3 Mart Dünya Özgür Müzik günü dünyanın birçok ülkesinde farklı etkinliklerle kutlanıyor. Merkezi Danimarka'nın Kopenhag kentinde bulunan Freemuse'nin (Dünya Özgür Müzik Forumu) girişimiyle gerçekleşen bu etkinliklere 'Müzikte özgürlük' talepleri damgasını vuracak.
Dünyanın birçok ülkesinde farklı etnik kökeni ve inançlarından ötürü baskı, sansür ve tutuklama gibi uygulamaların kurbanı birçok müzisyen bulunuyor.
Bugünün diğer bir anlamı da bu uygulamaların odağı olan ülkeleri teşhir etmek ve cezaevlerinde bulunan muhalif müzisyenlerin sesini duyurabilmek.
Türkiye uluslararası alanda bu olumsuz uygulamaların odağı haline gelen ülkeler sıralamasında ilk sıralarda yerini alıyor.
Etkinliklerin hemen ardından kamuoyuyla paylaşılacak olan raporlarda Türkiye devletinin etnik kimliklerinden ötürü birçok sanatçı hakkında yürüttüğü soruşturma ve tutuklamalar yeniden gündeme gelecek.
Bu kapsamda 3 Mart'ta Oslo Kulturkirschen'de gerçekleştireceğim konser anlam kazanıyor.
Her ne kadar yeni çıkacak albümümün tanıtımı ile ilgili gibi görünse de bugünün önem ve anlamı nedeniyle önemli bir etkinlik olacak. Ben bu yazımda bugünün anlamına da denk düşen Avustralya izlenimlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
AKM'nin (Anadolu Kültür Merkezi) daveti üzerine gerçekleştirdiğim Avustralya seyahatim; çeşitli görüşmeler, söyleşi ve konserlerle geçti. Yirmi saati aşan uçak yolculuğunun hemen ardından Sidney'de, Türkiyeli Kürt ve Türk göçmenlerin memnun bırakan yoğun katılımıyla ilk konserimi gerçekleştirdim.
Konserin gerçekleşeceği salonda bir yandan hazırlıklarımı yaparken, diğer yandan Twitter üzerinden gözaltı ve tutuklama haberlerini takip etmeye çalışıyordum.
Dolayısıyla konser başladığında da, dinleyicilerle sadece şarkılarımı paylaşmam yetersiz olurdu. Türkiye'nin siyasal gündemine dair görüş ve endişelerimi de konserde paylaşmış oldum.
Kürt ve Türklerin kardeşlik halayı
Sidney konserinden bir gün sonra Melbourne'e geri döndük ve aynı gün AKM'nin geleneksel barış ve dostluk festivaline katıldım.
Festivalde bir araya gelen Türkiyeli emekçiler farklı etnik kültürlerin ve inançların hoş bir resmini çiziyordu.
Fakat bu hoş resmin tam aksini oluşturanlar da vardı; günler öncesinden Avustralya'ya gidişim ve özellikle de festivalde yer almam bir kısım ırkçı ve faşist çevrenin 'tepki'sine yol açmıştı. Yerel Türkçe basında bu ırkçı tepkilerin karşılık bulduğunu görmek de şaşırtmadı beni.
Festival alanı, bütün bu ırkçı propaganda ve tepkilere karşın halkların barış ve özgürlük taleplerinin haykırıldığı küçük bir dünyaya dönüştü. Sevindiren ve duygulandıran bu tabloda; alanı dolduran yüzlerce Türkiyeli Kürt ve Türk göçmen, ırkçı zihniyetlere en anlamlı yanıtı kardeşlik halayı ile verdiler.
Dillendirdiğim neredeyse bütün şarkılara eşlik eden insanlarımızla hem yılların özlemini giderdik, hem de barış ve kardeşliğin çığlığının bu uzak coğrafyadan yankılanmasının mutluluğunu tattık.
Keyfim katlandı
Avustralya'da yaşayan insanlarımızın daha ilk günden itibaren sıcak ilgi ve sevgisiyle karşılaşmış olmak; sanatımı ve fikirlerimi kendilerine sunarken bendeki keyfi de katlamış oluyordu.
Melbourne'de bulunan farklı siyasi, etnik ve inanç merkezlerinin söyleşi davetlerini geri çevirmek de haddime olmazdı. Katıldığım bütün bu söyleşilere yüzlerce insan dahil oldu.
İçinden geçiyor olduğumuz siyasi-toplumsal sürecin haklarımızın geleceği için ne anlam taşıdığını, baskı ve şiddet politikalarıyla Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) nereye varmak istediğini anlamaya ve anlatmaya çalıştım.
