*Fotoğraf: Anadolu Ajansı
6 Şubat depremlerinin ardından yaşanan acıların, üzüntünün tarifi mümkün değil. 11 ilimizde, ilçelerinde ve kırsal alanlarda çok büyük yıkımlar, hasarlar oluştu; resmi verilere göre 50 binin üzerinde insanımız can verdi, binlercesi yaralandı, evsiz kaldı. Öylesine büyük bir yıkım yaşandı ki etkisi uzun süre devam edecek boyutta. Ancak acı ve üzüntümüzün yanı sıra öfkemiz de büyük.
Her depremden sonra verilip tutulmayan sözler, deprem tehlikesini hiçe sayan imar afları, depreme dirençsizliği bilinen yapı stokumuzun düzeltilmesi için atılmayan adımlar nedeniyle kızgın ve öfkeliyiz. Geciken ve yetersiz kalan kurtarma çalışmaları nedeniyle öfkeliyiz.
Yıllardır "kentlerimiz deprem tehlikesine göre düzenlenmeli" dedik, ülke yapı stokunun depreme dirençli hale getirmek için acil adımlar atılması gerektiğini vurguladık, imar aflarına karşı çıktık. Ancak yöneticiler bildiği yoldan şaşmadı. Ve geldiğimiz noktada büyük yıkımı yaşadık.
Afet yönetiminde koordinasyonsuzluk
Üstüne üstlük arama-kurtarma çalışmaları için geç kalındı. Çalışmalar çok kısıtlı bölgelerde, yetersiz kadro ve ekipmanla yürütüldü. Arama-kurtarma çalışmalarına katkı sağlayabilecek maden işçileri gibi sivil olanaklar harekete geçirilmekte çok geç kalındı.
Birçok depremzede günlerce hiçbir arama-kurtarma ekibi bölgeye ulaşmadan göçük altında kurtarılmayı bekledi. Bu bekleyiş nedeniyle can kayıpları arttı. Afet yönetiminde ciddi bir koordinasyonsuzluk yaşandı, arama kurtarma ekipleri doğru yönlendirilemedi, yardımlar ihtiyaç duyulan bölgelere ulaştırılamadı, barınma ve gıda konusunda insani kriz yaşandı. Yaşanan kriz, tüm Türkiye'den yurttaşların dayanışma seferberliği sayesinde kısmen hafifletilmeye çalışıldı.
Tüm bunların sonucunda bir doğa olayı olan deprem afete dönüştü. Hepimiz biliyoruz ki deprem; hava, su, yağmur, kar vb. gibi bir doğa olayıdır. İnsanlık tarihi bu doğa olaylarıyla yaşayagelmiş ve bunları önleyemeyeceğini öğrenmiştir. Ülke topraklarımızın yüzde 80'den fazlası ve nüfusun yaklaşık 75 milyonu deprem kuşağında yaşamaktadır. Bizler bu gerçeklikle yaşamayı sürdürmek zorundayız.
Ancak deprem bir afet değildir. Depremi afete dönüştüren, depreme dayanıksız yapılardır. Depremin afete dönüşmesinin nedeni insan eliyle yapılmış depreme dirençsiz yapılardır. Yapı üretim sürecinin tüm gerekliliklerine uygun olan bir yapılaşma söz konusu olsaydı, deprem yönetmeliğinin tasarım felsefesine uygun olarak binalar yine hasar alacak, ancak insanların içerisinden sağ çıkmasını sağlayacak davranışı gösterecek, deprem afete dönüşmeyecekti.
Şili örneği ve Türkiye'deki durum
Yaşadığımız büyük yıkımı dünya örnekleriyle karşılaştıralım. Her zaman örnek gösterilen Japonya'yı değil, Türkiye ile benzer gelir dağılımı olan ama depreme karşı mücadelesiyle dikkat çeken Şili'ye bakalım.
