Bu çalışmada Latife Tekin'in 1980'lerde yazdığı romanlarda kadın kahramanların, gündelik hayattaki yerleşik rollerini nasıl sorguladıklarını, kadın olarak var olabilmek için geleneksel rollerinin sınırlarını nasıl zorladıklarını ortaya koymaya çalışacağız.
Bu bağlamda öncelikle 80'lerin kültürel olarak nasıl bir dönem olduğuna kısaca değineceğiz.
Ardından da cinsellik ve politika kavramlarını temel alarak Latife Tekin'in 80'lerde yazdığı romanlardaki kadın karakterleri inceleyeceğiz.
Öncelikle Levent Cantek'ten alıntılayarak gündelik yaşamın tanımını yapalım:
Gündelik yaşamla modernite-nin belirlediği bir olgu, modemite ile birlikte incelenmesi gereken bir yaşam alanı (sphere) kastediliyor. Burası toplumu oluşturduğu düşünülen temel değerlerin yaygınlık ve meşruluk kazandırılmaya çalışıldığı alandır. Söz konusu değerlerin farklı sınıf ve konumlardaki insanlar tarafından paylaşılması ya da reddedilmesi nedeniyle bir mücadele alanıdır da (Cantek, s.13).
Gündeliklik kavramı: 19. yy Avrupa'sındaki modern Kapitalist toplumun oluşumu üzerine bir yorum olarak gelişmiş olan modernlik hakkındaki bir söylem çerçevesinde formüle edilmiş ve yaşanmıştır. Modernliğin büyük kuramcıları bunu tespit etmiş; ama onu ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra Lefebv-re kuramsallaştırmıştır (Harootu-nian, s.80).
Türkiye'ye baktığımızda 1980 Askeri Darbesi sonrasında, birçok alanda değişim başlamış ve bu değişim sürecinde yukarıda sözü edildiği gibi gündelik hayat da bir mücadele alanı olagelmiştir.
Nurdan Gürbilek'e göre Türkiye'de 80'lere kadar 'mahrem' kabul edilen ve adı konulmamış birçok alan ilk defa kamuoyunun gündemine geldi. "Kamusal bir söz düzeni içinde konuşuldu, ayrıştırıldı." (s. 17)
Özellikle cinsellik söze dökülür hale geldi, cinsel tercihler sınıflandırıldı, adlandırıldı. Gürbilek'e göre ilk defa "özel hayat denen alan bir kamu meselesi olarak, kuşatıcı ve kışkırtıcı bir söz düzeni içinde tarif edildi." (s. 17) Cinsellik patlamasının temel dinamiği "80'lerde Türkiye'de yaşanan, cinsellik başta olmak üzere özel hayatın, daha çok bir özgürleşme ve bireyselleşme söylemi içinde, bilmek isteyen bir otoriteden bağımsız olarak söze dökülmesiydi." (s. 18).
Bunda etkili olanlar ise "gazete ve dergilerin soruşturmalarına büyük bir açlıkla cevap veren, iç dökmek isteyen bunda özgürleşmenin ve bireyselleşmenin imkânını gören gönüllü anlatıcılar"dır (s. 18). "[D]aha önce mahrem sayılan, bu yüzden de kamuoyunda açığa çıkartıldığında sansasyon yaratan ya da skandal konusu olmaktan kurtulamayan özel hayat, Türkiye'de ilk defa 1980'lerde kamuoyunda açıkça konuşulabilir bir alana, bir itirafa ya da iç dökme nesnesine dönüşmüştür." (s. 54) Özel ve kamusal alan arasındaki sınırlar erimiş (s. 55), özel hayat politikadan boşalan alana doğru genişlemeye başlamıştır (s. 66). Bu durumun olumsuz sonuçları olduğu gibi olumlu sonuçları da olmuştur. Kamuoyunda cinselliğin özellikle de kadın cinselliğinin konuşulabilir olması bu anlamda olumlu bir sonuç olarak değerlendirilebilir.
Şirin Tekeli "1980'ler Türkiye-si'nde Kadınlar" adlı makalesinde belirttiği üzere, 80'lerde "toplumda çeşitli kültür gruplarının ayrışmış olmakla birlikte, bunları kabaca üç grupta toplamak mümkün görünmektedir." (s. 19).
