Adaların dört bir yanı suyla çevrilidir, o yüzden adaya giderken yüzme bilmekte fayda vardır. Bir doğal afet meydana geldiğinde adayla ana kara arasındaki ulaşım sekteye uğrayabilir, büyük bir deprem sonucunda adalar daha önce olduğu gibi suya gömülebilir, bir tsunami tarafından silinip süpürülebilir veya adaların yanmaya müsait bitki örtüsü aniden alev alıp ada kül olabilir, dolayısıyla mevsim ne olursa olsun adadan yüzerek kaçmaya hazır olmak gerekebilir. Ama unutulmamalıdır ki kışın ve ilkbaharda vücudumuzun soğuk suya dayanma süresi birkaç dakika ile sınırlıdır.
Yüzmenin yanında kürek çekmek, yelkenli kullanmak, her türlü motoru çalıştırıp kullanmayı bilmek, kaptanlığı becermek, ayrıca dalabilmek de işe yarayacaktır. Ama şayet iyi yüzme bilmiyorsanız serbest yüzmeyi asla düşünmeyiniz, kelebek veya sırtüstü de zor gelebilir, en iyisi siz kurbağalama stilinde ilerlemeye çalışın, olmadı köpekleme de işe yarar, fakat asgari enerjiyle suyun üstünde durmak isterseniz ya sırt üstü uzanarak derin nefesler alıp veriniz ya da ayaklarınızı tıpkı sutopçular gibi makas hareketiyle oynatınız, fayda edecektir.
Zaten adalarda sık sık lodos fırtınaları yüzünden ulaşım askıya alınır, tipi şeklinde kar yağışı bastırır, vapur seferleri iptal edilir, sis iner, göz gözü görmez, ulaşım yine sekteye uğrar, siz siz olun, kimseye muhtaç olmadan adayı terk etme yetilerine mutlaka sahip olun.
Martı deyip geçme!
Daha adaya varmadan vapurda size martılar eşlik etmeye başlayacaktır. Onların o kadar sevimli göründüğüne bakmayın; adada artık genelde damların üstünde çiftleşip yuva kuran martıların yavruları kiremitle kaplı eğimli dam dokusuna uyum sağlayamadıkları için yükseklerden sık sık yerlere düşerler ve şayet sakatlanıp vahşi bir kedinin kurbanı olmadılarsa uçmayı öğrenene kadar sokakta yaşarlar. Aman sakın onlara yaklaşıp şefkat göstermeye kalkışmayın; ebeveyn martılar yavrularını takip ettikleri noktadan aniden pike yapıp sizi korkutabilir, hatta kafanızdan veya çehrenizden sizi yaralayabilir.
Ezeli düşmanları kargaların yavrularını da korumasız yakaladıkları anda, acımasız martılar affetmezler, aciz yavruları hunharca öldürmeye girişirler. Buna ister içgüdü, ister türler arasındaki intikam duygusu deyin, fakat bilin ki adanın kuşlarına pek güven olmaz.
Adanın kısıtlı tür ve sayıdaki yerli yırtıcıları dışında mevsimsel olarak adalara uğrayan daha büyük boyutlu yırtıcı kuşlar da vardır. Gökyüzünü dikkatlice incelediğiniz takdirde yerde tarla faresi ve benzer avları yüksekten takip ettiklerini görürsünüz, belki de adadaki yılanların peşindedirler!
Çok büyük veya çok zehirli olmasalar bile adanın tepesindeki mezarlıkta yılan popülasyonunun kalabalık olduğunu unutmayınız.
Zararsız gibi görünseler de sık sık evlerin dış yüzeylerini kalabalık koloniler halinde kaplayan, hatta evlerin içlerini de çok seven kırkayaklar, gece başınızı yasladığınız yastığın altından sinsice çıkıp uykunuzda sizi boynunuzdan ısırabilecek irice çıyanlar ile nemli ve karanlık yerlerde daima karşınıza çıkabilecek akrepler de adaları şenlendirir. Kenelerden de azade olduğu söylenemez güzel adaların.
Eviniz ve özellikle mutfağınız koca koca karıncaların istilasına da uğrayabilir.
Bir de son yıllarda klasik yerek sivrisineklerden başka, sizi güpegündüz sokabilecek ve her tarafınızı epeyce kabartabilecek çeşit çeşit ithal sivrilerden özenle sakınmanız tavsiye edilir.
