İHD Genel Merkez ve Amed Şubesi’nin kamuoyuyla paylaştıkları hak ihlallerini incelerken, aklıma 1990’lı yıllarda okuduğum bir kitap geldi.
Arjantin’de kayıpları anlatan bir romandı.
“Önsöz”ünde, yazar “bir kayıp”ı konuşturmuştu.
Kaybedilmenin nasıl bir şey olduğunu, bir kayıp’ın ağzından dinlemek çarpmıştı beni.
“Kayıp” konuşmasında; kaybedildikten bir süre sonra, kaybedilen kişinin istatistiklerdeki soğuk rakamlara nasıl dönüştüğünü, kaybedilme olgusunun nasıl sıradanlaştırıldığını etkileyici bir şekilde anlatmıştı.
Sonraki yıllarda, kayıplara dair her hangi bir duruma tanık olduğumda, ilk aklıma gelen o kayıp’ın konuşması oldu, oluyor.
2003 yılında ABD’nin Irak işgali sırasında da, benzer bir sıradanlaşma durumu yaşanmıştı.
İşgalcilerin Irak halkına yaptıklarının, savaş haberlerinin bir süre sonra sıradanlaştığını, ölümlerin birer rakam haline geldiğini gördüğümde; hem çok şaşırmış, hem de büyük bir kaygıyla bu durumun önüne nasıl geçebiliriz tartışmasını yapmıştım haber merkezindeki arkadaşlarımla.
Baskı ve zulmün bir toplumda sıradanlaşması, kanıksanması kadar korkunç, tehlikeli bir şey olduğunu sanmıyorum.
Düşünsenize, devlet 24 Temmuz’dan beri askeriyle, polisiyle, özel timiyle, KaraSaray’a bağlı özel çetesiyle Kürt illerinde kadın-çocuk, yaşlı-genç demeden insanları katlediyor.
Sokağa çıkma yasağı ilanlarıyla evler keskin nişancılarca taranıyor.
Ekmek almak için sokağa çıkan çocuklar katlediliyor.
Bütün bu haberler havuz medyasınca manipüle edilirken, özgür basın bütün bu katliamları görüyor, gerçekleri duyurmaya çalışıyor.
Bu nedenle toplumun büyük bir kesimi, batıda yaşayanlar bütün bu olup biten olayların manipüle edilmiş haliyle haberdar oluyorlar.
Manipülasyona ve sansüre karşı mücadelenin, gerçekleri topluma yayma sorumluluğunun özgür basını, medyayı beklediğini geçerken ifade edeyim.
Burada ifade etmek istediğim bir diğer önemli nokta, bütün bu katliamlardan haberdar olanlarda, giderek bir ilgi azalması, katliamların sıradanlaşması gibi bir tehlikenin olduğu.
En azından yurtdışında izlediğim duyarlı kamuoyu bakımından bunu rahatlıkla iddia edebilirim.
Her şey bir yana bütün bu olan bitene karşı varolan duyarsızlık, ilgili olanlara çok şey anlatıyor.
İHD Genel Merkezi’nin kamuoyuyla paylaştığı rapordaki rakamları alt alta dizince hakikaten ortaya vahim bir tablo çıkıyor.
Raporda 24 Temmuz - 8 Ekim tarihlerini kapsayan 78 günlük süreçte 113 sivilin katledildiği ve
Bu insanların 20’yi aşkınının çocuk ya da 15-16 yaşındaki çocuklar olduğu belirtiliyor.
Diyarbakır İHD Şubesi’nin açıkladığı rapora göre de, Kürdistan’da 2015 yılının ilk 9 ayında çoğu hedef gözetilerek 63 sivilin polis veya asker eliyle katledildiği, 293’ü çocuk 3 bin 564 kişinin gözaltına alındığı, 41’i çocuk 788 kişinin ise tutuklandığı ve bu süreçte toplan 12 bin 725 hak ihlali yaşandığı bilgisi yer alıyordu.
Bu rakamlara Suruç’ta katledilen 28 sosyalist, 5 anarşist genci, 10 Ekim’de Ankara Barış Mitingi’nde katledilen 103 kişiyi ve o günden bugüne katledilenleri de eklediğimizde ortaya karanlık bir tablo çıkıyor.
Ve ne yazık ki bütün bu gerçekler, çok kısa sürede unutulmaya terkediliyor.
Tıpkı romanda kaybedilen birinin seslenişindeki gibi, yitirdiklerimiz kısa sürede istatistiklerdeki soğuk rakamlara dönüşüyorlar.
Bunun için Roboskili ailelerin devletin bütün baskı ve yıldırma çabalarına rağmen, çocuklarının hesabını sormak amacıyla örgütlenerek mücadelelerini sürekli kılmaları gibi…
Suruç’ta katledilenlerin aileleri ve yoldaşlarının “Kalplerimiz adalet için atsın” diyerek biraraya gelmeleri ve “Suruç Aileleri İnisiyatifi’ni kurmaları…
Keza Suruç katliamının 40.günü düzenlenen yaygın ve kitlesel anmaları...
10 Ekim Ankara katliamının birinci haftasında saat 10.4’de hayatın durdurularak, katliamda yitirilenlerin anılması ve katliamın protesto edilmesi önemli!.
Zira unutmak insan olarak en büyük zaafımız…
Alışmak da öyle!..
Acılarımıza metanetle dayanmalı ama asla alışıp kanıksamamalıyız.
Hiç bir acının öncekileri önemsizleştirmemeli, unutturmamalı…
Acılar…
Direnmenin, boyun eğmemenin nişaneleridir!
Acılarımız onurumuzdur, acılarımıza ihanet etmemeliyiz! (FE/HK)