Yaklaşık bir yıldır, "sınırların yeniden çizilmesi"nde Amerika'nın yanında yerimizi almamız gerektiğini bir tekno parça monotonluğunda tekrarlayanların temel bir gerekçesi var: "Almazsak, bölge gücü olma fırsatını, 'yeni dünyanın kuruluşu'nda aslan payını kapma fırsatını kaçırırız. Ayrıca Kürtleri de denetleyemeyiz." Bu gerekçenin temelinde şu varsayım yatıyor: "Yanında yer almazsak ABD başkasını bulur."
Oysa Talabani ve Barzani ile ABD arasındaki "stratejik ortaklık", tezkere oylamasından sonra ortaya çıkmış değil. Aslında ABD "başkası"nı bulmaya 80 sonlarından itibaren, Sovyetler Birliği'nin çözülmesi sürecinde başlamıştı. Çoktan buldu bile. Bu gerçek, varsayımlı gerekçeyi dört notayla çalıp duranların bilmediği bir şey de değil.
ABD'nin yeni stratejik ortakları, Avrupa'nın kuzeyinde Litvanya'dan başlıyor, Orta Avrupa'da Polonya, Macaristan, Doğu Avrupa'da Romanya ve Bulgaristan diye devam edip Kafkaslar'a geçiyor ve Orta Asya'da Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan'a kadar uzanıyor. Kafkasya, Orta Doğu ve Orta Asya enerji kaynaklarının denetimi açısından büyük önem taşıyan bu stratejik ortaklardan biri de Kuzey Irak'taki özerk bölgenin yönetimi.
Avrupa'nın -buradan bakıldığında- kuzeybatıdaki en uç noktasında bulunan 3.5 milyon nüfuslu Litvanya'nın ordu komutanı, ABD vatandaşı ve Amerikan ordusundan albay rütbesiyle ayrılma (sosyal güvenlik hakları korunuyor) Jonas Kronkaitis Litvanya'nın askeri gücü hızla büyüyor. 1999'da 121 milyon dolar olan askeri harcamaları 2002'de 247 milyon dolar olarak gerçekleşmiş (http://first.sipri.org/non_first/result_milex.php?send). Üç yılda yüzde 100'den fazla artış.
ABD'nin ABD merkezli (NATO ya da "Batı ittifakı" falan değil) strateji çalışmaları gerçekleştirdiği "George C. Marshall European Center for Security Studies" adlı kuruluşta seçkin bir akademik kadro var. Bu kadroda, öylesine bir strateji uzmanı değil de "eski genelkurmay başkanı" düzeyinde tek bir ülkenin temsilcisi var: Romanya'dan emekli general Constantin Degeratu.
Kime karşı stratejik ortaklık?
Stratejik ortaklık ABD gibi bir güç ile yapılıyorsa, laf olsun diye değil, ancak başka bir güce karşı denge oluşturmak ya da galip gelmek için yapılır. Bu gücün "terör", "teröristler" olmadığı ne zamandır kabul ediliyor.
Kuzey Irak'taki Kürtler ABD ile Saddam yönetimine karşı ortaklık kurdular. Bu ortaklık bundan sonra, bağımsız bir devlet kurmalarını engellemek isteyebilecek herhangi bir yönetime karşı güçbirliği temelinde olabilir. Avrupa'da Sovyetlerin çözülme sürecinde ortaya çıkan yeni yönetimlerin ABD'den tabii ekonomik beklentileri var. Ama stratejik ortaklığa girenler, bunu gene bir güce karşı denge oluşturmak için yapıyorlar. Ekonomik, politik ve kültürel olarak kendilerini yutabileceği endişesini taşıdıkları Avrupa Birliği'ne ya da Rusya Federasyonu'na karşı...
İş "endişe taşıma"ya bile gelmeden, zaten ABD'nin istihbarat örgütlerinden aldıkları destekle "halk devrimi yapmış", "demokrasiye geçmiş", Latin Amerika'nın CIA yardımıyla darbe yapmış askeri diktatörlüklerini andıran Doğu Avrupa ülkeleri de yok değil. Kafkasya'dan itibaren ise, gücüne karşı denge oluşturulmak istenen yegâne ülke Rusya Federasyonu.
Türkiye kime karşı güç birliği yapacak ABD ile? Stratejik ortak olacak? ABD Türkiye ile kime karşı güç birliği yapacak?
ABD açısından bakıldığında, gerek Avrupa Birliği (AB) ile yaşadığı ve son iki yıldır hızla su yüzüne çıkan çelişkiler, gerekse Rusya ile girdiği "üzeri hafiften örtülü" Kafkasya ve Orta Asya egemenliği mücadelesi, Türkiye gibi bir stratejik ortağı elbette gerektiriyor. Bundan sonra yıllarca da gerektirmeye devam edecek.
Peki ya Türkiye açısından? AB ve Rusya, güçlerine karşı başka bir güçle işbirliği yaparak denge oluşturulması gereken tehditler mi? İhracatımızın yarıdan fazlasını yaptığımız AB (2002'de ise 35 milyar doların 18 milyar doları), 2002'de bir önceki yıla göre yüzde 25 fazla ihracat yaptığımız (1.16 milyar dolar) Rusya? Turizm sektörümüze hayat veren ülkeler?
Bugün kapalı kapılar ardında "çete yönetimi" ile yönetilen ABD'nin politik sistemi ile hâlâ halkın varlığını hissettirebildiği Avrupa'nın politik sistemi arasında ise karşılaştırmaya girmiyorum. Enis Berberoğlu'nun 17 Ağustosta Hürriyet gazetesinde Petrol oyunu sahnede başlıklı yazısında söylediğinin ("Türkiye, enerji yolları güvenliyken daha az petrol faturası ödemez mi?") tam aksine, ABD'nin 100 yıldır elini soktuğu her yeri çok daha az güvenli hale getirdiğinden de söz etmeyeceğim.
AB ile Rusya'nın Türkiye için tehdit oluşturan güçler olduğunu düşünenler olabilir. Bu tartışılabilir. Ama son iki yıldır yaşananların ardından bugün gelinen noktada, hiç olmazsa artık, teraneleri bırakıp açıkça kabul edilmeli ki, ABD ile stratejik ortaklığa gidilecekse bu ortaklık ancak AB ve Rusya'nın gücünü dengeleme amacı ile gerekçelendirilebilir. "Teröre karşı mücadele"de ya da "Medeniyet Savaşı"nda kader ortaklığı yapmak olarak değil. Irak'a BM kararı dışında asker gidecekse de karar böyle alınacak, asker böyle gidecek. (ŞA/BB)