"Bu isimler barış sürecinin önüne geçiyorlardı. HDP'nin Türkiye partisi olmasının önüne geçiyorlardı." diye yorumlamış, Emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin ABD Dışişleri Bakanlığı'nın PKK'nin önde gelen yöneticilerinin başına ödül koymasını. "Bizim açımızdan iyi bir şey," diye devam etmiş ve ihtiyatı elden bırakmadan eklemiş, "ama altındaki niyete iyi bakmamız lazım."
"Niyet" ne olabilir? Genelkurmay İstihbarat Dairesi'nin eski başkanına göre, şu olabilir: "Yeni dönemde, Suriye'nin yeniden yapılandırılması lafını çok duyacağız. Bunu sağlamak için de, ABD Türkiye'nin rahatlatılmasını sağlayacak tedbirler alıyor".
Pekin, TSK bünyesinde edindiği yetenek ve bilgisini şu sıralar Vatan Partisi'nin "Görev Medya Grubu" başkanı olarak Ulusal Kanal, Aydınlık, Kaynak Yayınları, Teori dergisi, Ütopya dergisi gibi organlarında değerlendiriyor.
"İhtiyat"a ihtiyaç duyan yalnızca o değil, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın da "olumlu" ama "ihtiyatla" karşılıyor: "Bunu yapsınlar olumlu karşılarız prensipte, ama büyük fotoğraf içinde bu neye tekabül edecek?"
ABD'nin "partnerleri"
Onları düşündüren ABD'nin Suriye İşleri Özel Temsilcisi, eski Ankara Büyükelçisi James Jeffrey'in, 1 Kasım'da Paris'te El-Arabiya TV kanalına verdiği demeçte söyledikleri. Jeffrey, Mınbiç'teki ABD-Türkiye ortak devriyesine ilişkin soruları yanıtlarken ABD'nin "iki partner"i arasında "bir çözüm bulmak üzere yeniden çaba harcamaya başladığını" söylemişti.
Devlet Bahçeli'nin de kulağına kar suyu kaçmış, dün MHP Grup toplantısında "ne olur ne olmaz" havasında önceki süreci anımsatıyordu: "Geçmişte yaşananlar tecrübedir ve hamd olsun Türkiye badireli günleri atlatmıştır. Terörizmin bitişi konuşmayla olmaz, hainleri yok etmeden milli huzur ve sükunet gerçekleşemez."
Ardından "Türkiye'yi kurnazca ve kurulan tuzaklarla yeni bir çözüm sürecine çekme, yeni bir çözülme fırtınasına sokma arayış ve çabaları" olanlara aba altından sopa: "Terörle masa kurulmaz, teröristlerle müzakere yapılmaz."
Kalın ve Bahçeli, öte yandan, bunca esip gürlemenin, havaya savrulan bunca tehdit ve gazabın "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi" dedikleri ucubeye onay istemek için yerel seçimlerde önüne sandık koyacakları Kürtler'de uyandıracağı iç bulantısını teskin için de bir şeyler demezlerse olmayacağının da farkındalar.
Bahçeli "hainleri yok etme" anılarını tazelerken birden "Kürt kökenli kardeşlerimiz" aklına geliyor: "[Onlar] canımızdır, hepsiyle birlikte anımız birdir, acımız birdir, adımız birdir, nitekim hepimiz Türk milletiyiz."
Arkasını sağlama aldıktan sonra saydırmaya devam ediyor: "Bizi ateşe atmak için el ovuşturan, pusuda bekleyen, durum kollayan güç ve çıkar odaklarına, kanlı terör örgütlerine diyor ve sesleniyorum ki; Nemrut'un ateşini Hazreti İbrahim'e gülzar eden Allah, sizin de yaktığınız ateşi bize selamet nuru etsin."
Kalın da, Habertürk TV'de "büyük fotoğraf"a bakarken Suriye'deki Kürtler'i görüyor ister istemez ve hemen "çok sinsice bir kelime oyunu"nu ifşaya girişiyor: "Bazen de şöyle takdim ediliyor, 'Bakın Türkiye, Kürtlere karşı Suriye'de.' Türkiye Kürtlere karşı değil, çok sinsice bir kelime oyunu yapıyorlar. Türkiye orada terör örgütüne karşı ve o terör örgütü PYD, YPG Suriye Kürtlerini de terörize ediyor (...) Türkiye'nin Suriye Kürtleri ile bir sorunu yok terör örgütü ile sorunu var."
