Dostlarımız yanlış anlamasın ama bu yazının konusu olan Türk Tabipleri Birliği (TTB) sahici bir örgüttür.
Ne anlamda?
Görece homojen bir dünya görüşüne sahip üyelerden oluşan bir dernek, vakıf ya da sendika değildir örneğin. TBMM’de yer alan ve almayan siyasi partilerden/o partilere yakınlık duyan geniş bir yelpazede dünya görüşünden hekimler TTB’de üye olarak yer alır. Kuşkusuz ortak payda hekim olmak. Ne var ki TTB'nin sorunlara yaklaşımı, sorumluluklarını nasıl yerine getireceği, öncelikleri vb başta olmak üzere dünya görüşleri etkisinde tartışma gündemi oluşturuyor. Bir başka ifadeyle evrensel hekimlik değerlerinin Türkiye özelinde yorumlanması farklılaşıyor. Dolayısıyla Türkiye'nin içinde bulunduğu "atmosferde" bu bileşimdeki kurumların kongreleri (daha da) önem kazanıyor.
10-12 Haziran’da TTB’nin 67. Büyük Kongresi (BK) yapıldı, seçimli.
Bir not olarak düşülmeli: BK -TBMM veri alındığında- oldukça seviyeli/olgun geçti. Türkiye atmosferinin ağır ve kışkırtılarak ağırlaştırılmış sorunlarının olduğu bir dönemde Divan'ın, mevcut yönetimin, mevcut yönetimi destekleyenlerin ve elbette mevcut yönetime muhalif olanların sayesinde, katkısıyla. Kimse sözünü söylemekten geri durmadı ama herkesin olabildiğince özen gösterdiğinin altı çizilmeli. Gerçek dışı, gerçeği çarpıtmakta sınır tanımayan konuşmalara mevcut yönetimde olanların ve destekleyenlerin iktidarda olma sorumluluğuyla davranması, muhalefetin “rolü” gereği makul boyutlarda agresif/abartıcı olmasının muhalefetin doğasında olduğunu bilerek yaklaşması ortama katkı sundu. Bu düzey, TBMM düşünüldüğünde (düşünmemek daha iyi!) umut vericiydi.
Büyük Kongre öncesi
TTB Büyük Kongresi tabip odası genel kurullarında (yasadaki adıyla umumi heyet) seçilen delegelerden oluşur; 65 tabip odasından gelen 491 delegeden. Dolayısıyla TTB seçimleri tabip odası seçim süreciyle başlar. Oda seçimleri yasa gereği Nisan ayında yapılsa da süreç 2-3 ay, metropol odalarda ise daha da öncesinde gündeme oturur.
Bu kez de böyle oldu. Ancak seçim sürecinin kamuoyunda görünür olma zamanı söz konusu seçimlerin (doğal ki ülkenin içinde bulunduğu süreç gerekçesiyle) "önemine" göre değişir.
TTB 2016-2018 dönemi seçimleri kamuoyu gündemine Yeni Akit ve Ortadoğu gazeteleriyle taşındı dersek sanırım yanılmış olmayız.
Yeni Akit'te "5'li çete iyice kudurdu" diye Aralık sonunda başlayan "gündem oluşturma" hemen ardından Ortadoğu Gazetesi’ndeki bir köşe yazısıyla netleştirildi.
Netleştirildi demek az gelir, köşe yazarı mevcut TTB yönetiminden kurtulmak isteyenler için seçim stratejisini de tanımladı:
"...
Artık vatan millet sevdalısı,
Ülkesini seven,
Vatanını seven doktorlarımızın harekete geçme zamanıdır.
Ülkemizin artık sağ sol sorunu yok.
Bölücülük sorunu var.
Önümüzdeki yıl Tabipler Birliği yönetim seçimi var.
Bu Tabipler Birliği yönetiminin bir an önce yönetimden alınması lazımdır.
Milliyetçi Hekimler,
Sosyalist Hekimler,
Ulusalcı hekimler,
Sağcı hekimler,
Solcu hekimler,
Hatta Komünist hekimler.
Türkiye"yi seven, ulu önder ATATÜRK kadar kendi mesleğine,
Ve de ülkesine değer veren saygı duyan hekimler.
Artık birleşme zamanıdır.
Sizin adınıza konuşan, garip işler yapan,
Bu PKK sempatizanı gibi hareket eden,
Ermenistan dostu TTB yöneticilerini bir daha geri gelmemek üzere oralardan atma zamanıdır.
Birleşin.
Sonrası önemli değildir. "
Anlaşıldığı kadarıyla bu strateji mevcut TTB yönetimine muhalif olanlarca değerlendirildi. Benimsendi mi?
Benimsendiğine dair işaret 14 Mart günü İstanbul'dan geldi: Milliyetçi, mukaddesatçı, halkçı, sosyalist hekimler birleştiklerini Taksim anıtı önünde açıkladılar.
