Kıbrıs'ta dün (3 Nisan) 1964'ten beri kapalı olan ve Lefkoşa'yı ikiye bölen Lokmacı barikatı törenle açıldı.
Kuzey Kıbrıs Devlet Başkanı Mehmet Ali Talat ve Güney Kıbrıs Devlet Başkanı Dimitris Hristofyas, barikatın açılmasını 21 Mart'ta Birleşmiş Milletler (BM) Kıbrıs Özel Temsilcisi Michael Möller'in arabuluculuğunda gerçekleştirdikleri görüşmede kararlaştırmışlardı.
Aynı görüşmede BM çatısı altında yürütülecek barış müzakerelerine ilişkin bir takvim belirlemek üzere çalışma gruplarının oluşturulması ve Talat'la Hristofyas'ın üç ay içinde yeniden bir araya gelmesi hususlarında da anlaşmaya varılmıştı.
Doğrusu AKEL Genel Sekreteri Hristofyas'ın Güney Kıbrıs Devlet Başkanı seçildiği Şubat ayı sonundan beri adada barış rüzgârları esiyor.
Kıbrıs'ta birden bire esmeye başlayan bu barış rüzgârlarının her ikisi de toplumlarının sol partilerine liderlik eden Talat ve Hristofyas'ın niyet ve uslüplarıyla elbette ilgisi var. Ancak yaşanan yakınlaşmayı sadece buna bağlamak ne kadar doğru?
Çakışan uluslararası hedefler
Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK) uzmanı Doç. Dr. Mehmet Hasgüler'in bianet için yaptığı NATO zirvesi değerlendirmesinde konuya ilişkin ipuçları bulmak mümkün.
2009'un Türkiye'nin hem NATO hem de Avrupa Birliği'yle (AB) ilişkileri açısından son derece kritik bir yıl olacağını söyleyen Hasgüler, şöyle konuşmuştu:
"Aralık 2009'daki AB İlerleme Raporu'nda Türkiye'nin Kıbrıs'a dair yükümlülüklerini yerine getirip getirmediği belirlenecek. Bir nevi Türkiye'nin üyeliğiyle ilgili nihai karar verilecek. Aynı yıl NATO'nun kuruluşunun da 60. yılı. NATO'nun stratejik vizyonuyla ilgili önemli kararlar alınacak. Yani hem NATO hem de AB'nin Türkiye'yle ilişkileri bir netliğe kavuşturulacak. NATO üyeliği isteyen Kıbrıs'la, AB üyeliği isteyen Türkiye'nin ilişkileri tartışılacak. Bu noktada Kıbrıs'ta üç NATO ülkesi olan Türkiye, İngiltere ve Yunanistan'ın garantörlüğü NATO'ya devredilebilir. Böyle bir teknik çözüme Kıbrıslılar daha sıcak bakabilir."
Kıbrıs'ın NATO aşkı
Değerlendirme Kıbrıs'ta yeniden gündeme gelen çözüm arayışlarının arkasındaki uluslararası politik bağlama ışık tutuyor.
Hasgüler'in konuşmasında değindiği gibi AB üyesi olarak "Zenginler Kulübü"ne giren Kıbrıs, NATO'ya da dahil olmak istiyor. Zira NATO "sadece askeri bir ittifak olmanın ötesinde Batı'nın ekonomik ve siyasi düzenini, bölgesel ve küresel çıkarlarını koruyan" bir örgüt. Diğer bir deyişle zengin Batı'nın kolluk kuvveti.
Önümüzdeki yıl NATO, kuruluşunun 60. yılını kutlayacak. 2009'daki zirvede örgüt için hayati önemde olan genişleme ve stratejik vizyon konularında kararlar alınması bekleniyor. Kıbrıs'ın NATO'ya üye olabilmesi ise Türkiye'nin vetosunu aşabilmesine bağlı.
Türkiye için kritik AB virajı
Öte yandan, 2009 Türkiye'nin AB üyeliği yolunda son derece kritik bir dönemeç. AB, daha önce Türkiye'ye Gümrük Birliği Ek Protokolü'den kaynaklanan Kıbrıs'a ilişkin yükümlülüklerini yerine getirmesi için 2009'a kadar mühlet tanımıştı. Türkiye'nin hava ve deniz limanlarını Kıbrıs'a açması, ayrıca bu ülkeyle ilişkilerini normalleştirmesi istenmişti. Türkiye'nin Kıbrıs konusunda istenen adımları atabilmesinin koşulu adadaki iki toplumu da tatmin edecek bir çözüme ulaşılabilmesi.
Kısacası her iki ülkenin stratejik uluslararası hedefleri çakışıyor. Bu çakışma ve karşılıklı bağımlılık ise iki toplumun da başında nispeten uzlaşmacı liderlerin olduğu mevcut konjonktürde çözüm arayışlarına fazladan bir teşvik sağlıyor.
Gelişmeler karşısında her iki taraftaki çözümsüzlük yanlılarının şimdilik sessiz kalmaları bu durumla ilişkilendirilebilir. Umarız ki Kıbrıs'ın iki kardeş halkı bu tarihi fırsatın kalıcı bir çözümle taçlandırılması için gerekli çabayı ortaya koyar. Zira onların çabası ve arzusu olmaksızın bir takım çıkar hesaplarının kalıcı barışla sonuçlanması kolay değil. (KM)