16 Ocak Çarşamba günü Cezayir'in Ayn Emnas yakınlarındaki doğalgaz tesisini ele geçiren ve tesis çalışanlarını rehin alan el-Kaide bağlantılı bir grup, uluslararası boyuta ulaşan bir rehine krizine yol açtı. Tutukluları kurtarmak için düzenlenen askeri operasyonla sonlanan dört günlük kuşatmada toplam 38 sivil ve 29 militan hayatını kaybetti.
Grubun talepleri arasında Fransa'nın Mali'nin kuzey bölgesindeki İslamcı gruplara karşı başlattığı askeri operasyonu sona erdirmesi öne çıkıyor. Ancak ana akım medyaya yansımayan taleplerden biri de ABD'de 86 yıl hapis cezasına çarptırılmış Pakistanlı Dr. Aafia Siddiqui'nin serbest bırakılması. Peki neden bu grup Aafia'nın özgür bırakılmasını talep ediyor ve bu kadının hikayesi ana akım medyada neden neredeyse hiç bahsedilmiyor?
"Teröre Karşı Savaş" mağduru kadının simgesi
El-Kaide'yle bağlantısı olan silahlı bir grubun serbest bırakılmasını talep etmesi doğrudan Aafiya'nın radikal İslamcı gruplarla ilişki içinde olduğu izlenimini uyandırıyor olabilir. Davasına bakan savcının açık bir dille herhangi bir terör örgütüyle bağlantısı olmadığını belirtmesine rağmen ABD istihbaratı tarafından benimsetilmek istenen anlatım bu.
Kendisi de geçmişte rehin alınmış olan gazeteci ve insan hakları savunucusu Yvonne Ridley, Aafia'nın davasından bahsederken Müslüman dünyasında oldukça nam saldığını ve Batı'nın "Teröre Karşı Savaş" girişiminde haksızlığa uğramış bir Müslüman kadını simgeler hale geldiğini belirtiyor.
Aafia'nın davası ister seküler ister dindar olsun Pakistan'daki her aile tarafından bilinen bir dava. "650 numaralı tutsak", "Bargam'ın gri hanımı" lakaplarının yanı sıra "Ulusun kızı" olarak da anılan Aafia'nın ülkesine iadesi isteniyor. Başına gelenler ABD ve müttefiklerinin sürdürdüğü "Teröre Karşı Savaş" bağlamında "güvenlik" adı altında yürütülen adaletsizlikleri temsil ediyor: kaçırılma, hukuki temsiliyetten mahrum kalmak, işkence ve tecavüz...
ABD'de eğitim görmüş nöroloji uzmanı ve üç çocuk annesi Aafia Siddiqui şu anda Texas eyaletinde 86 yıl hapis cezasına çarptırılmış durumda. İlk olarak 1990 yılında ABD'ye gelen Afia, Brandeis Üniversitesi'nde nöroloji doktorası yaparken bir yandan da disleksi ve diğer öğrenme güçlüğü çeken çocuklara gönüllü eğitim veriyordu. 2002 yılında Pakistan'a geri dönen akademisyen, 2008 yılında Afganistan'da görev yapan ABD'li askerleri öldürme teşebbüsünden suçlu bulundu. Askerlerin mahkemede yeminli olarak anlattığı ifadede Aafia'nın tutuklu bulunduğu odada perdenin arkasından üstlerine atlayıp silahlardan birini ele geçirdiği ve ateş etmek niyetiyle silahı onlara doğrulttuğu yer alıyor. Ancak hikayenin çoğunlukla göz ardı edilen kısmı bu olayın öncesinde aynı
askerlerin kısa mesafeden Aafia'ya ateş ettiği ve neredeyse öldürdüğü.
Viyana ve Cenevre Antlaşmaları'na aykırı olarak davasının ilk gününe kadar konsolosluğa erişimi engellenen Afia Siddique, Afganistan'da işlediği iddia edilen bir suçtan dolayı ABD'ye 2008 yılında "teslim" ediliyor.
