ABD Devlet Başkanı Barack Obama, ülkesinin, önceden açıklandığı gibi, bu ayın sonunda askerlerini Irak'tan çekeceğini vurguladı. Açıklamaya göre, "ABD, ülkede asayişin sağlanması görevini Iraklı güçlere devredecek ve 90 bin askerini ülkeden çekecektir."
"Savaşın yerlileştirilmesi", ABD'nin işgal ettiği ülkelerde uyguladığı tipik bir yöntemdir. Bu yöntem, Vietnam örneğinde olduğu gibi, güçlü bir rakip karşısında (Vietkong) başarısız kaldığı gibi, işgal öncesi merkezi gücün bulunmadığı ülkelerde de başarılı olamaz. ABD, Saddam dönemindeki Irak'ta bulunan merkezi askeri gücün yapısal geleneğini kullanarak kendi amaçlarına hizmet eden bir ordu ve polis gücünü oluşturdu.
Afganistan'daysa aynı "başarıyı" gösteremedi. Türkiye'nin de içinde bulunduğu askeri eğitimciler, Taliban'a karşı etkili olabilecek yerli silahlı gücü bir türlü oluşturamıyorlar. Afganistan'da merkezi silahlı güç geleneği zayıftır ve bu tarihsel güçsüzlüğün çok sayıda askeri eğitimciyle giderilmesi mümkün olamamıştır.
Obama, konuşmasında, "savaşı Afganistan'da da kazanacaklarını" vurguluyor, ama bu savaşın kaybedildiği işgalin ikinci büyük askeri gücü Britanya ordusu tarafından açıkça ifade ediliyor. Tek çare, Taliban ile anlaşarak "uygun bir barış" yapmaktır. Ne çare ki, Taliban anlaşmaya yanaşmıyor. Dokuz yıldan beri süren savaşta ABD kayıpları sürekli artar ve ülkenin büyük bölümü Taliban'ın denetiminde bulunurken, Taliban'ı uzlaşmaya zorlamak amacıyla savaş politikasında değişiklik yapıldı: ABD ve Almanya'nın da dahil olduğu öteki işgal güçleri, Taliban'ın her düzeydeki askeri önderlerini öldürmeyi hedefleyen bir politika değişikliği yaptılar. Böylece "uzlaşmaya yanaşmayan" yönetici kadronun yerine daha ılımlıların gelmesi hedefleniyor.
İçinde bulunduğumuz yılın başlarında Afganistan'a 30 bin ek asker gönderen ABD yönetimi, Taliban'a karşı savaşta içinde bulunduğu çıkmazı aşabilmiş değil.
ABD, Irak'tan nasıl çekiliyor?
ABD'nin Irak'taki askeri faaliyeti sona eriyor. Burada "askeri faaliyet"ten anlaşılması gerekenin, "üniformalı askeri faaliyet" olduğunu belirtmek gerekir. Çok sayıda askeri uzman, savaşta başından beri bulunan Blackwater gibi özel askeri firmalar ve CIA'nın çok sayıda elemanı ülkede bulunmayı sürdürecektir. ABD, gerek duyduğu anda geri dönebileceği altyapıyı ülkede bırakarak askeri olarak çekilmektedir.
Bir yıl kadar önce, ABD ordusunun Irak'tan çekileceğinin açıklanmasının ardından, Türkiye'nin oluşacak boşluğu doldurması planlanıyordu. Burada asıl sorun, Kuzey Irak'taki Kürdistan Federal Yönetimi idi. Türkiye'nin bu yönetimle ilişkilerini düzeltebilmesi için, kendi ülkesindeki Kürt sorununu çözmesi gerektiğinden hareketle "Kürt açılımı" başlatıldı ve fiyaskoyla sonuçlandı. Buna rağmen, Türkiye'nin, Ortadoğu'da etkin bir güç olmakta önemli adımlar attığını belirtmek gerekir.
Bölgeye giden herkesin rahatlıkla saptayabileceği gibi, Irak'taki özerk Kürt bölgesinde Türkiye, ekonomik ve kültürel olarak egemen durumdadır. OYAK'ın da aralarında bulunduğu çok sayıda Türk firması bölgede yatırım yaparken, "alemin kralı" İbrahim Tatlıses, Kürt şarkıcıların klip çekecekleri en iyi mekan ise İstanbul'dur.
Özerk Kürt yönetimi Avrupa'dan gelen Kürt aydınlarına dolgun maaş bağlamaya hazır durumda... Ne ki, Kuzey Irak'taki yönetim Kürt aydınlarının önemli bir bölümünde büyük hayal kırıklığı yaratmış durumda... Aşiret politikasının egemen olduğu, basında katı bir sansürün uygulandığı, erkeklerin çokeşliliğinin yasal güvence altına alındığı, kadın sünnetinin halen yaygın olduğu bir bölge, Kuzey Kürtleri için çekiciliğini önemli oranda kaybetmiş durumdadır.
Böylece Türkiye'nin Irak'la ilgili en önemli çekincesi gündemden kalkmış oluyor. Türkiye yönetimi, Kürt özerk bölgesinin, kendi sınırları içinde yaşayan Kürtler için önemli bir çekici güç olacağından endişe duyuyordu. Böyle bir durum artık söz konusu değildir. PKK'nin Kuzey Irak'taki varlığı halen önemli bir sorun olarak varlığını sürdürmekle birlikte, Barzani yönetimiyle Türkiye arasında başka önemli sorun kalmamıştır.
Ek olarak Türkiye, geçtiğimiz yıl, bölgedeki prestijini önemli oranda artırmıştır. İki ülke arasındaki askeri işbirliği sürdürülürken Erdoğan ve AKP hükümetinin İsrail'e karşı yaptığı çıkışların asıl amacı, Türkiye'nin bölgedeki etkinliğini artırmaktı. Bu amaca en azından şimdilik ulaşılmıştır.
Türkiye'nin bölgedeki etkinliğinin artması, ABD'nin çekilmesiyle bölgede oluşabilecek boşluğun İran tarafından doldurulmaması için önemliydi.
İran halen bölgesel bir güç olma özelliğini sürdürmekte ve gücünü yaymak için her olanağı kullanmaktadır. İran'ı sadece İran olarak görmemek gerekir. İran belirli oranda Iraktaki Şiiler demektir. İran, Suriye ile ittifak halindedir. İran, Lübnan'da Hizbullah demektir.
İran'a karşı olası bir İsrail-ABD askeri operasyonu karşısında Irak'taki Şiilerin bir bölümünün ve özellikle Hizbullah'ın eyleme geçmesi söz konusudur.
Geçtiğimiz günlerde Lübnan ile İsrail arasında yaşanan gerginlik ve kısa süreli çatışma, rastlantıdan ziyade "karşılıklı bir yoklama" izlenimi veriyor.
Türkiye, Suriye ile geçtiğimiz bir yılda ilişkilerini büyük oranda düzelterek, İran'ın bu ülke üzerindeki etkisine darbe vurdu. Filistin'de Hamas ve Lübnan'da Hizbullah, Suriye tarafından ekonomik ve politik olarak sürekli desteklenen örgütlerdir. Suriye'nin İran'ın yanında yer alan aktif bir politik aktör konumundan çıkarılması, Hamas ve Hizbullah'ın da belirli oranda pasifleştirilmesini gündeme getirebilir.
Kısacası, ABD Irak'tan askeri olarak çekilirken, İran'a yönelik yeni ekonomik sert yaptırımlarla birlikte, bu ülkeye yönelik müdahale gittikçe daha fazla ihtimal kazanıyor. (EE/TK)