"Bunlardan ilki, geleneksel ya da feodal değerlerin kalıntılarının etkili olduğu, tarımla yaşayan kırsal kültür grubudur. Burada kadının toplumsal konumu genellikle aşağılardadır. (...) ikinci grup, önemli oranda sanayileşmiş, çağdaş Batılı değerleri benimsemiş kentsel kültür grubudur (...) bu grupta aile ve birey, toplumsal çevre baskısından görece özerkleşmiş-tir. Kadınlar hem aile içerisinde hem tek başlarına daha özgürdürler ve erkeklerle daha eşit bir statüye doğru adım atmışlardır. Üçüncü gruba, bu iki grubun kesiştiği yerde duran 'yeni kentli' kültür grubu denebilir. Kadın ve çocuklar bu grupta kırsal kesimi aratmayacak denli katı bir aile ve toplum baskısıyla çevrelenmiştir. Bu yüzden değer çatışmaları, çelişkiler ve kopmalar en dramatik boyutlarına bu kesimde ulaşır." (s. 19-20).
Cinsellik
Cinselliğin konuşulur olması açısından 1980'lere damgasını vuran bir yazar olarak Latife Tekin'in romanlarına baktığımızda, Berci Kristin Çöp Masalları (1984), Gece Dersleri (1986) ve Buzdan Kılıçlar (1989) adlı romanlarında kadınların cinselliği konuşabildiğini hatta cinsel isteklerini erkeklere dile getirdiklerini, bunun için bir mücadeleye giriştiklerini söyleyebiliriz.
Sınıfsal olarak ise romandaki kadın kahramanların daha çok alt sınıfa mensup kadınlar olduğu görülmektedir ve Şirin Tekeli'nin sözünü ettiği gruplardan üçüncüsüne yani "yeni kentli kültür" grubuna ait olduğunu söyleyebiliriz. Tekeli'nin belirttiği gibi en çok bu gruptaki kadınlar değer çatışmaları, çelişkiler ve kopmalar yaşamaktadırlar.
Nitekim Latife Tekin'in romanlarına baktığımızda romandaki kadın kahramanların da Tekeli'nin sözünü ettiği çatışmayı, çelişkileri yaşadığı gözlemlenmektedir. Burada yazarın 1983 yılında yayımlanan ilk romanı Sevgili Arsız Ölüm'e değinmeyeceğim çünkü bu romanda, yukarıda ismini saydığım romanlardan daha farklı bir mücadele yöntemi söz konusudur.
1984 yılında yayımlanan Berci Kristin Çöp Masalları'nda gecekondularda konducuların yaşam mücadelesi konu edilir. Romanda Fidan adlı kahraman, diğer kadın kahramanlardan farklı biridir. Kadınlara "Yalnızca erkeklerin 'keyif almadığını, kocasıyla yatan kadının da keyif alabileceğini fitnele [r]." (s. 44) Kadınlara gece dersleri verir. Kocalar ise eşlerini, Fidan'dan öğrendikleri her yenilik için döverler. Çöp Bakkal'ın karısı gibi kadınlar keyif almadıklarını kocalarına söylerler, kocalarına küserler. Çöp Bakkal'ın karısı kocasının otoritesine karşı gelemez, "keyif" talebinde bulunduğu için cezalandırılır (s. 46). Romanın bu bölümünden sonra sinemayla tanışan ve film izlemeye giden kadınlar, kocalarının ellerine "ayağına aşk isteğiyle yapışır". Ancak yine karşılığında dayak yerler (s. 122).
Bu romanda bir yandan yoksulluk, gecekondu yaşamının zorlukları anlatılırken öte yandan kadının kadınlıklarını yaşama, kadın olmaya dair taleplerini eşlerine dile getirerek kadın olarak kabul edilmek, isteklerinin dikkate alınmasını arzuladıklarını söyleyebiliriz.
Yoksul bir mahallede yaşayanların hayatını konu edinen Buzdan Kılıçlar adlı romanına bakacak olursak kadın kahramanın mektuplaştığı erkeğe, "evleneceğim erkekten istediğim şartlar" başlıklı bir liste gönderir: On maddelik listede; gösterişten kaçındığını, eşya altın istemediğini, kendisinden de çeyiz istenmemesini yazar. Bunun dışında eşinden izinsiz bir yere gitmeyeceğini onun da gece 12'lere kadar kahvede gezmemesini ister (s.68).
Liste böyle uzayıp gider. Burada dikkat çekici olan noktalardan biri, kadının erkekle eşit koşullara sahip olma talebinde bulunmasıdır. Bu mektubun başında anlatıcı "O dergiden" esinlenerek kızın böyle bir mektup yazdığını vurgular. 80'lerde aylık kadın ve erkek dergilerinin sayısında eskiye oranla önemli bir artış gözlemlenir ve yine ilk kez bu dönemde televizyonda kadınlar için özel programların yayınlanmaya başladığını görürüz (Saktanber, s. 211). Kadın dergilerinin başında 1978 yılında yayımlanmaya başlayan Kadınca dergisi gelmektedir.