Kalın, ABD ve Avrupa'dan da şikayetçi: "Bakın bir tane muhalif Kürt grup kalmadı. Türkiye'ye sığındı, Avrupa'ya kaçan oldu ya da şu anda sinmiş durumda. Hiçbirisi ABD'nin, Avrupa'nın onlara sağladığı siyasi, ekonomik, askeri teknolojik desteği alamıyor."
"Kürt Statükosu" için kanlı pazarlık
Bütün bu allamelik ve laf ebelikleri, esasen ABD ile Türkiye arasında, değişen Orta-Doğu dengeleri içinde "Kürt Statükosu"nun nasıl sürdürüleceğine dair kanlı ve tiksinti verici bir pazarlıktan başka bir yere varmıyor.
Nitekim Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy, ABD'nin "ödül koyması"na ilişkin bir soruya verdiği yazılı cevapta hükümetin resmi tutumunu açıklamış: "ABD Dışişleri Bakanlığının terör örgütü PKK'nın 3 elebaşının kimliklerini ya da yerlerini tespit edecek bilgiler karşılığında para ödülü koymasını olumlu karşılıyoruz. Bu adımın PKK ve uzantılarıyla mücadele bağlamında Irak ve Suriye'de ortaya konulacak somut eylemlerle desteklenmesini bekliyoruz."
Anlaşılan hepimiz çok bekleyeceğiz.
"İki partner"i arasında bir çözüm bulmak üzere yeniden çaba harcamaya başladığını müjdeleyen ABD'nin ilk somut "çabası" başka Kürtleri ele versin, o da onları Türkler'e sunsun diye Kürtlere para teklif etmek.
Bahçeli'nin aklındaki ilk tedbir "Kürt kökenli" Kürtler'e hepimizin aynı Türk milletinden olduğunu hatırlattıktan sonra, araya Hazreti İbrahim'i de karıştırıp, "Kürt kökenli teröristleri" kendi ateşlerinde yakmak için yardım istemek.
İbrahim Kalın bambaşka bir alem: Afrin'de yerinden yurdundan ettiği yüzbinlerce Kürt kışın soğuğunda çadırlarda titreşirken, "çözüm" diye aklına o Kürtlerle savaşacak bir ordu kurmak için ABD'den, Avrupa'dan "muhalif Kürtler"e "askeri teknolojik destek" istemek geliyor.
Genelkurmay İstihbarat Dairesi eski başkanıysa, "Bu isimler" "HDP'nin Türkiye partisi olmasının önüne geçtikleri için," ABD tarafından Türkiye'ye verilmesini "iyi karşılıyor".
Bu akla ziyan icatlar ilk bakışta insana gülünç geliyor. Ama bunları dile getirenlerin kıyıcılık kapasitesini anımsayınca gülümsemeniz dudağınızın ucunda kalabilir. Bu kıyıcı muhayyilenin Türkiye'yi ve dünyayı yönetenlerin ortak duyusunu nasıl oluşturduğunu, muhataplarına gönül rahatlığıyla, havadan sudan söz edercesine, kurtuluşları için çoluk çocuklarını, eş, dost, akrabalarını ateşe atmayı teklif eden bir ahlakı nasıl paylaştıklarını idrak etmek sadece gülümsemenizi değil, kanınızı dondurabilir.
Kürtler geçmişte toplumlarını çökerten iç kavgalarına "birakujî" derler. Kürtlerin ortak siyasî hafızasında "birakujî" soykırımdan bile aşağı bir düşkünlüğü anlatır.
Bunların akıllarındaki, çözüm, barış, kardeşlik ve saire değil Kürdü Kürde kırdırmaktır; "vekâleten birakujî"dir. Devletin aklına Kürdü öbür Kürdü ihbara, başka Kürtler'e karşı ordu kurdurmaya, dağdaki oğlunun başına ABD para koyunca, hapisteki HDP'li kızıyla barış kapısının açılacağına inandırmaya uğraşmaktan başka bir çare gelmiyorsa akıl baştan gitmiş demektir. Biz aklımıza mukayyet olalım. (EK)