Şili, 1960'ta meydana gelen ve 9,5'lik büyüklüğüyle dünyanın ölçülen en büyük depremi dâhil tarih boyunca çok sayıda şiddetli sarsıntı geçirdi. 20'nci yüzyılda 15-20 senede bir yıkıcı bir deprem yaşadı. Artık Şili'de büyüklüğü 8'in üzerindeki depremlerde bile büyük can kayıpları kaydedilmiyor. Çünkü ülkemizde depremlere "doğal felaket", "her zaman olur", "kader" denirken, Şili her bir depremden ders çıkardı ve gerekli önlemleri aldı, deprem yönetmeliklerini sağlamlaştırdı ve ödünsüz uyguladı.
Ülkemizde ise yapı stoku konusunda her depremden sonra kararlar alınmış, kanunlar çıkarılmış ancak yetersiz olmuş, uygulamada sınıfta kalınmıştır.
Sırasıyla bakalım:
1999 Marmara Depremi milat kabul edilip; deprem yönetmeliği, ilgili şartnameler değiştirilmiş, kademeli olarak yapı denetim sistemine geçilmiş, elle beton dökmek yasaklanmış ve nervürlü demir kullanımına geçilmiştir. Ancak yapı denetim sistemindeki iyileştirme yetersiz kalmıştır.
2001 yılında Meclis Araştırma Komisyonu kurulup, deprem gerçeğini irdeleyen çalışmalar yapılmış, her paydaşı kapsayan öneriler alınarak 500 sayfayı geçen bir rapor hazırlanmıştır. Ancak rapor kâğıt üzerinde kalmıştır.
18 Ağustos 2011 tarihinde, Resmi Gazete'de yayımlanan Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı (UDSEP) yürürlüğe konulmuştur. Bu eylem planına göre 2017 yılında tamamlanması öngörülen ülke yapı stoku envanterinin çıkarılması çalışmasına, bazı resmi kurumlar hariç başlanmamıştır. Aynı planda 2023 yılında yapı stokunun fiziki iyileştirmelerinin tamamlanması planlanmaktaydı. Ancak yapı stoku envanterine başlanamadığından bu da havada kalmıştır. Hâlihazırda yapı stoku envanteri İnşaat Mühendisleri Odası'nın (İMO) gayretiyle belediyelerle yapılan protokoller çerçevesinde İzmir, Eskişehir ve Kocaeli'nde yapılmaya başlanmıştır.
2001 yılından beri TOKİ eliyle yürütülen kentsel dönüşüm çalışmaları yetersiz kaldığından, 2011 Van Depremi'nden sonra, 16 Mayıs 2012 tarihinde 6306 sayılı yasa ile Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Kanunu yürürlüğe konulmuştur. Ancak sınırlı sayıda çalışma yapılmıştır.
Depremin zamanı ve büyüklüğü hariç olacağı öngörülüyordu; bunu devletin yönetim kademelerindeki herkes biliyordu. Bu süreçte yapılabilecekler yapılmamış; gerek TOKİ eliyle, gerek kamu dışı müteahhitlik uygulamaları ile ranta yönelik yapılar üretilmiştir.
Ülkemizdeki yapı denetim sistemi sorunlu
Tüm bu anlattıklarımız, bu sürece gelişin yapı taşlarıdır. Binaların oluşumu planlamadan başlayarak, uygulama ve denetleme aşamalarıyla bir bütündür. Bu aşamalarda zincirin bir halkası gevşer ya da koparsa yıkım kaçınılmaz olur.
Bu yıkımda sorumluluklarını yerine getirmeyenler, kusurları olanlar yargı önünde hesap verecektir. Ancak bu duruma yol açanlar, kendi hazırladıkları eylem planına uymayanlar da sorumludur.