Özellikle Halkların Demokratik Kongresi (HDK) sürecine ve mücadelesine ilişkin sorular geliyordu ve bu sorular bile HDK'nin, ta Avustralya'da yaşayan insanlarımız için bile heyecan veren bir kuruluş olduğunu yansıtıyordu.
Bütün salon toplantılarında kuşku yok ki, 12 Haziran seçimleriyle bağlantılı olarak Dersim'deki milletvekili adaylığım da gündeme geldi. Avustralya'da yaşayan başta Dersimliler olmak üzere her kesimden sonucun şaşkınlık ve üzüntüyle karşılandığını görmüş oldum.
Aborjinler ve Dersimliler
Ayrıca, dördüncü kez gittiğim bu uzak kıta ülkesinde ilk kez kendimi Avustralya yerlileri olarak bilinen Aborijin halkına daha yakın buldum. Bu ilgi son Melbourne konserinde Aborijin bir sanatçıyla düet yapmamızı beraberinde getirdi.
Müzik sesi, dünyanın hangi kıtasından ve renginden çıkarsa çıksın; halkların isyanları için güçlü bir ifade olduğundan, evrensel olarak tanımlanmıştır. Halkların kimlik ve inanç mücadelesinde en güçlü ve kalıcı ifade biçimi kendi yarattıkları enstrümanlarla yaptıkları müzik olmuştur.
Dersim ağıtları bu anlamda biz Dersimli sanatçılara güçlü bir kaynak olduğu kadar kendi kimliğimizi bulmamızda da temel bir rol oynadı. Yaşanan o büyük trajediyi günümüze aktaran ağıtlar hepimizin sanatçı kimliğinin özü olmuştur.
Binlerce kilometre uzaklıkta Avustralya kıtasının gerçek sahipleri olan Aborijin halkının, bu pencereden baktığımızda biz Dersimlilerle ortak tarihsel bir kaderi paylaştıklarını söyleyebilirim.
Melbourne konserinde geleneksel kıyafetler içinde sahne alarak Didjerido ile muhteşem bir açılış yapan Joey İndi'nin isyanı da, sanırım salonu dolduranlar açısından önemliydi.
Evet; Aborijin sanatçı Joey, halkının yaşadığı büyük trajediyi salonu dolduran bir başka acılı coğrafyanın insanlarıyla paylaşıyordu ve insanlarımız kurabildikleri empatiyle onu anlıyor, sevgi ve hüzünle alkışlıyorlardı.
Didjerido enstrümanı ile ortaya çıkan bu isyan haliydi adeta. Joey'in hem vücuduyla hem de nefesiyle hayat kazandırdığı bir isyan hali yani. Bu isyanın dışında kalamazdım ve Dersim'in tarihsel çığlığını en iyi yansıtan ağıtlardan biri olan 'Daye' ile kendisine eşlik etmeye başladım.
Joey ile kurduğumuz bu ortak dil, ecdadımızın yaşadığı ortak acının ta kendisiydi. Sonrasında Joey le Kürt coğrafyasından örneklerle bezenmiş düetimizi sürdürdük. Salonu hıncahınç dolduran Türkiyeli Kürt ve Türk dinleyiciler bu ortak çığlığın ve kardeşleşmenin müzikal isyanını selamlarcasına alkışladılar.
'Bir gün Beyazlar geldi'
Avustralya'da geçirdiğim zaman bu anlamlı konserin ve farklı iki coğrafyanın yerlileri olarak yaşanmış acıların ortaklaşması adına anlam kazanıyordu.
Dersim kıyımında katledilen Dersimlilerle çekilmiş fotoğrafları ailelerine yollayan katliamcı askerler fotoğraflara 'Yerliler' ibaresi eklemeyi ihmal etmemişlerdi.
Aborijin sanatçı Joey; "Biz bu toprakların sahibiydik ve bir gün beyazlar geldi adeta yabani hayvan avlar gibi bizi avladılar, yok ettiler" diyordu. Ne söylenebilir ki Aborijin Joey'in bu çığlığına?.. Benzer vahşeti hissediyor ve yaşıyorken ne söyleyebilirdim ki?..
Sidney'de bize eşlik eden gazeteci arkadaşımız Semra Güler'in deyimiyle, "Avustralya Aborijinlerin yurduydu ve Aborijinistan olarak kalmalıydı."
Tıpkı tarihsel kimliği ve inancıyla Dersim'in Dersim olarak kalmasında ısrarcı olduğumuz gibi. (FT/YY)