Sualtı yaratıkları
Yok adanın kara ve gök hayvanlarıyla ilgilenmiyorum derseniz denizde de, özellikle kumluk alanlarda sizi zehriyle çarpacak rina türü vatoz balıklarına rastlayabilirsiniz. Aynı bağlamda trakunya, namıdiğer dragon ve iskorpite de azami dikkat gösteriniz.
Kayalık kıyılarda ise yengeçlerin kıskaçlarından sakınmakta büyük fayda var, son zamanlarda artan böcek ve bilhassa ıstakozlar, deniz kültürüne aşina olmayanlar için görsel olarak bile tehdit teşkil edebilir. Her an deniz kestanelerinin üzerine basma riski de vardır. Tek bir iğne bile ayağınıza battığında acilen ve etkili biçimde müdahalede bulunulmazsa iğne günlerce, hatta haftalarca derinizin altında kalır, hatta derinlere doğru ilerler, canınızı acıtır, denize girdiğinize pişman eder.
Yine son yıllarda artan tarak, istiridye ve her zamanın klasiği midye gibi kabuklulardan da uzak durmak sağlık açısından önemlidir. Denizlerdeki her türlü zararlı maddenin filtresi görevini yürüten kabuklular bedenimizde hemen olmasa da yıllar içinde tahmin edilemeyecek arızalara yol açabilir. Buna rağmen sahil güvenlik ekiplerinin bile başetmekte zorlandığı midyeciler, geçim derdi yüzünden yasal engellere meydan okumaktalar: Adeta ikinci baharını yaşayan midye pazarını ayakta tutabilmek amacıyla adanın etrafındaki midye yataklarını, hayatlarını riske atma pahasına süpürmekte bir beis görmüyorlar.
Yalnız denizlerimizde değil, okyanuslarda bile balık etinde rastlanan kurşun yüzdesi arttığından her çeşit balığa da temkinli yaklaşmanız tavsiye edilir, çiftlik balıklarına zaten hiç güven olmaz!
Eskisine göre ender görülseler bile birkaç çeşit ve her boyutta köpekbalığını da unutmayalım. Ne de olsa seneler önce denizde ölen doktor Güngör Güven'in hayatını, dinamit yüzünden mi, yoksa dev bir köpekbalığı tarafından yenmek suretiyle mi kaybettiği hâlâ gizemini korumaktadır. Yoksa bu bir ada efsanesi midir?
Denizanaları klasik
Bir de tanımayanları sadece görüntüleriyle tiksindiren, korkutan ve denize girmekten alıkoyan denizanaları vardır. Her ne kadar bölgenin alametifarikası şeffaf denizanaları zararsız olup ancak alt yüzeylerindeki pembemsi dokuya gözünüz değdiğinde komplikasyonlara yol açıyor olsalar da, sonbahara doğru adaların karasularına sızan, çivit renkli konturları ve atom bombasının patlama anını andıran şekilleriyle, iri deniz analarına hiç değmemeniz gerektiğini bilmelisiniz. Gözünüzde bir maskeyle bile yüzseniz teşhis etmekte zorlanacağınız ithal deniz anaları ise en tehlikeli olanlarıdır.
Çağımızın terör boyutundaki arsız kapitalizminde uluslararası ticaretin en yoğun olarak kullandığı su yolları taşımacılığında, gezegenin çok uzak diyarlarından denizlerimize gemilerin balast sularıyla ulaşan, bedenleri küçük olmasına rağmen uzun ve görünmesi zor renklerdeki dokunaçlara sahip ithal denizanaları da karşınıza çıkabilir. Alışkın oldukları tabiat şartlarından çok farklı denizlerde çok uzun yaşamasalar da en azından birkaç hafta boyunca yüzenler için ağır bir tehdit oluştururlar.
Adada köpek var!
Tekrar karaya dönüldüğü takdirde adayla özdeşleşen kedilerin hali günümüzde hiç de parlak sayılmaz. Bazı uzmanlara göre, son dönemlerde dağıtımı fazlasıyla artan sınai mamalardan dolayı ada kedileri birbirinden tuhaf, hatta öldürücü hastalıkla boğuşmakta; bazı hayvanseverlerin şefkatine mazhar olanlar dışında birçoğu, bilhassa kış aylarında kaderlerine terk edilmekte.