Mühendislik hizmeti almamış yapılara imar affı ile yapı kullanım izni vererek, vatandaşlara bu binada oturabilirsin, güvenlidir işareti verenler de sorumludur. İskân almamış bir yapı usulüne uygun yapılmamış yapı demektir. Bu binalara kat eklemesi, genişletme yapılması vb. usulsüzlükler nedeniyle proje müellifi mühendis, mimar ya da ilgili belediyesi tarafından iskân verilmemiştir. Bu binalarda oturulamaz demektir bu. Ama vatandaşın can ve mal güvenliğinden sorumlu olan devlet, bunu dikkate almadan, üstelik kanuna "Yapının depreme dayanıklılığı hususu malikin sorumluluğundadır" ibaresini de ekleyerek imar affı çıkarmıştır.
Ülkemizdeki yapı denetim sistemi sorunludur. Neredeyse her yıl önemli bir değişikliğin yapıldığı, adeta deneme yanılma yöntemiyle yeni mevzuatların hazırlandığı yapı denetimi sisteminde; mesleki yetkinlik ve belgelendirme sisteminin getirilmesi zorunludur. 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun ile kurgulanan sistemde, denetim hizmetinin "kamusal" niteliği yok sayılmış ve denetim hizmeti ticarileştirilmiştir.
Oysa yapı denetim hizmeti piyasa dengelerine ve serbest piyasanın rekabetçi koşullarına terk edilemez. Mevcut yapı denetim yasasının öngördüğü, ticari yanı ağır basan yapı denetim şirketi modeli yerine; uzmanlık ve yapılan işin önemini ve sorumluluğunu bilen yapı denetçilerinin etkinliğine dayalı, meslek odalarının sürece etkin katılımını sağlayacak yeni bir denetim süreci modeli hayata geçirilmelidir.
Depremlerin ortaya çıkardığı acı sonuçların bir kez daha yaşanmaması için, yıllardır altını çizdiğimiz "Yetkin İnşaat Mühendislerinin" görev üstlenmesi ertelenmemelidir.
6 Şubat depremleri ve Adana
Adana özeline gelecek olursak... Maraş depremlerinde, Çukurova ilçesine bağlı Güzelyalı, Huzurevleri ve Yurt mahallelerinde 11 bina, Tufanbeyli'de 2 bina olmak üzere 13 bina yıkılmıştır. Depremlerin ardından acil yıktırılan binaların sayısı ise 13'tür.
21 Haziran 2023 tarihi itibariyle Adana'da 2 bin 944 ağır hasarlı bina, 4 bin 752 adet orta hasarlı bina, 41 bin 54 az hasarlı bina ve 303 bin 162 hasarsız bina tespiti yapılmıştır. 73 bin 703 binaya ise kilitli olması gibi benzeri nedenlerle girilemeyip, Adana ve kırsalında toplam 425 bin 641 bina tespit edilmiştir. Bu bizzat depremin test ettiği bir yapı stoku envanteri olarak değerlendirilebilir.
Yapılan bu ön tespitler neticesinde az hasarlı ve orta hasarlı binaların deprem performanslarının tespit ettirilmesi önemlidir. Bunun yanı sıra 2018 yılı Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği öncesi yapılan binalar açısından da bu tespit önemlidir. Yaşanacak olası bir depremde, binaların deprem karşında göstereceği performansın uzman inşaat mühendislerince belirlenmesi, can ve mal kaybını engelleyecektir.
Bina sakinlerinin performans analizi yaptırma konusunda duyarlı olmaları kadar, merkezi ve yerel yöneticilerin konuyla ilgili öncülük etmesi ve destek paketleri sunması hayati önemdedir.
Günümüzde mühendislik ve yapım teknikleri ilerlemiştir, gerekli tedbirler alınarak ya da gerekli projelendirme yapılarak depreme dayanıklı binalar yapılabilir. Belki de çok basit bir hatadan dolayı enkaz yığını haline gelen binalar vardır. Ayrıca dere yatakları ve alüvyon yataklardan kaçınılmalı ve bu duruma göre planlama yapılmalıdır.
