını görüyoruz.
II. ve III. Derece Doğal Sit Alanlarındaki eski tabiriyle 2-b alanlarında (İlçe Belediyesince yapılan 2-b açıklamasına göre ‘Tematik alan fonksiyonu verilen alanlar orman paftalarında açıklık alan tanımlaması altında olup orman niteliği olan bir alanda yer almamaktadır’) ‘Rekreasyon amaçlı Günübirlik Tesisler’ yapılmasının kararlaştırıldığı ve bu kapsamda Büyükada’da 28,83 hektar büyüklüğünde rekreasyon ve eğlence parkının, Burgazada’da 9,6 hektarlık ‘Kültür Parkı’nın kararlaştırıldığını anlıyoruz. Her ada tematik turizm ‘atılımından’ payını alıyor. Kıyı alanlarında, kamu kullanımının arttırılması amacıyla açık hava müzesi, açık hava sinema, tiyatro, konser alanları, gezi ve dinlenme alanları, seyir terasları, çocuk oyun alanları gibi yine günübirlik kullanıma yönelik kararlar alındığını anlıyoruz.
Günübirlik turizm şeklinde tanımlanan kullanım sayesinde bu alanların korunacağı ve yapılaşmalarının önüne geçileceği düşünülmekte. Strateji yapılaşmanın saldırabileceği tüm ‘boş’ alanları bir takım kullanımlarla tarifleyerek kullandırarak kontrolsüz yapılaşmaya kapatmak ve bu sayede de Adaların kültür mirasını ‘korumak’.
Yapılaşma tehdidi o kadar büyük ki, bir alanı yapılaşmaya kapattım demek yetmiyor, o alan için bir kullanım bulunması gerekiyor. Tarihi binalarda bu yaklaşımdan payını alıyor ve tescilli mi tescilsiz mi bakılmadan, konut alanlarında olanlar da dahil olmak üzere, 500 metrekare üstü olan hepsi potansiyel bir pansiyon olarak kurgulanıyor. Benzeri şekilde büyük parsellerin sahipleri de isterlerse tarihi miras değeri taşıyan bahçelerine ilave bir bina yapabilir hale geliyorlar.
Sorun şu ki, tariflenen kullanım önerileri korumacı değil, adaları şu anda dahi yönetilemeyen ziyaretçi kalabalığı altında boğacak türden. Adalara yüklenecek ekstra ziyaretçi talebi ve ziyaretçi yükü nasıl ve kim tarafından yönetilecek?
Bu tür kamusal nitelik taşıyan alanların ‘özelleştirilerek’ – yani girişininin ücretlendirilmesi – kamusal niteliğini kaybetmesi nasıl önlenecek?
Daha da önemlisi, her bir Adanın gerçekten bir tema parkı haline gelmesi mi istenilen? Heybeliada’nın teması sağlık, Kınalıada’nın spor, Büyükada’nın eğlence ve Burgaz’ın kültür! Korumadan anlaşılan gerçekten bu mu? Adalar’da Bizans’tan kalan ve arkeolojik araştırmaları bekleyen birçok kalıntı var.
Osmanlı milletlerinin kurmuş olduğu çokkültürlü yaşamın hala izleri var, en az 1 yüzyıllık bir Osmanlı, Levanten ve erken Cumhuriyet sayfiye kültürünün büyük ölçüde ayakta kalmayı başarmış doğasıyla, kültürü ve mimarisiyle bütünlük taşıyan ve üstün evrensel değer niteliği taşıyan peyzajı hala ayakta. Ama Adalıların çok iyi bildiği gibi tüm bu miras değerleri Ömer Süvari’nin dediği gibi ‘İstanbullulaşmak’ tehdidi ile karşı karşıya.
Adalar, İstanbul’un megakent dinamiklerinin baskısı karşısında kırılgan ve güçsüz. Üstüne üstlük, görüyoruz ki Adalar, Adaların tarihi miras değerini piknikçiliğe ve tema parkta gezintiye indirgeyen bir plancı bakışı tarafından kuşatılmış durumda.
Adaları tahripkar etkilerden etkin bir şekilde koruyabilmek için, eşsiz bir kimliğe ve bir “dünya mirası” olabilecek özelliklere sahip olduğunun herkes tarafından bilinmesi gerekiyor. Adalar koruma vizyonu işte böyle bir duruştan inşa edilmeye başlanabilirdi.
Sivil topluma sorulsa Adaların tüm bu değerleri anlatılacaktı. Adalılar kadar yaşadığı yerin bilgisini merak eden, korumaya çalışan ve kimliğini yeniden yorumlayarak gelecek kuşaklarla paylaşmaya hevesli bir topluluk kolay bulunamaz. Korumacı plan için en önemli malzeme elimizin altında. Adalar Belediyesi’nin dikkatine! (AA/EKN)