Kasım’daki Amerika Birleşik Devletleri (ABD) başkanlık seçimlerinde Cumhuriyetçi ve Demokrat Parti adına yarışacak adayların belirlenmesi için 5 Şubat'ta, 50 eyaletin 24’ünde eşzamanlı biçimde önseçimler yapıldı ve başkan adaylarının resmen tespit edileceği parti ulusal kongrelerine katılacak delegelerin yüzde 42’si belirlendi.
ABD siyasi literatüründe “Süper Salı” olarak adlandırılan bu süreç, yaklaşan başkanlık seçimleri ve başkan aday adayları üzerindeki ilgiyi daha da arttırdı. Türkiye’deyse, Irak işgaliyle fiilen komşumuz olan ABD’deki seçimlere ana akım siyasetin ilgisini dünya barışı ve ekolojik denge gibi küresel kaygılardan ziyade yönetici seçkinlerin dar çıkar hesapları ve kerameti kendinden menkul “kırmızı çizgi”ler biçimlendiriyor.
Örneğin Ermeni soykırımı iddialarına karşı çıkan Cumhuriyetçi aday John McCain “Türkiye’ye en yakın aday” olarak öne çıkarılırken, seçilirlerse söz konusu iddiaları tanıyacaklarını açıklayan Demokrat Parti adayları Hillary Clinton ve Barack Obama’nın sadece “oy avcılığı” yaptığı dolayısıyla endişeye gerek olmadığı söyleniyor.
Halbuki yarışı öne götüren adaylara şöyle bir göz atmak bile dünya barışı gibi evrensel dertleri olanların bu seçimlerden bir şey ummaması gerektiğini açıkça ortaya koyuyor.
John McCain
“Süper Salı”da dokuz eyalette birinci gelerek 605 delege çıkartan ve rakipleriyle arayı açan Cumhuriyetçi aday McCain, başarılı bir medya yönetimi sayesinde partisinin bağımsız isimlerinden ve Irak Savaşı’na karşı biri olarak tanınıyor. Ancak gözlemciler onun militarist yönünü vurguluyor.
McCain, 11 Eylül’den hemen sonra kaleme aldığı bir yazıda ABD’de askeri ve sivil kültürlerin birbirinden uzaklaşmasından yakınmış ve Türkiye’deki “asker millet” anlayışını anımsatırcasına “asker-vatandaş” kavramının önemine dikkat çekmişti.
1999’daki Kosova krizinde kapsamlı bir askeri müdahaleyi savunan McCain’in militarist anlayışı Nisan 2007’de Güney Carolina’ya yaptığı seçim gezisinde de deşifre oldu. Cumhuriyetçi aday, İran’la ilgili bir soruya Beach Boys’un “Barbara Ann” isimli şarkısının sözlerini “İran’ı bombala” biçiminde değiştirerek yanıt verdi.
Ocak’taki New Hampshire önseçimleri öncesindeyse Irak hakkındaki bir soruyu “Yüzyıl daha Irak’ta kalabiliriz. Benim için hava hoş” diye cevapladı. Florida’daki yandaşlarına ise “Zor bir savaştayız. Teslim olmayacağız ama başka savaşlar olacak” dedi.
Barack Obama
Salı günkü önseçimlerden 13 eyalette birincilik ve toplamda 757 delege elde eden Obama, Irak’taki savaşa başından beri karşı olduğunu belirtiyor ve ABD’nin ilk siyah başkanı olursa Irak’tan kademeli olarak çekilmeyi vaat ediyor.
Fakat George Soros’un da desteklediği Obama’nın tutarlı bir savaş karşıtı olduğu söylenemez. 2002’de Irak Savaşı’na karşı bir gösteride “Tüm savaşlara değil, aptalca savaşlara karşıyım” diyen Obama, İran ve Pakistan söz konusu olduğunda askeri çözümün geçerli olabileceğini söylüyor.
Filistin sorununa duyarsız kalıp İsrail’i ABD’nin en önemli askeri ve stratejik ortağı olarak tanımlayan Obama’nın vaatleri arasında fazladan 65 bin asker ve 27 bin denizci alarak orduyu büyütmek de var.
Hillary Clinton
Ülkenin ilk kadın başkanı olarak tarihe geçmek isteyen Clinton, “Süper Salı”dan sekiz eyalet birinciliği ve toplamda 782 delegeyle çıktı. Clinton rakibi Obama gibi Irak’tan çekilmeyi vaat etse de Irak Savaşı lehine oy vermiş bir senatör olarak militarist eğilimlerini gizlemekte daha fazla zorluk çekiyor.
Eski “first-lady” gene Obama gibi Filistinlilerin sorunlarına gözlerini kapayan sıkı bir İsrail destekçisi. Clinton, 2005’te ziyaret ettiği İsrail’i Filistin’den ayıran ve yüz binlerce Filistinliyi iş, okul ve tarlalarından eden duvar için “Bu Filistinlilere karşı değil, teröristlere karşı. Filistinliler teröre karşı tutumlarını değiştirmeli” demişti.
Sermaye faktörü
En güçlü üç başkan aday adayının siyasi pozisyonları, savaş karşıtlarının yeni döneme dair umut beslemesine olanak vermiyor. Kim seçilirse seçilsin sonuç “ABD İmparatorluğu”na yarayacak. Zaten gerçekten farklı bir siyaset izlemek isteyenlerin bu seçimlerde bir varlık gösterebilmesi çok zor.
Pek çok faktörün yanında bu durum seçim kampanyalarında dönen parayla ilgili. Adaylar seçilebilmek için çok büyük meblağlar harcamak durumunda. Bu ise güçlü sermaye çevrelerinin ve lobilerin desteğini almayı zorunlu kılıyor. Elbette adaylara bu paralar adayların seçildiklerinde belli politikaları izlemeleri için veriliyor.
Adayların şu ana dek harcadıkları miktarlara bakmak bu konuda aydınlatıcı olabilir. BBC News’in aktardığına göre, 100 milyon doların üzerinde bağış toplayan Obama şu ana dek 80 milyon doları aşkın para harcadı. Rakibi Clinton’un harcamaları da ona yakın. McCain ise 2007 boyunca 37.5 milyon dolar topladı ve 39.1 milyon dolar harcadı.(KM/EÜ)