Askerlerin ifadesinin mesnetsiz olduğu, bahsi geçen silahta herhangi bir parmak izi olmaması, Aafia'nın üzerinde ateş ettiğine dair bir kalıntı olmaması ve ateş edildiği iddia edilen silahtan çıkan bir kurşun olmaması gibi kanıt eksiklikleri ile açığa çıkıyor. Diğer olabilecek önemli kanıtların ise olay sonrasında ABD ordusu tarafından olay yerinden kaldırıldığı söyleniyor. Bir silaha el koymayı bırakın, tetiği bile çekemeyecek durumda olduğunu gösteren bilimsel bulgulara karşın Afia 2010 yılının Şubat ayında 86 yıl hapis cezasına çarptırılıyor.
Hukuki bir kara delik
2002'de döndüğü Pakistan'da 2008'de ABD'ye teslim edilene kadarki hikaye ise daha ürpertici. ABD kaynaklarına göre 2003-2008 arası çocuklarıyla birlikte kayıp olan Afia'nın, FBI raporlarında "cihat"a katılmak amacı ile Afganistan'a gittiği belirtiliyor. Ancak bu raporlar avukat Elaine Whitfield Sharp tarafından çürütülüyor.
Sharp's göre hikayenin aslı, Dr. Afia Siddique 2003'te Pakistan'ın Karachi şehrinde hepsi beş yaşından küçük olan üç çocuğuyla birlikte evine yakın bir sokaktan kaçırılıyor. Kaçırılıp alıkonulma gerekçesi ise bomba yapımına dair notlar ve kimyasallar bulundurması olarak belirtiliyor. Ancak esas neden eski kocasının amcası olan ve 11 Eylül olaylarının fikir babası olarak bilinen Khalid Sheikh Mohammed'in ifadesi sırasında adının telaffuz edilmesi. 2010 yılında sonlanan davasında hüküm giydiği suç herhangi bir terör eylemi ya da terör örgütü ile bağlantısı değil, ABD askerlerine saldırı girişiminde bulunduğu iddia edilen olay.
ABD'de süren dava sırasında 2003'ten beri herhangi bir kanuni temsilcisi olmadan zorla tutulduğu gizli hapishanelerden, gördüğü işkencelerden ve çocuklarından haber alamamasından bahseden Afia'yı susturan hakim Richard Berman, bu olayların davayla alakalı olmadığına kanaat getiriyor.
2008 yılında suçlandığı gün gelişen olayları anlatan Afia, tekrar gizli bir hücreye tıkılacağı korkusuyla tutuklu kaldığı odadan Afganistanlı ve ABD'li askerlerin bulunduğu odaya gizlice girdiğini söylüyor. Afia'yı beklemedikleri bir anda gören ve "tanıyabilecekleri en tehlikeli kadınlardan biri" olarak önceden uyarılmış olan ABD'li askerler panikleyerek onu önce karnından sonra da belinden vuruyorlar. Aldığı darbeler sonucu Afia yere düşüyor ve bilincini yitiriyor. Bagram kentinde tıbbi yardım gören Afia, ardından ABD'ye götürülüyor. Sonrasında ise 86 yıl hapis cezası kabusu...
"Zaruri durumlar kendi kanununu oluşturur" ilkesinin yapıtaşı olduğu "istisna hali"nin hüküm sürmesi hukuk sürecinin askıya alınması anlamına geliyor. Ünlü İtalyan felsefeci Agamben'in de belirttiği gibi özellikle Bush dönemi baş gösteren güvenlik söyleminin hayatın her alanına sirayet etmesi, siyasi muhaliflerin sadece ötekileştirilmelerine değil, fiziksel anlamda ortadan kaldırılmaları için hukuksal zemini oluşturmuştur.
Aafiya'nın hikayesi "Teröre Karşı Savaş"ın doğurduğu hukuki kara delikte beş yıl boyunca kıstırılmış bir bireyin iktidarın takdirine kalmış akıbetini çarpıcı bir şekilde tasvir ediyor. (İD/ÇT)
* Bu yazıda Cease Fire Magazine, Der Spiegel, NY Times ve The Guardian'dan yararlanıldı.