Binaların en önemli sorunlarından biri korozyon
Adana 1996 yılı öncesi 3. deprem bölgesi olarak tanımlanmıştı. Bu tarihe kadarki yapılar, devletin verdiği 3. deprem bölgesi parametrelerine göre deprem yüklerine maruz bırakılarak tasarlandı. Bu tarihten sonra ise Adana 2. deprem bölgesi olarak tanımlandı.
2018 yılında ise şehir bazında deprem bölgesi tanımlaması kalktı, fay hatlarına göre deprem tehlikesi haritası oluşturuldu; bina yapımlarında statik hesaba esas alınacak hesap parametreleri arsa bazında hesaplanmaya başlandı. Bina inşasında yıllara göre değişik parametreler esas alındığından, mevcut duruma göre binaların deprem güvenliğinin taranması açısından yapı stoku tespiti önemlidir.
Yaşanan bu depremlerden sonra bunun öneminin tüm kurumlarca anlaşıldığına inanmak istiyoruz. Yapı stokunu acı bir deneyimle depremin test etmesine maruz kalmamak için yapılarımızın deprem direncini depremden önce belirleyip buna göre önlemlerimizi almalıyız.
Ayrıca yapılardaki inşaat demirinin paslanması olan korozyon sorunu, Adana'daki binaların en önemli sorunlarından biridir. Deprem hasarlarını tespit için çalışan ekiplerimiz korozyona çokça rastladıklarını ifade etmişlerdir. Bu durum çoğunlukla deprem kaynaklı olmayıp, daha yapılırken ve sonrasında ortaya çıkan bir olumsuzluktur.
Hatta özellikle bodrum kat kolon-kiriş birleşim yerlerinde betonun usulüne göre yerleştirilmemesinden dolayı demir donatı açıkta durmaktadır. Deprem olsun olmasın bu durum kabul edilemez. Her koşulda yapının tüm elamanları su sızıntılarından, nemden kurtarılmalıdır. Öyle ki, oturduğu binanın bodrum katı olduğunu depremden sonra öğrendiğini beyan eden maliklere rastlanmıştır.
Gerek iklim gerekse Seyhan Nehri yatağı, zemin yapısı nedeniyle korozyona açık olan ilimizde belli periyodlarla bina bakımlarının yapılması ve bunun sertifikalanması bina güvenliğini artıracaktır. Nasıl arabamızın belli periyotlarla bakımı yapılıyorsa, can güvenliğimiz için yaşadığımız binalarda neden yapılmasın?
Bu gidişata dur demeliyiz
Yaşanan bu büyük yıkım haliyle vatandaşlarımızın endişelerini artırmıştır. Hasarsız ve hafif hasarlı binalara bile girmekte tereddüt yaşatmıştır. Vatandaşlarımızdan ricamız bu endişelerini istismar edecek kişilere prim vermemeleridir. Hasar tespitleri yetkin ve işin ehli uzman inşaat mühendisleri tarafından yapılmalı; öneriler, çözümler belgelendirilmelidir.
Deprem Etkisi Altında Mevcut Bina Sistemlerinin Değerlendirilmesi ve Güçlendirme Tasarımı için özel kurallar, 1 Ocak 2019 tarihinde yürürlüğe giren Türkiye Bina Deprem yönetmeliğinin 15. maddesinde ayrıntılı olarak sıralanmıştır.
Anılan yönetmeliğin 15.2.1.3 maddesinde "Binalardan bilgi toplanması kapsamında tanımlanan inceleme, veri toplama, derleme, değerlendirme, malzeme örneği alma ve deney yapma işlemleri inşaat mühendislerinin sorumluluğu altında yapılacaktır" amir hükmü mevcuttur.
Deprem dirençli yapı stokuna ulaşmak için hepimizin bu gidişata dur demesi gerekmektedir. Bu acılar bir daha yaşanmasın istiyorsak kararlılıktan vazgeçmemeli, asla pes etmemeliyiz.
(VC)