Bir zamanlar adanın delikanlıları tarafından agresif çeteler haline getirilen ve kedileri parçalamaya endekslenmiş köpek sürüleri azalmış olsa bile adalarda karşınıza her an köpek de çıkabilir. Genelde grup halinde sahiplendikleri mıntıkayı koruma amaçlı olsa da kalabalık varlıklarıyla sizi ürkütebilir, bir köşeyi döndüğünüzde aniden önünüze çıkıp havladıklarında donakalmanıza sebep olabilir veya dişlerini gösterip havlayarak size doğru koşturduklarında dehşet saçabilirler, ama bilin ki genelde onların derdi diğer köpeklerdir, korkmayınız!
Tırtıl dehşeti
Bakımlı bahçelerle süslü adanın nezih mahallelerinde gezerken geçtiğimiz yıllarda palmiyelerin neredeyse kökünü kurutan ithal haşereler bir yana, takriben son iki senedir osuruk ağacına dadanmaktan bile geri durmayan beyaz Amerikan kelebeği (yoksa güve miydi?) tırtılının da, yetkililerin gecikmiş müdahalesi yüzünden dehşet saçtığını fark edeceksiniz. Kısa zamanda koca koca ağaçlardaki tüm yaprakları kemirerek ağaçları birer hayalet haline getirdikleri gözlemlenmekte.
Adalara son yıllarda ayrıca çok tehlikeli tahtakuruları da musallat olmuştur. 50'lerden kalma evladiyelik mobilyalara bile acımadıkları görülmüştür.
Ormanda ise teninize kesinlikle değmemesi gerekenler, çam ağaçlarına dadanmış kese böceği tırtıllarıdır. İnsan ve diğer hayvanlar üzerinde tehlikeli boyutlarda alerjik etkilere sahip olan bu yaratığa karşı yıllardan beri sürdürülen mücadeleye rağmen kalıcı bir çözüm bulunamamıştır.
Sevgilinizle adanın her an asfaltla kaplanma ihtimali olan toprak yollarında veya patikalarda, hatta mahalle içlerinde yılan şeklinde ilerleyen, birbirinin peşine takılmış tüylü tırtıl resmigeçidine rastlamanız veya bir bankta oturup flört ederken tepeden üstünüze düşen çam kese böceği tırtıllarından İllallah demeniz çok büyük ihtimal. Onlarla asgari temas ederek mıntıkadan hemen uzaklaşmanız tavsiye edilir.
Sevişen veya sevişme potansiyeli varmış gibi görünen çiftleri bilhassa takip edip müsait pusuları bellemiş röntgencilere karşı da her an temkinli olmakta büyük fayda vardır.
Adalarda ayrıca nesli azalmış olsa da kirpi, yangınlardan muzdarip kaplumbağa ve yarasalara da rastlanır; mevsimi geldiğinde saka kuşlarını avlamak için tuzak kuran insanlara da!
Serbestçe dolaşan atların güzelliği
Adanın makilik, ormanlık veya mamur alanlarında karşınıza serbestçe dolaşan at sürüleri de çıkacaktır. Özellikle köpekler tarafından terörize edildikleri vakit kovboy filmlerindeki hemcinsleri misali koşturdukları sık sık görülür.
Sahipleri tarafından her zaman şefkatli muameleye tabi tutuldukları söylenemese de, yüksek miktarda bahis oyunlarının döndüğü hipodromlara nazaran adalarda daha az stresli bir hayat sürdürdükleri söylenebilir. Ne yazık ki bas bas bağıran sözde hayvan hakları savunucularının hipodromlardaki yarışlarda sakatlanan, çatlayan ve ölen atların vaziyetini niçin sorgulamadıkları bazı adalılar için merak konusu olmayı sürdürmektedir.
Elektrikli araçların kontrolsüzce arttığı, akaryakıtla çalışan, gerekli gereksiz, gayet gürültülü belediye araçlarının cirit attığı adalarda birkaç faytoncunun gelirine göz koymuş olanların maşası konumuna düşmeden, gerçekçi ve geniş çaplı bir at hakları savunuculuğu yapılsa daha iyi olmaz mı?