Bu açıdan dönemin yansımalarını romanda gözlemleyebildiğimizi söyleyebiliriz. Öte yandan kitle iletişim araçlarının kişiler üzerinde nasıl etkili olduğunu da gözlemliyoruz. Latife Tekin'in romanlarında alt sınıfa mensup kadınlar yaşam mücadelesi verirler, Cantek'in yukarıda alıntıladığımız sözlerini hatırlayarak söylersek kadınlar gündelik hayatta mücadeleyi sürdürmektedirler.
Nurdan Gürbilek göre, "80'ler dışlanmış, bastırılmış, modern kültürel kodların dışına itilmiş, orada ancak bir yokluk, bir eksiklik olarak var olan taşraya yönelik bir özgürlük vaadini temsil ediyordu." 80'ler ona bu topluma biçilen modern kültürel kimliğin baskısından kurtulma umudunu vaat etti: Taşraya kendi kimliğini koruyarak da büyük şehir hayatına eklemlenebileceği, piyasada ona da bir yer olabileceği umudunu verdi (s. 1 İlli 2). Bu umudun sesi olur Latife Tekin ve onun kadın kahramanları. Bastırılmış, dışlanmış kadının sesidir bu. Kadının sesini, sentetik dili bozup yeniden kurarak duyurmaya çalıştığını söyleyebiliriz.
Politika
1980'li yıllarda "[kjadınlar önceki yıllarda olabildiğinden çok daha gür bir sesle toplumdaki konumlarım, ezilmişliklerini, kimliklerini sorgulamaya giriş [mislerdir]" (Tekeli, Kadın Bakış Açısından Kadınlar, s. 18).
Meltem Ağduk Gevrek'e göre, "1980'li yıllarla başlayan dönemi, kadınların toplumsal rollerinin sorgulanmasında yeni bir dönem olarak görmek mümkündür." (Vatan, Millet, Kadınlar, s. 307).
"1980 sonrasında, Türkiye'de kadınlar siyasete artan bir şekilde giriyorlar. Siyasal partiler bir yandan kadınları siyasete çekmenin yolunu ararken, diğer yandan kadın sorununa kendi görüşleri çerçevesinde çözümler getirme çabasındalar" (Güneş-Ayata, 75 Yılda Kadınlar ve Erkekler, s. 247).
Latife Tekin'in üçüncü romanı Gece Derslerinde devrimci mücadele içinde yer alan Gülfıdan diğer adıyla Sekreter Rüzgâr'ın hayatı günlük ve mektuplarla anlatılır. Gülfıdan, kadınları devrimci mücadelenin içinde yer almaya, onları bilinçlendirmeye çalışan biri olarak çizilir.
Bir devrimci olarak gündelik hayatının betimlenmesi söz konusudur. Romanın geneline sinmiş olan polis korkusu, Gülfıdan'ın gündelik yaşamında belirleyici bir rol oynar. Anlatımda sözlü kültür unsurlarına rastlarız. Öte yandan cinsel çağrışımlar ve imgelerle politikanın iç içe geçtiğini gözlemleriz. Ancak bunun temel nedeninin hem cinsellikten hem de politikadan konuşmanın "kadının işi" olduğu düşüncesinin kırılmaya çalışılması düşünüyorum. Gülfıdan, gündelikçi kadınların sigortalı çalışmaları için uğraş verir, sokaklarda gösterilere, protestolara katılır.
Ancak Gülfıdan'ın mücadelesi uğruna yaptığı kimi şeyler, "sapkın gönlünün marifetleri" olarak tarif edilir diğer kadınlarca. "Bizler omuzlarımıza yüklenen ağır görevler altında ezilirken sen hep düğüne gittin. Gökteki yıldızlar ve ormandaki ağaçlar kadar çok hayal kurdun" (s. 17), diyerek onu eleştirirler, işçi olmak istemediği, dışarıdan onları örgütlemeye çalıştığı için yargılarlar. Burada bir devrimci olarak var olmaya çalışırken öte yandan kişisel hayatını da yaşamaya çalışması yadırganmaktadır aslında. Kadın olduğunu göz ardı etmesi ve özel hayatını bir kenara bırakması beklenir. Örneğin:
"[B] aşındaki o süslü tokayı edebinle çıkar. Devrim emanetçilerine teslim et. işçiler, süslü tokalardan hoşlanmazlar." (s. 58) "Dilsiz bir işçiden dans dersleri almaya kalkışacağımdan korktular şimdi de. Kendileri için kötü bir ayna olacağımdan." (s. 64)
Devrim mücadelesi içindeyken çocuk doğurmasına karşı çıkıyor örgüttekiler, "ricamızı kırma ve bireysel boyutlar kazanma meselesini lütfen devrimden sonraya bırak," diyorlar (s. 79), bebeğin aldırılması için para veriyorlar Gülfıdan'a. Yaşadıklarından sonra Gülfıdan, hayatının kendisinin olmadığını anlıyor (s. 81). "Kadın sözünü yok sayanlar cehennem alevlerine sarılsın," diyerek isyanını dile getiriyor (s. 103).
