Bir ülkenin halkını ve politikacılarını en iyi ne zaman tanıyabiliriz diye düşünürken aklıma ilk gelen şeyler deprem ve ya sel gibi doğal felaketler oldu. Sonra savaş zamanları, savaş çıkmadan önceki söylemler ve sonrası. İç savaşlar; grupların zıtlaşan söylemleri . Darbeler ve sonraları. Ve elbette bir de seçim dönemleri.
Bizler yukarıda bahsettiğim her bir durumu ayrı ayrı deneyimleyip hem halkımızın her bir durumdaki tutumunu biliyoruz hem de adı ne olursa olsun tavrı neredeyse hep aynı olan "otorite"nin bu durumlarda takındığı tavırları. Yabancılık çekmiyoruz; dönem dönem beğenmesek eleştirsek de ya da duygulanıp "vay halkıma bak" desek de hepsi kanıksadığımız tutumlar.
Şimdi başka bir ülkenin sınırları içerisindeyken aşina olmadığımız ya da uzaktan izlediğimiz şeyleri bir de içeriden görme fırsatı buluyorum ve bildiğiniz gibi bugün- saat farkına bakarsak bugün aslında sizin için dün- Amerika'nın yeni dönemde başkanlık koltuğuna oturmaya aday iki yüzü Obama ve Romney, Başkanlık yarışı geleneğinde önemli bir yer tutan "tartışma"larını canlı yayında gerçekleştirdiler. Yani deyim yerindeyse seçimlere iki hafta kala (seçim 6 Kasım'da) kozlarını paylaştılar.
Ben uluslarası ilişkiler okumadım, siyaset bilimi de okumadım. Insan ilişkilerini biliyorum biraz ve politikacıların da aslında insan olduklarını. O nedenle dış politika ile ilgili söylediklerinden çok aslında bunları nasıl söylediklerine baktım. Zaten ne söylediklerini çokça okuyacaksınız.
Mesela Pakistan ile ilgili yorum yapılırken Romney ne kadar insancıldı(!) öyle. Oradaki insanlara yardım etmeliyiz derken cümlenin hem öncesinde hem sonrasında "nükleer silahlar" vurgusu yapıyordu. Adamların Nükleer Silahları var. Onlara yardım etmeliyiz. Silahlar "kötü adamlar"ın eline geçerse vay halimize.! Bu benim kendi algılayışım elbette ama orijinal konuşmayı dinlerseniz özeti buydu diyebiliriz.
Suriye konusunda her iki adayın da yorumlarını dinlerken içimden geçen her şeyi paylaşmasam da olur ama şunu söyleyemeliyim ki Obama kesinlikle Romney'den çok daha ılımlı bir tavır sergiliyordu. En azından Obama Suriyelilerin yaşam hakkından ve güvenliklerinden bahsederken, Romney Esad devrilince ortaya çıkacak olan güçlerle ilişkilerin iyi olmasının öneminin altını çiziyordu.
Her iki aday da "biz demokrasi getiriyoruz- demokrasiden yanayız" gibi artık klişeleşmiş sözleri elbette kullandılar ancak Romney'nin çıkarcı bir tavırla yaklaştığı da su götürmez bir gerçekti.
Tam bir kapitalist figürü çizen Romney, Çin konusunda bile tavrını bozmadı ve bana göre Türkçesi "abicim önemli olan ticarettir, işin ucunda para varsa sorun yok" diyordu açıkça.
İzlerken gerçekten kahkaha attığım bir an vardı ki paylaşmadan edemeyeceğim. Romney amca - amca diyorum yaşı büyük, bizim kültürümüzde büyüklere hürmet esastır- dünyadaki halkları "özgürleştirdiklerini" onları "diktatör"lerden kurtardıklarını büyük bir ciddiyetle söyledi.
Hemen aklıma Washington'da gördüğümde fotoğrafını çektiğim bir anıt geldi. Buraya aynen yazıyorum " Americans came to liberate not to conquer, to restore freedom and to end tyranny" Yani arkadaşlar onlar hep bunu yapıyorlar. Fethetmeye değil özgürleştirmeye, diktatörlüğü sonlandırıp özgürlüğü inşa etmeye geliyorlar.
Umarım bize gelmezler ne diyelim!
Başkanlık tartışmasının benim için "yiğidi öldür hakkını ver" tarafına gelirsek söyleyeceğim şudur ki adamlar canlı yayında aynı masaya oturup, bir moderatörün sorduğu sorulara cevap veriyorlar. Konuşma bitince "yalandan da olsa" birbirlerinin kollarına dokunarak el sıkışıp koşarak eşlerinin yanlarına gidiyorlar. Orada bir sevgi, bir kucaklaşma! Çocuklar, torunlar doluyor sahneye. Ne güzeller!
Bizimkiler bırakın bu bizlere şekilde bir sahne yaşatmayı, aynı sahneyi paylaşmaya bile çekiniyorlar. Ayrı meydanlardan birbirlerine cevap verip-ki bu da özel bir beceri-, haberciler tarafından bir ekrana sığdırılıyorlar. "Başbakan Erdoğan şurada şunu söyledi". Ekranın diğer yarında Kılıçdaroğlu cevap veriyor, başka şehirden.
Bir araya gelip konuşsalar Obama ve Romney gibi mesela da haberciler yorulmasa! Vatandaş olarak benim bir beklentim yok, sadece habercileri düşünüyorum, gerçekten... Sürekli bir montaj derdindeler, yazık!!
Nereden nereye geldik gene. Amerika'da durum böyleyken böyle.
Seçimlere kadar da kim öle kim kala!
Selametle... (SK/HK)