Hrant Dink için binler yürürken, Güney Marmara'da Abdullah Öcalan'ın kardeşi Mehmet Öcalan'dan Türkiye; özellikle de Kürt siyaseti ile Kürt sorununa çözüm için kafa yoran kesim, Öcalan'dan aylar sonra gelecek bir açıklamaya, İmralı'nın vereceği mesajlara dikmişti gözlerini.
Mesaj geldi:
"Burası çok hassastır. Görüşe çıkmamız uygun değil!"
Bu mesajı nasıl anlamalıyız?
Haber Fırat Haber Ajansı'nda (ANF) şöyle yer aldı:
"PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın kardeşi Mehmet Öcalan ile İmralı'da tutulan Cumali Karsu ve Şeyhmus Poyraz'ın kardeşleri görüşme gerçekleştiremedi.
"İmralı dönüşü basın mensuplarına açıklama yapan Mehmet Öcalan, görüşme gerçekleştiremediklerini belirterek, 'Cezaevi müdüründen aldığımız bilgiye göre, yazı gelmiştir. Abdullah Öcalan şöyle bir yazı yazmıştır: Burası çok hassastır. Görüşe çıkmamız uygun değildir.' Bizim orada olan bitenlerden haberimiz yoktur. Müdürün bize verdiği bilgi bu kadar."
Şimdi Abdullah Öcalan'ın kardeşine yolladığı mesajı tekrar okuyalım:
"Burası çok hassastır. Görüşe çıkmamız uygun değil!"
Şimdi bu mesajdan ne anladığımıza geçebiliriz.
Abdullah Öcalan'ın yazdığı iddia edilen notta, kardeşine verilen mesajın ilk kısmı üç kelimeden oluşuyor:
"Burası çok hassastır."
Şayet bu not Abdullah Öcalan tarafından yazılmışsa, anlatılmak istenen, İmralı Ada'sındaki Yüksek Güvenlikli Cezaevi'nin şartları ve orada yaşanılanlara ilişkin bir ifade olduğu açık.
Lakin Öcalan "burası" diyor, sürecin hassaslığından, askeri ve siyasi operasyonlardani kesilen görüşmelerden söz etmiyor.
"Yer" işaret ediyor, kaldığı mekandan söz ediyor. "Bulunduğumuz mekan" diyor.
Abdullah Öcalan'ın kaldığı İmralı'da neler olabilir?
Orada neler yaşanıyor?
Soruları cevaplamak için hiçbir veri yok elimizde.
"Görüşe çıkmamız uygun deği!l" cümlesi ise sonundaki ünlem ile daha vahim bir boyut kazanıyor.
Abdullah Öcalan ve diğer mahkumlar, aylar sonra, 27 Temmuz 2011 gününden bu yana, kendisini ziyaret eden yakınlarıyla neden görüşmek istemez?
Bu sorunun, bugün özellikle Kürt ve Türk kamuoyunda meseleye eğilen, çözüm adına çaba gösteren insanların kafasında nasıl bir düşünce ve yorumla cevaplandırılacağı belli değil.
Soruya cevap vermede had konulamıyor. Yorumda ucu açık bir durum söz konusu.
Bu ucu açıklık hali bir sürü komplo fikrini de beraberinde getirecektir.
Bütün bunlar, Aysel Tuğluk'un geçtiğimiz hafta yaptığı, "Abdullah Öcalan devlet tarafından zihnen teslim alınmak isteniyor" mealindeki sözleri de eklenince tablo gittikçe kötüleşiyor.
Lakin sosyal medyada ve halk arasında Abdullah Öcalan'ın hayati tehlikesinin olabileceği konuşulmaya başlandı bile.
Bu ve benzeri düşünce ve yorumlar, çok vahim sonuçlara yol açabilir.
Aylardır, başta Kürtler olmak üzere Türkiye'nin duyarlı kamuoyuna Öcalan'ın durumuna ilişkin tek bir bilginin aktarılmaması, bu vehameti destekliyor.