Bütün bu alıntılarda da görüldüğü devrim için mücadelede kadınlığının bastırılması talep edilmektedir Gülfıdan'dan. Bu talebe uygun davranmaya çalıştığında ise, bedeniyle ruhunun birbirinden ayrılmış, kopuk olmasından sancı duyar.
Mektup
Latife Tekin'in bu yazıda ele aldığımız romanlarından Gece Dersleri ve Buzdan Kılıçlar 'da kimi yerde mektup türünden de yararlanıldığını görmekteyiz. lan Watt'a göre "[bjireyin günlük yaşantısı aralıksız bir düşünce, duygu ve sezgi akşından oluşur; fakat edebiyat biçimlerinin çoğu (...) genellikle edimselliğini koruyamayacak kadar kaba bir zamansal keşmekeşten müteşekkildir." (s. 220)
Okurun roman kahramanının kişiliğini oluşturan ve diğer kahramanlarla ilişkisini belirleyen şey bilincinin dakikası dakikasına içeriğidir. "Okur yalnızca bu bilinçle bağ kurarak kurmaca karakterin yaşamına tümüyle iştirak edebilir. Bu bilincin günlük yaşamdaki en harfi harfine kaydı özel mektupla tutulur." (s. 220) Mektup yöntemini kullanmak yazarı, başkarakterle-rin olaylara o anda verdikleri öznel tepkilerin kendiliğinden yazıya geçirilmesinin yerini tutan bir şeyler üretmeye zorlar (s. 221).
Latife Tekin'in yukarıda sözünü ettiğim romanlarında mektup yönteminin avantajlarından yararlanılmış olmakla birlikte mektubun, 80'lerde iç dökme aracı olarak kullanılması, özel olanla kamusal olanın birbirinin içine geçmesi gibi döneme ait özellikler açısından bakıldığında anlamlı olduğunu düşünüyorum.
Latife Tekin'in romanlarındaki kadın karakterlerin cinsel ve politik kimliklerini tartıştığımız bu yazıda kadın karakterler kadın olma, kadın olmanın, toplumun ona biçtiği rolleri sorgulamaktadırlar. 80'lerin cinselliğin özel alandan kamusal alana çıkarak konuşulabildiği, politikaya kadınların daha çok katılımının gerçekleştiği bir dönem olarak değerlendirildiğini göz önünde bulundurursak Latife Tekin'in kadın kahramanlarının gündelik hayatın her alanında ona dayatılan roller ve kalıplara karşı durup sorgulamaya çalıştıklarını söyleyebiliriz. Çünkü biliyoruz ki, Henri Le-febvre'nin de dediği gibi, "kadınlar gündeliklik içinde hem öznedirler, hem de gündelik hayatın kurbanlarıdırlar." (s. 87) Bu nedenle en çok onların sorgulaması, "kurban" rolünden sıyrılması gerekmektedir.(ÖSB/EZÖ)
* Bu makale Varlık Dergisi, Nisan sayısından alıntılanmıştır.
Kaynakça
Altınay, Ayşe Gül. Vatan, Millet, Kadınlar.
İstanbul: İletişim Yayınları, 2004. Cantek, Levent. Cumhuriyetin Buluğ Çağı.
İstanbul: İletişim Yayınları, 2008.
Gürbilek, Nurdan. Vitrinde Yaşamak- İstanbul: Metis Yayınları, 1992.
Harootunian, Harry. Tarihin Huzursuzluğu: Modernlik^ Kültürel Pratik ve Gündelik Hayat Sorunu. İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınlan, 2006.
Hacımirzaoğlu, Ayşe Berktay. (Yay. Haz.) 75 Yılda Kadınlar ve Erkekler. İstanbul: Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı Yayınları, 1998.
Lefebvre, Henri. Modern Dünyada Gündelik Hayat. İstanbul: Metis Yayınları, 2007.
Tekin, Latife. Berci Kristin Çöp Masalları. İstanbul: Everest Yayınları, 2003.
-. Gece Dersleri. İstanbul: Metis Yayınları, 1999.
-. Buzdan Kılıçlar. İstanbul: Metis
Yayınlan, 1997.
Tekeli, Şirin. (Yay. Haz.). Kadın Bakış Açısından Kadınlar. İstanbul: İletişim Yayınlan, 1995.
Watt, lan. Romanın Yükselişi. Çev. Ferit Burak Aydar. İstanbul: Metis Yayınlan, 2007.