Azınlıklar azalmış olsa da…
Adalarda Zazaca, Kurmanci ve Süryanice bir tarafa, Türkçe ve son yıllarda revaçtaki dil Arapça dışında, birçok başka başka dil duyma ihtimaliniz de var. Ermenice, Rumca, Yahudiler'in Ladino'su, Bulgarca, Fransızca, Rusça, Polonezce veya Almanca kulaklarınıza hâlâ çalınabilir. Ne de olsa Osmanlı yadigârı muhtelif azınlık temsilcileri özellikle yazlık olarak adaları tercih etmeyi sürdürürler. Mozaik bir toplumsal dokuya işaret sayılabilecek bu vaziyetin posta dağıtımından sorumlu memurların kafasını epeyce karıştırdığı bile rivayet edilir.
Adaların yerli halkı sayılan, eskiden balıkçılıkla geçinen Rumlar'ın sayısı fazlasıyla azalmış olsa da, şansınız yaver giderse adada kilise çanlarını duymanız bile muhtemel. Adalarda Ortodoks kiliseleri dışında Katolik kiliseleri, Yahudi azınlığa seslenen sinagoglar, hatta Aleviler’e hizmet veren cemevi bile bulabilirsiniz.
Adalar nispeten ıssız yerler gibi görünseler de ahalisi ortalığı dikkatlice takip etmeye alışkın olduğundan adada pek az şey gözden kaçar. Ayrıca bazı mobese aygıtları kayıt tutmakta kifayetsiz kalmış olsa da ada iskeleleri güvenlik kuvvetlerince sıkı takip altında tutulur, bu görevi bir hobi gibi gönüllü olarak şevkle sürdüren bazı amatörler de vardır.
Anakaranın geniş yüzölçümü duygusuna sahip dışarlıklıların dar coğrafyalı adalarda kolaylıkla klostrofobik duygulara kapılmaları bir yana, adalılar dar alandaki özel hayatlarının büyük bir kısmını ister istemez paylaşma duygusuna, büyük bir ailede yaşarcasına antrenmanlıdır. Bu vaziyete adeta zevk alırcasına tahammül ederler, çapraşık dinamik adalılıklarını pekiştiren unsurlardandır.
Ada lüks mü?
Daha geniş bir spektrumdan bakarsak adaların, yakınlarındaki hava alanında trafiğin artmasıyla hava ve ses kirliliği açısından mazideki lüksüne artık sahip olmadığı rahatlıkla söylenebilir. Şehirdeki sahil yolunda fiyaka yapmak üzere gaz veren gürültücü motosikletçilerin titreşimlerinden bile mahrum kalmazsınız adalarda! Hava sakinse kentten adalara, deniz otobüsleri ve motorlarla güçlenmiş, hiç durmayan bir uğultu da ulaşır.
Yine de adaya günübirlik gidip beton ve asfalta gömülmüş kaotik kente göre kuş cıvıltıları içinde, huzurlu bir gün geçirmek isteyebilirsiniz. Adaların baş belası, sık sık çıkan orman yangınlarından biri başladığında kuvvetli esen rüzgârlar yüzünden piknik yaptığınız yerden hızla uzaklaşmanız gerekebilir; bunu yaparken rüzgârın yönünü dikkatlice hesaba katınız. Denize yakın olsanız bile bilinçsizce suya girip orada kendinizi ateşin yakıcı etkilerinden azade hissetmemelisiniz. Daha önce defalarca görüldüğü gibi ölümünüz dumandan ve oksijen eksikliğinden boğulmak suretiyle gerçekleşebilir.
Yangını söndürmeye ve sizi denizden kurtarmaya gelecek ilgili ekip araçlarının olay yerine en azından birkaç dakika gecikmeyle ulaşacaklarını hesaba mutlaka katınız ve yön bulma yetilerinizi daima keskinleştiriniz. Üstelik bir rivayete göre adaya son zamanlarda getirilmiş fiyakalı itfaiye araçlarının gayet hantal oldukları ve adanın dik yokuşlarını hızla tırmanma hususunda fazlasıyla yetersiz kaldıkları belirtiliyor, aman dikkat!
Adaların fay hattına çok yakın, deprem riski açısından çok riskli bölgeler olduğu da asla unutulmamalıdır. Eskiler evlerini satışa çıkarıp adayı terk etme yoluna gitmiştir. Fakat ne yazık ki, bazısı memur, bazısı esnaf, bazıları ise patron, çoğu küçük burjuva ailelerinin nesillerdir yazlık ihtiyaçlarını gören evlerin büyük bir kısmının boyutları mütevazı olsa da, fiyatların yüksekliğinden mülkler bir türlü satılamamaktadır!
Adadan kopmak da, kaçmak da zordur! (MT/AS)