Bu vehametin önüne geçmenin yolu Ankara'dan geçiyor.
Abdullah Öcalan en başta siyasi bir tutukludur ve sıradan bir siyasi tutuklu olmadığı bilinmektedir.
Türkiye'de bir çok yazar ve gazete tarafından bu açıkça ilan edilmiştir. Öcalan bu ülkede en etkili 10 isim arasında gösteriliyor sıklıkla.
Şu an Türkiye'de bir çok cezaevinde 1 Aralık 2011'den beri Abdullah Öcalan'ın durumuna dikkat çekmek için dönüşümsüz-süresiz açlık grevleri yapılmakta.
Midyat'ta 12 Aralık 2011 günü F. İ. (15) isimli çocuk ile Diyarbakır'da aynı yaştaki F. D. 11 Ocak 2012'de Abdullah Öcalan'a uygulanan tecridi protesto etmek için kendilerini yaktılar.
F. İ. bıraktığı mektupta kendini neden yaktığını açıkça belirtmişti
Yine Erzurum H Tipi Kapalı Cezaevi'nde 5 Ocak 2012 günü PKK'li tutuklu Beşir Yumuşak, aynı gerekçelerle bedenini ateşe verdi, yapılan erken müdaheleyle yaralı olarak kurtarıldı.
İnsana düşen, insanı yaşatmaktır...
Devlete düşen, yurttaşının can güvenliğini sağlamaktır.
Böyle vahim sonuçlara sebep olabilecek bir konum ve önemde birinin sağlığı ve kaldığı koşullar hakkında kamuoyunun bilgilendirilmesi en başta devletin sorumluluğundadır.
KCK adı altında gerçekliştirilen operasyonlarla neredeyse bütün avukatları tutuklanmış, avukatlığına soyunan isimlere her seferinde koster bozuk yalanıyla görüşmelere izin verilmemiş Abdullah Öcalan isminin, bizzat devlet tarafından daha gizemli ve daha merak edilir kılınmasının yaratacağı sonuçlarda sorumluluk yine devlete aittir.
Bu gizem ve merak halinin, ülkede bir çok insanın hayatına mal olabileceği artık bir sır değil.
Daha geçen yıl internete düşen ses kayıtlarında devletin istihbarat bürokrasisinin Öcalan'ın üzerinden görüşmeler yaptığı ortaya çıkmıştı.
Bu gerçek gün gibi ortadayken, bugün Öcalan ismi üzerinden Kürt halkına ve duyarlı kesimlere mesaj vermek, devletin, "Öcalan Kürtlerin önderi değil" iddiasını çürüttüğü gibi, Abdullah Öcalan ismini daha önemli ve gizemli kılıyor.
Devletin ve araştırmacı-istihbarat kurumlarının bu gerçeği gördüğünden elbette kuşku yok. Ancak, süregelen bu inat ve Öcalan'ı saklama hali hiç akıl karı işi değil.
Öcalan üzerinden yaratılan bu gizem ve merak edilirlilik halinin artma ve artırılma durumu, ülkede gerginleşen siyasal ortama gram katkı sağlamayaz.
Abdullah Öcalan'ın tümden tecrit edilmesi için girişimlerde bulunan ve bunu yasallaştırmaya çalışan devlet ve hükümetin, yaklaşan baharı da dikkate alarak, Öcalan'ı ve konumunu yeniden değerlendirmesi gerekir.
Öcalan ve gerçeğini gözardı etmenin sonuçlarını geçmişte yaşanılan süreçlerle ispatlanmışken, "terörü mutlaka bitireceğiz" inadı ve kibrinin Abdullah Öcalan üzerinden işleme konulması ve bu yolla halkı sokaklarda çatışmaya çağırmak, bu ülke halklarına barış adına bir katkı sunmayacaktır. (FA/BA)