Bu net deklarasyon aslında Türkiye'deki bölünmenin ana taraflarını somutluyordu. Bunun bir "hekim tutumu" olarak ya da hekim örgütü seçimi öncesinde bu açıklıkla dile getiriliyor olması, "formülün" hekimler gibi entelektüel odaklarca geliştiriliyor ve taşınıyor olması da doğaldı. Yüzeysel bir tarih bilgisi de bu formülün "nasyonal sosyalist" karakterini analiz etmek için yeterliydi.
Kısacası Aralık 2015 itibarıyla bu formül dışında ve karşısında olanların tutum ve yapacakları önem taşır hale geldi. Bugün söylenebilecek olan -ne güzel ki- formülün giderek organikleşse de, hekimlik ortamında (en azından şimdilik) tutmadığıdır.
Büyük Kongre
Önce “skoru” merak edenler için söyleyelim: 491 delegenin yaklaşık yüzde 9'u seçime gel(e)medi.
Bildirinin büyük hali için tıklayın. |
450 katılımın olduğu BK'ye Etkin Demokratik TTB, Bağımsız Hekimler Birliği (mevcut yönetimi destekleyen grup Etkin Demokratik TTB, ED-TTB; diğer grup Bağımsız Hekimler Birliği, BHB) ve sadece Merkez Konseye aday olarak Halkçı Hekimler katıldı. 250, 185 ve 7 grupların aldığı oy olarak kabul edilebilir (Değerlendirmeyi hak etmekle birlikte seçime giren Halkçı Hekimleri bu yazının konusu dışında tutmakta yarar var).
Sol oyların ED-TTB grubunda, sağ oyların ise BHB de toplandığını söyleyebiliriz. İsteyenler mevcut yönetim anlayışını destekleyen grubu Ortadoğu gazetesi köşe yazarının köşesinde tersten tanımladığı gibi "vatanını sevmeyen hekimler", diğer grubu yani Bağımsız Hekimler Birliği'ni de "vatanını seven hekimler" grubu olarak adlandırabilir.
BK’de tabip odaları/TTB’ye hekimlerin ilgisi, katkı, katılım ve desteğinin azlığından, bu duruma gerekçe olarak mevcut yönetimin izlediği çizginin kusuruna, hekimlerin hak kayıplarından hekimliğin giderek olması gerekenden uzaklaşmasına, değerlerin yitimine, sağlık alanındaki şiddetten özel sağlık sektöründeki sorunlara, birçok başlığa değinildi. Bir kez daha teyit olan şu ki hekimler arasında -bu tür özgür ortamlarda- AKP Hükümetlerinin sağlık alanında yaptıklarını savunacak hiç kimse bulunmuyor. Yani AKP'nin sağlığa zararlı olduğu hekimler arasında tescilli.
Belirtmekte yarar var: ED-TTB “üyesi" olarak grubumuzun çok fazla eksiği, sorunu, tartışılabilecek yanı olduğunu düşünüyorum, tartışıyoruz da. Gerek dost ortamlarımızda gerekse BK’de mevcut yönetime muhalif grup konuşmacılarınca dile getirilen, üzerinde düşünülmeye ve çözüm geliştirmeye değer başlıklar da var.
Sözün özü eleştirilere açık olmak gerekir, hele de “iktidardaysanız”; ama yönetime talip grubun "mevzu vatansa gerisi teferruattır" dediği bir ortamda “vatan sevmezlik” sıkıntılı. TTB Büyük Kongresinde BHB sözcüleri adaylıklarını/listelerini esas olarak “vatan savunması" listesi olarak tanıttılar. Bu bölünmenin bugün Türkiye'de en üst düzeyden yapıldığını biliyoruz: “Ya bizim yanımızda olacaklar, ya teröristlerin yanında yer alacaklar. Bu işin ortası yoktur.” Yani biz ve onlar!
Bildirinin büyük hali için tıklayın. |
Türkiye’de vatan savunması tezinin sahibi ve bu süreci yürüten bir başkomutan olduğu malum. Beklenen herkesin bu hatta dizilmesi. Oysa 2015 Mart'ına kadar süreç yine aynı yerden başka türlü tarifleniyordu. Ne zaman 400 milletvekilinin sıkıntıya girdiği görünür olmaya başladı "vatan" da hatırlandı desek yeridir. 7 Haziran seçimleri vatanın elden gittiğinin mi yoksa “koltukların” elden gidebileceğinin işareti mi olmuştur? Açık ki 400 milletvekili bir simge, büyük ölçekli (Ortadoğu vb) ve daha detaylı (rejim değişikliği vb) bir kurgunun aktörü olmak isteyenlerin gerek duydukları bir aşama. Dolayısıyla yaşadıklarımızın bir vatan savunması olduğu inandırıcı gözükmüyor
Açık olarak gözüken Türkiye siyaset ortamındaki şekillenmeye paralel olarak ED-TTB grubu karşısında son 10 yıldır, 2006’dan bu yana 6 seçimdir gündeme gelen arayışın giderek organik bir hal alması ve netleşmesidir. Bir başka ifadeyle 2006’da Ulusal Hekim Dayanışması, izleyen seçimlerde Ulusal Hekim Birliği adıyla seçime giren grubun, Türkiye Hekim Platformu adı altında toparlanan grupla birlikte yol almaya karar verdikleridir. Bu bileşim (karışım?) oluşurken gruplar adlarında yer alan ve kendilerini karakterize eden nitelemelerden vazgeçmişler: İlki “Ulusal”dan diğeri de “Türkiye”’den. Böylece ortaya çıkan, “yeni” oluşan grubu karakterize eden sözcük “Bağımsız” olmuş: Bağımsız Hekimler Birliği. Yani seçim kazanmak için Ulusal’dan ve Türkiye’den vazgeçilmiş!
Yönetimdeki ED-TTB grubu çizgisi
ED-TTB grubu BK’de bir kez daha Türkiye kamuoyuna ve özel olarak hekim kamuoyuna “pozisyonunu”, durduğu yeri ve yürümek istediği hattı ifade etmeye çalıştı. Anlayabildiğim şudur:
TTB bir hekim örgütü olarak dünden bugüne ve yarına uzanan bir süreklilik içerisinde demokratik kitle meslek örgütü olma iddiasındadır.
Bu iddia Türkiye’de daralan/ortadan kaldırılan demokratik ortam nedeniyle olağanüstü zorluklarla karşı karşıyadır ve gelişimin önündeki en önemli engellerden biridir.
TTB ancak demokratik bir ortamda var olup gelişebilir. Demokratik bir ortamın olabilirliği Türkiye’de emekçi hekimlerin de dahil olduğu başta işçi sınıfı olmak üzere eşit, özgür, adil, bağımsız, laik, demokratik bir cumhuriyet/Türkiye isteyenlerin mücadelesine doğrudan bağlıdır. Kuşkusuz bu talebin bugün en önemli aktörlerinin başında kadınlar, Kürt emekçileri, yoksulları, köylüleri gelmektedir. Eşitlik ve özgürlük talepleri çok daha yakıcıdır.
TTB hekimliğin evrensel değerlerini rehber edinen bir çizginin ışığında dil, din, ırk, zengin fakir vb hiçbir ayrıma düşmeksizin, eşitlikçi ve toplumcu bir öğretinin donanımıyla Türkiye’nin içine sürüklendiği ortama çözüm için yöntem önerilerine sahiptir:
*Her hal ve şartta yaşam hakkının savunulması/savaş karşıtlığı
*Şiddetin hangi odaktan olursa olsun kınanması
*Sorunların silahla değil konuşarak çözümlenmesi.
ED-TTB grubu bugün yaşanan çok ağır tablonun bu topraklarda Kürtlerle birlikte, özgür irademizle eşit, gönüllü olarak bir arada yaşama olanağını tüketmek üzere olduğunu hissetmekte, görmektedir. O nedenle onca örselenmeye rağmen aynı yapıda –ne güzel ki halen yer alan- Kürt hekimlerden başlayarak herkese yan yana olma, dayanışmayı aşan bir “görev ve ruh ortaklığı” çağrısı yapmaktadır.
ED-TTB bu öneriyi Türkiye’nin içinde bulunduğu durumun, emperyalizmin, bölgedeki planların farkında olarak ısrarla dile getirmektedir.
ED-TTB hekimlerin günlük hekimlik pratiklerinde ve emekliliklerinde yaşadıkları sorunların çözümü için çok yoğun bir çaba içersindedir ve bunu daha da arttırarak sürdürmek zorundadır, “bu çabadan daha önemli ve öncelikli konular vardır” diye ikilik yaratan bir bakış kabul edilemez. Hekim hakları/özlük hakları mücadelesini hekimlik değerleri zemininde yürütme yaklaşımıyla kavramakta ve ayırmadan yürütmeyi hedeflemektedir.
ED-TTB grubu sağlık alanındaki şiddetten performans/ciro baskısına, nitelikli sağlık hizmeti sunumunda artarak yaşanan sıkıntılardan kişisel verilerin gizliliğine, mecburi hizmetten şehir hastaneleri rant projesine, taşeronlaştırma/güvencesizleştirmeden tıp eğitiminin sorunlarına, hacamat tedavisinden tıpta gericiliğin egemenliğine, etik değerlerin yitirilmesinden yerli ilaç/teknoloji üretiminin hedeflerine uzanan başlıkların Sağlıkta Dönüşüm adı verilen piyasacı, özelleştirmeci, ticari sağlık programıyla ilişkisini bilerek sağlık politikası alanına yetkin ve donanımlı müdahil bir çabayı öncelemektedir.
…
ED-TTB grubu TTB yönetiminde şimdi yine, yeniden bir sorumluluk üstlenmiş durumdadır. Önümüzdeki dönemin zorluklarıyla baş edebilmek ve üstesinden gelebilmek için ED-TTB grubu sözcüğün bütün anlamlarında kapasitesini arttırmak zorundadır. (EB/HK)